26 Aralık 2012 Çarşamba

“PANTOLONUNU İNDİR, POPONU ISIRACAĞIM”


Yetenek Sizsiniz, Türkiye’de en çok izlenen yarışma programlarından biri... Geçtiğimiz akşam yayınlanan bölümdeki bazı durumlara kayıtsız kalamayışım belki de bu yüzdendir. İnsanımızın izlemeyi sevdiği, kâh güldürüp eğlendiren kâh hayretler içinde bırakan, Hülya Avşar’ın sempatik ve cana yakın görüldüğü, Acun’un hâkimiyet ve gücünü kabullendirdiği, Sergen Yalçın’ın zor beğenmesinin anlaşılamadığı, sonuçta ilgiyle izlenen  ve gündemde yer alan bir programdan bahsediyoruz…

13 Aralık 2012 Perşembe

SEMALARA DOĞRU BÜYÜYEN İYİLİKLER


SEMA diyerek başlamak istiyorum. Sözlükteki ilk anlamı; gökyüzü… İkinci anlamı; Mevlevi dervişlerinin ney çalgısı eşliğinde, kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin. Tabi kelimelerin, isimlerin sözlükten dışarılara sızarak hayata süzülüşleri bu kadar kısa ve net değil. Hele ki anlamları çok daha uzun; insana hatırlattıkları, yaşattıkları bambaşka… Bana sorulsa; “Sema nedir?” sorusunun cevabı, çok ENGİN, ismi taşıyan kişinin gönlü çok ZENGİN… Hadi kelimelerle oynamayı bırakalım o zaman, sadede gelelim…

29 Kasım 2012 Perşembe

ÖLDÜĞÜN GÜN YAKLAŞMAKTAYKEN…


Aramızdan ayrılışının sekizinci yılındayız. Seni kaybettikten sonraki ilk günlerde, sabahları uyanmak istemediğimi hatırlıyorum. Sonra gün be gün sensizliğe alışmaya başladığımı… Hayatın devam ettiğini ama eskisi gibi olmadığını… Bu sekiz yıl içinde seninle ilgili duygularımın inişli çıkışlı olduğuna kanaat getirirken, aslında senin boşluğunu romatizma ağrılarına benzettiğimi fark ediyorum. Normal günlerde belirti vermeyen ama nemli havalarda sızlamaya başlayan yanımsın sanki. Şimdi gözlerim nemli… Kasım ayı geldi…

19 Kasım 2012 Pazartesi

TÜYAP’A NEDEN GİTMELİ?


Nasıl ki bir insan ya da herhangi bir canlı, göründüğünden fazlası olabiliyorsa; bir kitap ya da onun gibi cansız nesne olarak tanımladığımız herhangi bir şey de, göründüğünün ötesinde büyüklüğe, enerjiye ve anlama sahip olabilir. Bunu fark etmek için, maddenin ötesinde görebilmek gerekir. Ve zamanın ötesinde… Ve görünenin ötesinde…

14 Kasım 2012 Çarşamba

TEŞEKKÜR GELENEKSELLEŞİR Mİ?


Benim için yapılan iyiyi de kötüyü de unutmam, belki de burcum gereği… Bir de eksik bırakılanı… Bile bile ve göre göre eksik olanı ve bırakanı… Eksiklik, eksi puandır; matematiksel yaklaşımlar buna işaret eder. Duygu ile mantığı terazinin iki tarafına çıkardığınızda, terazi bile isyan edebilir. Çok büyük kargaşadır, o tartma işinin yapılması sonucunda ortaya çıkanlar… Ölçmelere biçmelere, tartılara, kıyaslara sığmaz bazı konular…

12 Kasım 2012 Pazartesi

10 KASIMDA ANKARA’DA OLMAK


Severim Ankara’ya giden sisli yolları… Oraya ulaşmayı, puslu havasını, on ay süren kışını… İçinde barındırdığı dostlukları, güvenliğini ve korumacılığını… Değer verdiklerimizi bağrına basarak saklayışını… Gözyaşlarımı dindirdiği noktada, yaralarıma derman oluşunu… Severim, kucak dolusu ümitler ve sevgiler veren atmosferini…

1 Kasım 2012 Perşembe

GÜZELLİK, BUGÜN İÇİNDİR


Mesafeler uzun, konumlar uzak… Ancak fikirler yakın, duygular benzer, yürekler tek… Cümleler uzun, cümleler yavan, kelimeler kalabalık ve dağınıklık dolu… Duygular sade, duygular yeterli ve dürüstçe... Sevmek ya da sevmemek, işte bütün mesele buradan geçiyor…

29 Ekim 2012 Pazartesi

KANLI GÜNLERİ YAŞAMADAN


Biz o kanlı günleri yaşamadık. Acı görmeden, feda etmeden, yaşarken ölmeden soluduk hep bu memleketin toprağını… İçli ve acılı hikâyelerini dinledik, okuduk. Yaşamadık… Mış gibi yapsak da, ödenemeyecek olan bir hak var ortada. Özgürlük, bayrak ve nefes var. 89 yıl önce hiç biri yoktu…

18 Ekim 2012 Perşembe

YAZAR OLMAK PAHASINA…


Ya her şey göründüğü gibi değilse? Gördüklerim ve yaşadıklarım da bunun en büyük kanıtıysa… Ne olacak o zaman? Kim dürüst davranıp öne çıkabilir tanrı aşkına! BEN YAPTIM diyerek... BEN SEVDİM diyerek… BEN VURDUM diyerek... Ya da BEN VURULDUM diyerek... Kim öne çıkabilir, görünen değil de gerçek kimliğiyle?

12 Ekim 2012 Cuma

EN AZ ÜÇ DİYORLAR AMA...


Bir hayaldi, gerçek oldu…
Yol göstericim, yol gösteren olmaya sürükledi beni.
Yolunu şaşıranlardan değil, yolunu ve yürüyüşünü sorgulayanlardan oldum.
Oldu bitti diye kestirip attıklarının sonuna, ben bir soru işareti koymayı uygun buldum.
Büyük sabır, emek ve özveri gerekti önce…
Şimdi de paylaşmanın zamanı geldi.

Kendime çizdiğim yoldaki yeni adımlarımın ilk ürünü;
D&R, REMZİ, NEZİH ve İNKILÂP Kitapevlerinde ve internette,

                           insanı ve okumayı sevenlerin, düşünmeyi gerekli görenlerin beğenisine sunulmuştur.









25 Eylül 2012 Salı

21 Eylül 2012 Cuma

YÜZERKEN YALNIZ OLMAK


Yüzmek, yüzmek kuyruğuna gelmek… Hepimizin istediği bu, değil mi? Ama sadece kuyruğuna gelme kısmı, yüzme kısmı değil. Emek ve sabır zorumuza gidiyor. Sonunda meyvesini yiyeceğini bilirken bile, zaman durmuş da inadına geçmiyormuş gibi geliyor… Ve mücadeleyi bıraktığımız anda, gerekli her şey önümüze çıkmaya başlıyor… Çok ilginç ama gerçek…

6 Eylül 2012 Perşembe

İZMİR’İN DAĞLARINDA


Güzel bir şeye doğru yol alırken bile neden olumsuz fikirlerle doludur kafalar? Niye acıya, melankoliye, umutsuzluğa programlanmış bir milletiz çoğu zaman? Hevesim kursağımda kalmadan, doya doya yaşayabilirim hayatı… Yaşayabiliriz… Etrafta ne olup bittiğine aldırmadan hem de. Bir birleşmeye şahit olmak üzere çıkmıştım yola. Ama gidişimle dönüşüm arasında büyük bir fark vardı…

12 Ağustos 2012 Pazar

SICAK HAVALAR

Yeterince sıcak depoladınız mı? Kavrulmanın kaçınılmaz olduğu günlerde, alınabilecek en fazla ısıyı aldınız mı? Fazla geçmeden, o cehennem havalarını unutturacak sinyaller belirdi. Evet, yağmur koşarak imdatlara yetişti. Taze nefes gibi, yıkar paklar gibi, ferahlığın habercisi gibi… En çok da, hiçbir şeyin sonsuza dek sürmeyeceğini hatırlatır gibi…

8 Ağustos 2012 Çarşamba

2012 HİKMETİ


Kimilerimiz için erkendi, kimilerimiz içinse geç… Belki de bizler öyle yorumluyorduk, aslında her şey tam da zamanındaydı. Bunu anlaması ve kabul etmesi zordu. Hayat bizi üzdü, uğraştırdı ve yordu. Ta ki düğümlerin çözüleceği noktaya gelene kadar… Her gecenin bir sabahı olduğunu hatırlatıyor şimdi gelişmeler. Kaldı ki gecenin kötü ve istenmeyen bir zaman dilimi olduğunu kim söyledi?

27 Temmuz 2012 Cuma

MEMELER FORA!


Kadın… Tepeden tırnağa estetik abidesi… Kadın, hep söylediğim gibi akılları baştan alan bir varlık… Saçının telinden ayağının topuğuna kadar… Tehlike, kadının böyle olmasında değil de bu büyük gücün farkında olmasında… Ama bu gücü her zaman verimli bir enerjiye çeviremiyor ne yazık ki… Belki farkında değil, belki de yanılsamalı fikirler içinde olduğu için, en önemli işlevini gözden kaçırıp kendini sevimsiz hallere düşürebiliyor. Ne yazık ki…

16 Temmuz 2012 Pazartesi

RENK GETİREN GİRİŞİM: "BY AKMA"


Kadınlar kendilerine fırsat verildikçe imkanlarını kullanarak başarılı olmaya endekslidir. Eğer onlardan fırsatlar esirgenirse, gerekli koşulları kendileri de yaratabilirler. Çevremizde bunun pek çok örneği var. Kütüphanem başarı hikâyeleri anlatan kitaplarla doluyken ve elimin altında girişimci kadınlar hakkında dokümanlar bulunurken, hiç de öyle kapsamlı incelemelere gerek duymadan, çok yakınımdaki gerçek bir örneği anlatmak istiyorum. Bire bir şahit olduğum bir örnek olsun ki, tüm kadınlara da bir umut ve bir cesaret aşılanmasına sebep yaratsın…

12 Temmuz 2012 Perşembe

“BANA MI BAKAYSUN? ”


Bir hafta sonu kaçamağından iz bırakan anılar ne kadar hoştur düşününce… Tam da dönüş hazırlığına girişmişken aklına geliverir insanın... Ne tatlı bir zaman dilimiydi diye, ne iyi ettik de geldik diye… İşte tam da öyle oldu bir Pazar gününün akşamüstü saatlerinde… Yerli halktan bir taksi şoförünün iki kelimelik esprisiyle birlikte, kendimizden geçiverdik… Hem gülmeye hem de zamanın değerini bilmeye başlayıverdik. Bir de birbirimizi daha çok sevmeye…

6 Temmuz 2012 Cuma

TUĞÇE ERSOY’U SEVMEMEK MÜMKÜN MÜ?


Sanatçıları neden severiz? Çünkü hayatımızı güzelleştirmenin bir yolunu mutlaka bulurlar. Duygu dünyamızı derinlemesine ziyaret ederler. Güldürürler, ağlatırlar… Zihnimizi çalıştırırlar bir nevi, düşündürürler… Empati kurarlar, her birimizle… Bizi bizden iyi tanıyabilirler. Onlar da bizim gibi insandırlar. Ama onlar hepimizin adına bir sözcü gibi, sanat vasıtasıyla konuşurlar aslında. En çok da insanları yansıtırlar ayna gibi… Ve daha çok da bulundukları yere renk, heyecan, umut ve güzellik katarlar.

3 Temmuz 2012 Salı

BİR ERKEĞİN TOKADINI…


Hayat, gözle göremediğimiz ağlar örmekle meşguldür, biz yaşamaya çalışırken. Aklımızın almadığı, bir kefeye koyamadığımız her bağlantının bir işlevi vardır. Saçma ya da acı bulduğumuz, can yakan veya fuzuli görünen her şey, gün gelip karşımıza çıkacaktır. Niyetimiz neyse, aynı işlevle ve aynı oranda, yüzümüze çarpacaktır. Şiddetine ve gerçeğine şaşıracağımız kadar büyük bir hızla hem de…

28 Haziran 2012 Perşembe

BEBEK ARİFESİ


Hiç düşünmemiştim bu kadar güzel gelişmenin arka arkaya geleceğini… Her şeyin bu kadar anlamlı, bu kadar mutlu edici, hak ettiğimiz gibi ve sevgi içinde gelişeceğini tahmin bile edemezdim… Hepsi, fikren değişmekle başladı… Ve mutluluk sarmalına giriverdik birlikte…

25 Haziran 2012 Pazartesi

GÖBEKLER VE CROSSFIT


Zaman ilerledikçe her şeyin ilerlemesi değil midir normal olan ve beklenen? Dünya her anlamda gelişirken, insan beyninin gelişmek yerine gerilemesi bir tek bana mı abes geliyor? Bu işte bir terslik yok mu? Bilim, teknoloji, ekonomi, yapılar, araçlar her gün yeni birer tuğla ile zenginleşirken, insan dediğimiz varlık nereye doğru gidiyor? Kendine ve çevresine yararlı hale geleceğine zarar verip duruyor… En büyük zararı da kendisine en çok gerekli olan şeye, bedenine yapıyor…

16 Haziran 2012 Cumartesi

VURGUN YEMEK


Olan oldu…
Olmuş ile ölmüşe çare yokmuş bir tek…
Oldu ve bitti… Geriye dönülemez artık…
Ne çok isterdim şu anda zamanı geriye çevirebilmeyi… O yanlışı doğru yaparak kaderi değiştirebilmeyi… Ne çok isterdik…

14 Haziran 2012 Perşembe

CEZMİ ERSÖZ’E UZANAN ELLER

Biz olumlu düşünebilmek ve güzel yaşayabilmek için çırpınıp duralım, kişisel gelişim kitapları ve kurslarına sarılalım, konunun uzmanı kişileri dinleyip beynimizi olumluya programlamaya çalışalım, ama etrafımızı olumsuz olaylar ve insanlar sarmaya devam etsin. Ne zor bir çabadır bu böyle… Gün geçmiyor ki canımızı yakacak ve aklımızı fikrimizi yerinden oynatacak yeni bir haber gelmesin kulağımıza…

8 Haziran 2012 Cuma

KULUÇKA MAKİNESİ DEĞİLİZ


Kadın kadın olalı hep eziyet çekmiştir. En güzelinden en çirkinine, en zengininden en fakirine, en akıllısından en aptalına kadar ayırt edilmeksizin tüm kadınlar için geçerli bir gerçek bu… Kadının durumu, “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” deyişi gibi biraz. Kadın ne yapsa kabahat… Her şeyin acısı kadından çıkıyor. Eğitim, gelişim, teknoloji, medeniyet kadının çilesine bir katkıda bulunamıyor. Bunu tüm acı yanlarıyla görüyoruz ve yaşıyoruz.

1 Haziran 2012 Cuma

CAN BONOMO’NUN SUÇU NE?


O, bana göre hep kazananlardan ve de kazandıranlardan… Genç nesile örnek teşkil edecek bir müzisyen ve düzgün bir insan… Ama bu kadarla da kalmıyor. Kalitesini ve özgünlüğünü oturmuş karakteriyle birleştirerek beyefendi görünüşünde sergiliyor. O zıpır ve kendini bilmez ünlülerden değil kesinlikle. Kendini şaşırarak çizgisinden kayacağa da hiç benzemiyor…

21 Mayıs 2012 Pazartesi

100


Matematik dersinden canı yanmışların ulaşamadıkları hayalin adı… Belki de bir istatistik harikası… Tam, gerçek ve istenilenin ta kendisi… Bazen bir hedef, bazen bir sonuç, çoğu zaman da uzak ya da imkânsız görünümlü bir sayı aslında… İşte tam da o noktadayım. O sayıya ulaştığım bugünde hislerim ne sayılara sığıyor ne de içime… 100, başlı başına bir dönüm noktası… Paylaştıkça çoğalmasını hedefleyerek duyuruyorum. 

18 Mayıs 2012 Cuma

KOCAYA VARANA KADAR

Kullandığım başlıktaki tabirin biraz avam kaçtığının farkındayım. Ama en iyi anlatım için en uygun başlık şart! Özellikle de daha çok insana ulaşılmak ve dert anlatılmak istenildiğinde… Bizim insanımız pek bir sever karılı kocalı ifadeleri. Kadınlı erkekli işleri… Ortalığın karışacak gibi olduğu halleri… Bu başlığın altından çıkabilecek arbedelere bayılır. Hadi bakalım ortalık kaynamak üzere o zaman…  

9 Mayıs 2012 Çarşamba

SPERM BAĞIŞI

Dünyada olmaz olmaz dediğimiz şeyler de gerçekleşiyor. Hiç aklımızın ucundan geçmeyen şeyler de… İyi diye nitelediklerimiz, kötü diye yerden yere vurduklarımız ya da her iki sınıfa da sokamayıp iyi mi kötü mü olduğuna karar veremediklerimiz. İyi ya da kötü, aklımızda belirip dilimize yansıyan bir fikirden ibaret. Yoksa olayın kendisi değil ki…

6 Mayıs 2012 Pazar

MASUMİYET

Gün olur her şey tersine döner. Suçsuzlar suçlu, temizler kirli, beyazlar kara olur. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık. Hikâyeler de değişmeye ve karmaşıklaşmaya başlar. Düşünmenin bile tüyleri diken diken ettiği olaylar gelişir. Bir de hiç umulmadık yerlerde ve umulmadık insanlar tarafından yapıldığını bilmek… En çok da bu ağır gelir…

2 Mayıs 2012 Çarşamba

KADIN KOKUSU

Bazen bir filmi izlemeye bir türlü vakit bulamazsınız. Aradan yıllar geçer. Hep akla gelir ama vakit yaratıp da izlemek mümkün olmaz işte. Başka filmler vizyona girer. İş, güç, gürültü, kalabalık, hayat-memat meseleleri derken zaman geçip gitmiştir. Belki de onu izlemenin zamanı gelmemiştir. Öyle bir şeylerle aynı vakitlerde denk gelmelidir ki, filmin size kattıkları anlam bulabilsin…

29 Nisan 2012 Pazar

KAYIŞLARI KOPARMAK

Kısa bir tatil sonrası şehir dışından İstanbul’a dönüyorduk. Temiz havanın çarpmasıyla mayhoşlaşan başımızda hafif bir dönme peyda oluyordu. Üzerimizde hafif bir yol yorgunluğunu ve büyük şehir hayatına azıcık ara vermenin tatlı rehavetini taşıyorduk. Akşam saatlerinde Yalova yakınlarından geçerken, methini çokça duyduğumuz bir köftecinin önünde duraklamaya karar verdik. Bir akşam yemeği nasıl da ilginç, sıra dışı ve keyifli bir zaman dilimine dönüşebiliyordu…

27 Nisan 2012 Cuma

DOĞRU YOLA DAVET

Parçadan bütünü yordayabilirsiniz. Küçükten büyüğe varabilirsiniz. Sıfırdan milyonlara ulaşabilirsiniz. Bir hiç iken her şey olabilirsiniz. Az iken çok, boş iken dolu olabilirsiniz. Yalnız iken kalabalıklara karışabilirsiniz. Bunların hepsi tek bir yöntem ile mümkün. Ve bu yöntemin adı kesinlikle bir olumsuzluk eki taşımıyor…

25 Nisan 2012 Çarşamba

YENİ HAYAT- YENİ BAHAR


Zamanın durduğu yer…
Zamanın yaşanabildiği yer…
Gizli adı cennet…
Gidip de göresin, gidip de dönmeyesin gelen yer…

18 Nisan 2012 Çarşamba

BAHAR TEMİZLİĞİ


Değişken bahar günleri içindeyiz… Bazı gün, yazın tam da kapımızda olduğunu hatırlatırcasına ısıtan güneş bizi umutlandırırken, bir diğer gün bulutların arasından puslu bir hava göz kırpabiliyor. Bugün olduğu gibi, önüne kattıklarını savura savura götürmeye niyetlenen bir kuru fırtına da çıkabiliyor. İnce ince yağan yağmur sokaklarımızı ıslatabiliyor. Hava değişken, günler de öyle… Tıpkı ruhumuzun çalkantılı halleri gibi…

17 Nisan 2012 Salı

KİTAP GİRDABIM


İçinde bulunmayı arzu ettiğiniz gerçekliği yaratabiliyorsunuz. Bunun en güzel kanıtlarından ya da örneklerinden birisiyim. Sevdiğimi söylediğim ne varsa bana doğru geliyor. Ve hoşlanmadıklarım birer birer uzaklaşıyor. Sanki sihirli bir değnek kontrol ediyor zevklerimi, beğenilerimi. “Sihir” diye adlandırdığımız olay ise zaten o kadar da ulaşılmaz ya da tuhaf değil…

16 Nisan 2012 Pazartesi

TATLI YORGUNLUKLAR


Sızılar, bazen sızlanmaya neden olmanın aksine mutlu eder insanı… İnanması zor mu geliyor? Dönüp hayatınızın belli dönemlerine bakın. Özel günlerinize bakın. Ağrısız, sızısız, koşturmasız, yorulmasız olanı var mıydı hiç? Hepsine seve seve katlanmamış mıydınız? Hatta ruhsal doyum, fiziksel sızıların önüne geçmişti… Açık ara farkla hem de…

12 Nisan 2012 Perşembe

KARA KEDİ UĞURLUDUR


Öncelikle bendeki kedi sevgisinin nasıl oluştuğunu anlatayım. Eskiden mahallede kedileri beslemekle meşgul olan orta yaşlardaki teyzeleri hiç anlamazdım. Onlar sadece beslemekle kalmaz, kedilerle aşırı olarak nitelendirebileceğim duygusal bir bağ kurar, onlarla bütünleşir ve neredeyse etraflarındaki başka varlıklardan nefret ediyormuş hissi uyandırırlardı. Onlar için sadece ve sadece kediler vardı.

11 Nisan 2012 Çarşamba

BİR MİKTAR TAZE KAN


Kış uykusundan uyanmak gibi bir şeydi. Yıllarca süregelmesine izin verdiği yas sürecine sıkı sıkıya tutunmuşken, iğne batmış gibi olduğu yerde sıçradığını hissetti orta yaşlardaki kadın. Artık bir şeyler değişmeliydi. Kara günler sona ermeliydi. Ölmemiş olduğuna göre, bu kadar zamandır yaşam belirtisi göstermeden içine kapanmaya bir son vermenin zamanı gelmişti. Hayat devam ediyordu…

9 Nisan 2012 Pazartesi

BU AYRILIK OLMASAYDI...

Bu sefer, eksiklerimizin açtığı boşluğu kucaklayarak yol aldık. Çünkü gelmeyenleri, gelemeyenleri seviyorduk ve yokluklarını ta derinden hissediyorduk. Bir tercih veya bir zorunluluk nedeniyle yanımızda bulunamayanların yerine de ortaya koyduk varlığımızı. Uzun bir ayrılık değildi bu, hem de hiç değildi. Ama hüzün ve buruklukla hatırlattı, birlikteliklerin değerini…

7 Nisan 2012 Cumartesi

GERİDE KALAN KIRINTILAR


Bazen herkesten ve her şeyden kaçmayı isteriz. Olabildiğince uzağa… Sanki adım adım, kilometre kilometre uzaklaştıkça, geride bırakmaya ihtiyaç duyduklarımız gerçekten geride kalacakmış gibi bir hisse kapılırız. Kısa bir süreliğine bile olsa yalın ve huzurlu olunabileceği yanılgısıyla çalkalanırız. Nerede olursak olalım, duyguda ve düşüncede neyle meşgul isek, onun izin verdiği kadar özgür ya da o kadar bağımlıyızdır. Ve duygu ile düşünceden kaçmanın imkânı olmadığını hatırlamak hiç işimize gelmez…

4 Nisan 2012 Çarşamba

YARIM ŞİŞE SÜT


Mekânlar, bazı insanları birbirinin hayatına kazandırma yönünde birer araç olabilirler. “Nerden düştük buraya?” diye isyan ettiğiniz bir yerde bile ömrünüz boyunca unutamayacağınız biriyle tanışabilirsiniz. Bir dost gibi, bir kardeş gibi yakın ilişkiler yaşadığınız kişi, bir gün yanınızdan ayrılmak durumunda kaldığında, sizi bir araya getiren yerde bulunduğunuza, tanıştığınıza şükredersiniz… İyi ki buradaydık ve iyi ki karşılaştık dersiniz…

2 Nisan 2012 Pazartesi

SEN - BEN - ZEN


Şu hayatta peşine düştüğüm iki şey var. Mutlu olmak ve mutlu etmek... Böyle özet olarak söyleyince ne kadar basit görünüyor değil mi? Bir de çoğumuzun ortak noktası gibi görünüyor bu kovalamaca... Peki, neden bu ikisini yakalamaya çalışıp duruyoruz? Mutlulukla ilgili hedefler, kanatlı birer kuş mu da uzanınca uçup gidiyor…

1 Nisan 2012 Pazar

ŞAKA İLE DEĞİL, DUA İLE...


Şaka değil… Hayal değil… Rüya hiç değil… Baharın gelişini kucaklayabilir, kaloriferlerinizi kapayıp güneşle ısınmaya başlayabilir, takvimlerden bir yaprak daha sıyırarak yeni aya geçebilirsiniz. Ne yaparsanız, nasıl yaparsanız yapın, nisan ayını umut ve pozitif bir bakışla karşılayın… Gözlerinizi kapayın, dudaklarınızı gülen konuma getirin, yüreğinizi açın ve bekleyin…

29 Mart 2012 Perşembe

CANLI YAYIN


Yayınımız banttan değil, canlı… Hayatın tam içinden, tam ortasından bizlere doğru, her birimize ayrı ayrı ve aynı anda hepimize doğru… Taze, net ve somut… Bir an bile durmadan akış sürüyor. Onunla birlikte sürüklenmenin, sürünmenin ya da onu sürmenin seçimi bize ait… Yayını duyabiliyor musunuz?

28 Mart 2012 Çarşamba

BAŞKA İSTANBUL YOK!

“Ben dizi izlemiyorum, sadece belgesel izliyorum” diyen yalancılardan değilim. Ama bazen gerçekten de belgesel açmak akla, fikre, sinire, asaba iyi geliyor.  BBC kanalını izleyenler de kalitesini, seçiciliğini ve özenli yayınlara yer verdiğini bilirler.

26 Mart 2012 Pazartesi

GECE KUŞLARINA ÖZEL

Uyku, henüz bilimin bile her noktasını çözümleyemediği belirsizliklerden birisi… Hepimiz için önemli… Uyumuyorum diyen var mı? Gece ile gündüzleri ayırması ise, en büyük işlevlerinden biri bence… Uykularımızın şekli şemaili, niteliği ve süresi de tabi ki çok göreceli…

24 Mart 2012 Cumartesi

FACEBOOK’DA DOĞAN AŞK…

Aşkın nerede ve kiminle doğacağı belli olur mu hiç… Tanışmak bir tesadüf, bulunulan yer şans eseri, kadınla erkeğin arasında oluşan ışık eşsiz bir olay… İsimlerini vermeyeceğim ama yakından tanıdığım o iki kişi, aşktan nasibini alanlardandı… Aşklarının doğuşu basit, gelişimi şaşırtıcı derecede özenliydi…

23 Mart 2012 Cuma

NE UZAMAK NE KISALMAK

En özel şeyler bile zamanla sıradanlaşabilir. Bir zaman önce Kafdağı’nın arkasında zannettiğimiz, ulaşılmaz olarak gördüğümüz bir şey, bir zaman sonra, yani ona yaklaşıp ona sahip olabildikçe küçülmeye başlar ne yazık ki… Doğal kanun budur. Ama sahip olmak demek ayakların altına alıp çiğnemek demek değildir asla…

20 Mart 2012 Salı

İYİ BİR İNSAN

Günlük hayatta günlük işler için bir araya geldiğimiz insanlar vardır hani… Tanıdığımız ya da tanımadığımız, sevdiğimiz ya da sevmediğimiz insanlar. Bazı mecburiyetlerle yan yana gelir, ortaklaşa iş bittikten sonra ayrılır ve bir daha birbirimizi görmeyiz… Gerektiği kadar ve sahte bir saygı, belli limitlerde çıkar, pek de fazla olmayan muhabbet içeren iş ilişkisi bittiğinde yalandan el sıkışılır ve herkes yoluna gider. Bu insanlar unutulur gider. Bazıları hariç…

16 Mart 2012 Cuma

KAHVE FİNCANLARI KAN AĞLIYOR

Sanal iletişimi eleştirdiğim yazıyı yayınladığımdan beri, değişiklikler oldu. Cep telefonum daha sık çalmaya başladı… Yüz yüze görüşmek isteyenler çoğaldı. Belki de görüşmeyi zaten istiyorlardı ama farkında değillerdi. Bazıları da gerçek görüşmenin önemli olduğunu pek düşünmemişlerdi, bir uykudan uyanışa geçtiler. Hiç fark etmez, sonuç mutluluk verici…

15 Mart 2012 Perşembe

GÜLSE DÜNYA

Her birimize tek tek dikkat edecek olursak, tüm farklılıkların yanında açık ara öne çıkan ortak bir noktamız olduğunu görürüz. Ortak bir ihtiyacımız var. Her türlü temel ihtiyacı karşılamaktan ve belki de yaşamaktan bile daha önemli bir ihtiyacımız var. Göz ardı edilse de, ertelense de, zaman zaman ayıplansa da, hatta vazgeçildiği durumlarda bile, belki de en önemli ihtiyacımız olmayı sürdürüyor… Gülmek…

14 Mart 2012 Çarşamba

SANAL İLETİŞİME KARŞI YÜZ YÜZE İLETİŞİM

Teknoloji ne için kullanılır? Hangi amaçla kullanılmalıdır? Bir dozu, bir sınırı, bir nihayeti olmalı mıdır? Tüm bunlar başlı başına bir tez konusu… Teknolojinin esiri olmak da ayrıca bir uzmanlık alanı… Teknolojiye yenik düşmüş durumdayız… Onun esiriyiz… Başka derdimiz, çözülecek problemlerimiz yokmuş gibi, bir de onun bağımlısıyız artık…

11 Mart 2012 Pazar

BEYAZ GÜVERCİN

Eksiklik yok… Kusur yok… Hata yok… Ayıp yok… Sınır yok… Özür yok… Engel yok… Gerilik yok… Kibir yok… Üstünlük yok…

8 Mart 2012 Perşembe

KADIN İSTERSE...

“Ağlamak yok” dedi. Daha fazla gözyaşı sarf etmek nafileydi… Vaktinden daha uzun, renginden daha kara geceler artık yeterdi… Kendisi el atmazsa bu sıkıntı yumağına, kimseden fayda yoktu… En çok kendisinden fayda vardı… Bunu öğrenmek için bile yılları harcamak gerekmişti. Ve bunu sadece bir kadın yapabilirdi...

7 Mart 2012 Çarşamba

YIĞINLAR...

Bir şey silindiyse boşuna değildir. Ve birisi gittiyse… Bir şey sona erdiyse… Final, jübile, son, ölüm… Adına ne denirse densin. Ne şekilde cereyan ederse etsin… Zamanı gelmiş demek ki… Yeni bir başlangıcın…

4 Mart 2012 Pazar

BÜYÜK KÖRLÜK

Okumuş ama cahil kalmışlık… Belki de en büyük savaşımız bunun üzerinden yürüyor. Sonlanamayacak, ateşkese ermeyecek bir savaş bu… Ne yazık ki… İnsanlık, arkadaşlık, meslektaşlık ve pek çok güzel olgu da bu savaşın içinde yok olmaya mahkûm. Beni en çok üzeni de bir zamanlar tanıdığım ya da tanıdığımı sandığım bazı şahısların da bu kör kalmışlıktan nasiplerini almaları oluyor…

3 Mart 2012 Cumartesi

SPOR SALONUMUZA ATEŞ DÜŞTÜ

Haftanın son iş günü… Spor salonuna doğru gidiyorum. Üzerimde miskinlikten eser yok, canlıyım. Kaçmak ya da kaytarmak gibi bir niyetim de yok. Yürüyorum ama kafamda bin bir düşünce… Yarınlar için endişeler, sorular, çıkmazlar. Beynim yorgun, ruhum bitkin… Sanıyormuşum ama öyle değilmiş… Nereden bilebilirdim ki…

1 Mart 2012 Perşembe

GÖZYAŞI SAHİBİNİNDİR

Bir an nefes alamadığını zannedersin… Ölmüş olma ihtimalin ciddi ciddi düşündürmeye başlar… Boğazını yoklarsın, damarlarını… Nefes alıp almadığından emin değilsindir. Ve merak edersin acaba dışarıda bir yerlerde bir hayat devam etmekte midir? Birileri yaşamakta mıdır? Ayırt edemezsin kim ölü, kim sağ…

28 Şubat 2012 Salı

TAKSİM’DE DEĞİŞİM RÜZGÂRI

Biraz daha gençken gözümüz karaydı. Üniversitedeki öğrencilik yıllarım Ankara’da geçti. Heyecan ve motivasyon diz boyu o zamanlar. Bir tek akşamı Taksim’de geçirmek için sınırlarımızı nasıl zorladığımızı hatırlıyorum. Cumartesi öğleden sonra yola koyulup akşam olmak üzereyken Taksim’e varmak pahasına 450 km’lik yolu gözümüzü kırpmadan gittiğimizi… Ve ertesi günün akşamı tekrar başkente döndüğümüzü…

27 Şubat 2012 Pazartesi

HİÇ UMULMAYAN ZAMANLARDA...

Beklersin, beklersin, beklersin… Kaba tabirle kudurursun köpekler gibi… Çok mu görmektedir küçücük dileğini bu gamsız dünya? Tüm kötülüklerin yanında, senin bu masumane, kimseye zararı olmayan isteğinin yeri ne kadar tutar ki? Ha oldu, ha olacak diye diye zaman geçer… Ve sonunda isyan bayrağını çekersin…

PİSLİKLER VE AYIPLAR

İnsanların ne ayıplarıyla ne de günahlarıyla baş edebiliriz. Onlara laf anlatmak, adam etmeye çalışmak zordur. Ne kadar sinir bozucu olabildiklerine inanmak bile zordur bazen. Hangimiz birinin saçını başını yolmak istememişizdir kimi zaman? Ağzını burnunu dağıtmak… O şahsın dünyada kapladığı yer bile batar. Hani “ölse üzülmem” deriz. “Ortalıktan bir mikrop eksilir” deriz. Öyle ya da böyle gerçek olan bir şey varsa, hepimizin birlikte yaşamak zorunda olduğu…

22 Şubat 2012 Çarşamba

YENİ HAYAT – KIŞ

Bir bahar coşkununda aniden oluşuveren gelişmelerle başlamıştı yeni hayat. Sıkıntıların bittiği yerde yeşeren umutlar, yepyeni bir pencere açmıştı puslanmaya yüz tutmuş gözlere… Yeniden bir sebep vermişti anlamlı konuşmak için, güzel söz söylemeyi unutmuş dillere… Yersiz ve zamansız gözyaşlarının inadına kahkahalarla yeniden başlamıştı yeni hayat…

20 Şubat 2012 Pazartesi

AŞK GÜNÜ

Bloğumu açtığımdan beri bir defa sevgililer günü geçti. Güncel ve popülaritesi yüksek bir konu her zaman daha çok okunur. Buna rağmen sevgililer günü ile ilgili bir şeyler karalamak gelmedi içimden. Çünkü öyle bir günün varlığına kendimi yakın göremiyorum. Öyle bir güne inanmıyorum.

16 Şubat 2012 Perşembe

DEVRİ GEÇMEYECEK BÜYÜK BİR YAZAR: OSMAN AYSU

Eskiden yeniye doğru bir aktarım… Eski dediğime bakmayın, hala taptaze… Belki yıllanmış demek daha doğru olur onun birikimi için. Olgunlaşmış demek de mümkün ama çok zayıf bir ifade bu… Bugün ondan bana doğru akan duygu ile düşünceyi tarif etmek imkânsız. “Anlatılmaz yaşanır” denilen türden bir buluşma… Ben yine de deneyeceğim anlatmayı…

13 Şubat 2012 Pazartesi

YENİDEN MAVİ OJE

Aylar önce sözlerimle dokunmuştum mavi ojeye… Bu kadar okunacağını, bu kadar sevileceğini bilmeden. Hala okunduğunu görmenin güzelliği bir yandan, devamının gelmesinin güzelliği diğer yandan. Ah mavi oje! Sen nelere kadirmişsin! Modan geçmiyor, ne gerçek anlamda ne de mecazi anlamda…

9 Şubat 2012 Perşembe

BEKLENTİYE KURŞUN SIKMAK...

Belirsizlik, gitgide insanı güçten düşüren bir savaş gibidir çoğu zaman. Acımasızca yormaktan çekinmez. Sinirleri yıpratırken olana bitene bakmaz. Çok yönlü düşünmek de işe yaramadığı gibi ayrı ayrı parçalara böler insanı. En sonunda, her bir cephede ayrı ayrı savaşmaktan yorulursun. Tükenirsin… Derken bir de bakarsın ki ne öne sürecek bir neferin kalmış, ne de sıkacak tek bir kurşun…

7 Şubat 2012 Salı

SON GÖRÜŞ

Fani dünya…
Seninle bir alıp veremediğim yok dersem yalan söylemiş olurum. Pek çok şey var anlaşamadığımız… Ama senin tek bir gerçeğin var ki, işte onun önünde saygıyla ve kabullenişle eğilmekten başka bir çare göremiyorum.

5 Şubat 2012 Pazar

MELİS DANİŞMEND İLE GELEN PIRILTILAR

Yine güzel bir sesin sahibi bugün aklımdaki… Sadece sesi mi? Yorumu, duygusu, ruhu ve düzgün kişiliği müziğine yansıyan sayılı genç yeteneklerden biri… Müzik zevkimize ve ilgimize dâhil olduğundan beri, her daim her derde deva başvurabileceğimiz bir tedavi gibi onun sesi ve müziği… O, Melis Danişmend… Uzun zamandır özlediğimiz kaliteli müziğin sahibi…

3 Şubat 2012 Cuma

SAKALIMIZ YOK Kİ...

Çok şeyler var ki, daha yaşanmadan yıllar önce görüp söyledim. Çok kişiler var ki, kendimi yerine koyarak onları anlamak pahasına suspus olup geride durdum. Çok bilgiler ve deneyimler var ki öğrendikçe değer verdiklerimle düşünmeden paylaştım. Kimlerle mi? Galiba ayırt etmeden herkesle… Yanımdaki, önümdeki ya da arkamdaki, o ya da bu diye ayırmadan karşıma çıkan herkesle…

1 Şubat 2012 Çarşamba

ENDİŞE DÖNGÜSÜNE ACİL MÜDAHALE

Genç kadın, haftalardır ihmal edilmekten keçe gibi olmuş saçlarını gelişigüzel hareketlerle toplayarak eline ilk geçen tokayla toplayıverdi. Gözü aynadaki görüntüsüne takıldı. Beti benzi atmış, gözlerinin altları çukurlaşmış, bakışları donuklaşmıştı. Kendini bir an tanıyamadı. Her ne kadar bu görüntü onu rahatsız etse de kendine çekidüzen vermek için kolunu kaldıracak hali yoktu. Güzelleşmek ya da canlanmak için hiçbir hevesi kalmamıştı. Gözlerini aynadaki görüntüsünden usulca uzaklaştırarak başını yere eğdi. İşte yine kendini mağdur hissediyordu…

28 Ocak 2012 Cumartesi

İSTANBUL’DA KARDAN ADAMIN ÖMRÜ

Yine şehir bembeyaz… Hiç de hak etmediği bir güzellik içinde diye düşünüyorum önce. Sonra da diyorum ki herkes hak ettiğini mi yaşıyor sanki… İstanbul’un kirini, ayıbını, günahını, zorluğunu, çilesini örtmeye hangi kar örtüsü yetebilir ki?

27 Ocak 2012 Cuma

ÖLDÜRMEYEN ACI...

Bir şeyler bitiyor mu? Yoksa bir şeyler mi başlıyor? Daha geniş ve felsefik bir yaklaşımla, her ikisi birden mi yoksa? “Her son bir başlangıçtır” denir hani… Cevap ne olursa olsun, kaçınılmaz olan tek şey değişim. Yarından itibaren bazı durumlar değişmeye başlayacak. Yok, yok aslında bu işin ucu çok daha gerilere uzanıyor. Yani sonsuz bir değişimin içindeydik zaten...

25 Ocak 2012 Çarşamba

HALİL SEZAİ - HER BİRİMİZDEN BİR PARÇA

İnsan bir işi yürekten yaparsa, yeniden ve yeniden gündeme gelebiliyor. Unutulmuyor… Aradan zaman geçse bile, her hatırlanışı bir öncekinden daha muhteşem oluyor işte. İnsanların içine işlemiş oluyor çoktan… Yerini edinmiş ve sağlamlaştırmış olarak tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Ama tesadüflerle, ama planlarla ve kurgularla, ama kaderle, ama benzer istek ve çekimlerle. Bir şekilde hayatımızda var olarak capcanlı yaşıyor, yaşanıyor…

23 Ocak 2012 Pazartesi

İSTANBUL’DAN MEGAN FOX GEÇTİ

Her yeni olan olayda karmakarışık olmak ve çalkalanmak bizim millete mahsus bir özellik galiba. Artık buna iyiden iyiye inanmaya başladım. Olan herhangi bir şey, büyük ya da küçük olsun, biz büyütürüz! Biz yayarız, türetiriz, cılkını çıkarırız ve sonunda da tüketiriz. En son rahatça bir “oooooooh” çekeriz. Ve “ne gündü beeeee”, “ne haftaydı beeeeee”, ya da “ne kadındı beeeee” çıkar ağızlardan. Bu hafta da işte öyle olanlar oldu…

16 Ocak 2012 Pazartesi

KARANLIĞIN ÜZERİNE YAĞAN KAR TANELERİ

Kar tüm beyazlığı ve saflığıyla tane tane üzerimize dökülmeye koyulurken, umutlarımızı alevlendirmeye başladı bile… Yolunun gözlendiğini bilircesine yağmaya başladı yine… Kendinden emin, yavaş ve salına salına kendini göstermeye niyetli kar taneleri… Sevildiğini, istendiğini ve beklendiğini bilen bir insanın kendine güveni gibi, bir assolist edasıyla bu yılın ilk gösterisine perdelerin arasından çıkıyor şu dakikalarda…

10 Ocak 2012 Salı

FARKLI OLANA SAYGI

İnsanı hasta yatağından kaldırıp zımba gibi olmasını sağlayacak birkaç duygu biliyorum. Bu duygular ikiye ayrılır. Hırs, öfke ve haksızlığa tahammülsüzlük gibi olumsuzluklar. Bir de çalışma şevki, aşk, yaşama sevinci gibi olumlu gözüken duygular. Hangisinin iyi hangisinin kötü olduğunu ayırt edemezken bile bir faydasını görürüz ilginç bir şekilde. Hastalığı unutturur ve hayata bağlar…

6 Ocak 2012 Cuma

YAĞMUR GÖZLERİYLE

Dünyanın ölümlü olduğunu hepimiz biliriz. Ama ya yaşanmaya değer olduğunu? Yaşamak için çok az vaktimizin olduğunu… Ne zaman nerede sona ereceğini bilmediğimiz bir oyunun içinde olduğumuzu…

5 Ocak 2012 Perşembe

KARIŞIK KAFALAR, SAĞ KALAN AKILLAR

Dargınlık yok, küslük yok, kavga yok. Sadece seçimler var… Her birimiz seçimlerimizin toplamından ibaretiz. Ve hayatlarımız da seçimlerimizin sonuçlarından başka bir şeyden oluşmuyor. Bunu bir kere anlayınca, kendinle barışık olmanın kaçınılmazlığı ve başkalarıyla didişmelerin sonu geliyor. Anlamak kolay değil ama üzerinde çalışmaya değer…