13 Aralık 2012 Perşembe

SEMALARA DOĞRU BÜYÜYEN İYİLİKLER


SEMA diyerek başlamak istiyorum. Sözlükteki ilk anlamı; gökyüzü… İkinci anlamı; Mevlevi dervişlerinin ney çalgısı eşliğinde, kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin. Tabi kelimelerin, isimlerin sözlükten dışarılara sızarak hayata süzülüşleri bu kadar kısa ve net değil. Hele ki anlamları çok daha uzun; insana hatırlattıkları, yaşattıkları bambaşka… Bana sorulsa; “Sema nedir?” sorusunun cevabı, çok ENGİN, ismi taşıyan kişinin gönlü çok ZENGİN… Hadi kelimelerle oynamayı bırakalım o zaman, sadede gelelim…
Hastanede işlerimin oluşu mu çekti beni oraya bugün, yoksa başka bir yere yetişmemi mi engelledi bilinmez, gittim ve tahminimden çok daha uzunca zaman geçirdim orada… Bekletildim, bekledim. Sabır gerekti, çokça sabır gösterdim. Hastanelerdeki prosedürler - hep yakındığımız gibi - karmaşık ve fuzuli sayılabilirdi. Ben mi değişmiştim acaba? “Zorunluluk” olarak adlandırdığımız bazı işleri halletmek, bu kadar keyifli bir hale gelebilir miydi gerçekten? Dedikleri gibi, dünyanın sonu geliyordu. Ama “kötü” dünyanın… “İyi” olanını görmeye az kalmıştı sanki…
Hafta sonundan kalma bir tahlil sonucunu alıp doktora gösterme ve yaklaşık bir yıl önceden yarım kalmış bir işi tamamlamak üzere oradaydım görünürde… Bir saatlik zaman yeterli gibiydi ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Başka zaman olsa, aksilik diye adlandırabileceğim pek çok ıvır zıvırla uğraştım. Bunlara uflayıp puflamaya öyle alışmıştık ki… Ama artık olanları pozitif enerjiyle karşılamanın nelere kadir olduğunu bilerek, bunu yeniden deneyimlemek, hem tanıdık bir keyif hem de ilk defa yaşıyormuşcasına bir şaşkınlık ve heyecan verdi.
“Sema Hanım’a gideceksiniz” dedi, karşımdaki sırma siyah saçlı, günün stresini ve yorgunluğunu belli etmemeye özen gösteren genç sekreter. İlk başta bu ismi nedense anlayamadım. Ben Sela, Seda, Sena gibi benzer kelimeleri sıraladıkça, genç kızın sabırla tekrarladığı “Sema” ismi, günün anlamına vurgu yapıyordu da, ben o dakikalarda farkında değildim.
İnsan kalabalığından dolayı bulunduğum katlara hiç denk getiremediğim asansörleri unutup Sema Hanım’ı bulmak üzere merdivenleri tırmanmaya koyuldum. Sporu biraz boşladığım günlerde oluşuma hayıflanmaya başladım çünkü nefes nefese kalmıştım. Nabzımı düzenlemeye çalışarak bir iki kişiye daha sordum ve sonunda Sema Hanım’ın kapısını tıklattım…
İçeriye beni davet edişinden, sıcakkanlılığını ve yardımseverliğini oldukça ele veren bu hanımı inceleyerek ve rahatlamış bir halde, masasının önündeki sandalyeye çökerken hızla atmakta olan nabzımı unutmuştum bile… Kendimi bir hastanede, görevinin haricinde bir işle uğraşmak üzere olan bir görevliyle birlikte değil, özel bir bankanın bireysel müşteri hizmetleri bölümünde gibi hissetmeye başlamıştım. Anlaşılan, işim bir şekilde hallolacaktı ancak beni şaşırtan bu kadınla keyifli bir iletişime geçmek üzere oluşum sıra dışı bir durumdu.
Sema Hanım konuyu benden dinlerken bir yandan gerekli dosyaları masaya çıkarmaya, sağa sola küçük notlar almaya ve telefonun ahizesine sarılmaya yelteniyordu. Sanki benim için seferber olarak tüm imkânlarını sunmak istiyordu. Bense gitgide hayretlere düşüyordum… Ağzımdan “Bir devlet kurumu çalışanından beklenmeyecek kadar olumlu ve güler yüzlüsünüz” cümlesi de bu sırada çıkıverdi…
Yarı özel bir hastaneydi aslında, insanlarımıza genel olarak yayılmış kanı ise devlet işletmesi oluşuydu. Bu konuda onunla da karşılıklı teyitleştikten sonra, işimize döndük. Tüm ihtimalleri gözden geçirerek, her farklı durumda bana neler yapabileceğimi ve kendisinden nasıl yardım alabileceğimi açıkladı. Kendisine iltifat etmeyi sürdürdüğümü görünce de, “Hepimiz hasta olduk, tabi ki böyle düşünüp davranacağım” diyerek kendisine olan hayranlığımı iki katına çıkardı.
Ben başka bir katta diğer bir işimin peşindeyken, bulunduğum yerdeki görevliyi telefonla arayarak, bana gerekli bilgi ve uyarıları ulaştırdığında, mesai saatinin bitiminin yaklaştığını ve ondan bir dosyayı kendisi çıkmadan teslim alabileceğimi söyledi. Hayranlık, şaşkınlık artıyordu bende... Saat 17.00 olmadan dakikalar önce işi gücü - aciliyetine bakmadan - yarıda kesip günü kapatan, çayını içmekte veya dedikodusuna devam etmekte ise sakınca görmeyen devlet memurlarına bu kadını örnek göstermek gerekliydi! Hatta onlara müdür olması, eğitmen olması, idol olmasını sağlamak…
Sema Hanım’ın ve -kendime de haksızlık etmeyeceğim- olumlu bakış açımın sayesinde günüm öyle güzel geçti. Saatlerce çeşitli bölümlerde beklerken, günlerdir okumaya fırsat bulamadığım kitabıma yumuldum. Etrafımda saate bakarak ya da doktorun sekreterini sıkıştırarak sırasının gelmesini beklemekten sıkılmış onlarca insanın içinde şanslı saydım kendimi. Yanımda kitap taşıdığım ve bu vesileyle zorunlu bekleyişi bir zaman kaybına çevirmeyi engelleyecek akla sahip olduğum için.  
Sema Hanım’la karşılaştığım için…
Dışarısı soğukken, içerisi sıcak olduğu için…
Kahve içmeye bile vakit bulamayışımın veya akşama yetişmem gereken yere gidemeyecek olmamın şikâyeti yerine, günü kazançlarla kapatmayı bildiğim için…
Sema Hanım son günlerde bahsetmeye başladığımız şu meleklerden biri olabilir miydi?
Ben onlardan biri olabilir miydim?
Dünya güzelleşiyor olabilir miydi?
“Sema”, artık hep gülümseyerek ve minnetle anacağım bir isim olmanın ötesinde, duygularımı ve aklımı çalkalayan bir olaylar zincirinin anahtarı gibiydi.
Size tavsiyem, şikâyet edip durmak yerine semalara doğru bakın, geniş olun, pozitif olun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder