SEMA diyerek başlamak istiyorum. Sözlükteki ilk anlamı; gökyüzü… İkinci
anlamı; Mevlevi dervişlerinin ney çalgısı eşliğinde, kollarını iki yana açıp
dönerek yaptıkları ayin. Tabi kelimelerin, isimlerin sözlükten dışarılara sızarak
hayata süzülüşleri bu kadar kısa ve net değil. Hele ki anlamları çok daha uzun;
insana hatırlattıkları, yaşattıkları bambaşka… Bana sorulsa; “Sema nedir?” sorusunun
cevabı, çok ENGİN, ismi taşıyan kişinin gönlü çok ZENGİN… Hadi kelimelerle
oynamayı bırakalım o zaman, sadede gelelim…

Hafta sonundan kalma bir tahlil sonucunu alıp doktora gösterme ve
yaklaşık bir yıl önceden yarım kalmış bir işi tamamlamak üzere oradaydım
görünürde… Bir saatlik zaman yeterli gibiydi ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Başka zaman olsa, aksilik diye adlandırabileceğim pek çok ıvır zıvırla
uğraştım. Bunlara uflayıp puflamaya öyle alışmıştık ki… Ama artık olanları pozitif
enerjiyle karşılamanın nelere kadir olduğunu bilerek, bunu yeniden
deneyimlemek, hem tanıdık bir keyif hem de ilk defa yaşıyormuşcasına bir
şaşkınlık ve heyecan verdi.
“Sema Hanım’a gideceksiniz” dedi, karşımdaki sırma siyah saçlı, günün
stresini ve yorgunluğunu belli etmemeye özen gösteren genç sekreter. İlk başta bu
ismi nedense anlayamadım. Ben Sela, Seda, Sena gibi benzer kelimeleri
sıraladıkça, genç kızın sabırla tekrarladığı “Sema” ismi, günün anlamına vurgu
yapıyordu da, ben o dakikalarda farkında değildim.
İnsan kalabalığından dolayı bulunduğum katlara hiç denk getiremediğim
asansörleri unutup Sema Hanım’ı bulmak üzere merdivenleri tırmanmaya koyuldum.
Sporu biraz boşladığım günlerde oluşuma hayıflanmaya başladım çünkü nefes
nefese kalmıştım. Nabzımı düzenlemeye çalışarak bir iki kişiye daha sordum ve
sonunda Sema Hanım’ın kapısını tıklattım…
İçeriye beni davet edişinden, sıcakkanlılığını ve yardımseverliğini
oldukça ele veren bu hanımı inceleyerek ve rahatlamış bir halde, masasının
önündeki sandalyeye çökerken hızla atmakta olan nabzımı unutmuştum bile… Kendimi
bir hastanede, görevinin haricinde bir işle uğraşmak üzere olan bir görevliyle
birlikte değil, özel bir bankanın bireysel müşteri hizmetleri bölümünde gibi
hissetmeye başlamıştım. Anlaşılan, işim bir şekilde hallolacaktı ancak beni
şaşırtan bu kadınla keyifli bir iletişime geçmek üzere oluşum sıra dışı bir
durumdu.
Sema Hanım konuyu benden dinlerken bir yandan gerekli dosyaları masaya
çıkarmaya, sağa sola küçük notlar almaya ve telefonun ahizesine sarılmaya
yelteniyordu. Sanki benim için seferber olarak tüm imkânlarını sunmak
istiyordu. Bense gitgide hayretlere düşüyordum… Ağzımdan “Bir devlet kurumu
çalışanından beklenmeyecek kadar olumlu ve güler yüzlüsünüz” cümlesi de bu
sırada çıkıverdi…
Yarı özel bir hastaneydi aslında, insanlarımıza genel olarak yayılmış kanı
ise devlet işletmesi oluşuydu. Bu konuda onunla da karşılıklı teyitleştikten
sonra, işimize döndük. Tüm ihtimalleri gözden geçirerek, her farklı durumda
bana neler yapabileceğimi ve kendisinden nasıl yardım alabileceğimi açıkladı.
Kendisine iltifat etmeyi sürdürdüğümü görünce de, “Hepimiz hasta olduk, tabi ki
böyle düşünüp davranacağım” diyerek kendisine olan hayranlığımı iki katına
çıkardı.
Ben başka bir katta diğer bir işimin peşindeyken, bulunduğum yerdeki görevliyi
telefonla arayarak, bana gerekli bilgi ve uyarıları ulaştırdığında, mesai
saatinin bitiminin yaklaştığını ve ondan bir dosyayı kendisi çıkmadan teslim
alabileceğimi söyledi. Hayranlık, şaşkınlık artıyordu bende... Saat 17.00 olmadan
dakikalar önce işi gücü - aciliyetine bakmadan - yarıda kesip günü kapatan,
çayını içmekte veya dedikodusuna devam etmekte ise sakınca görmeyen devlet
memurlarına bu kadını örnek göstermek gerekliydi! Hatta onlara müdür olması,
eğitmen olması, idol olmasını sağlamak…
Sema Hanım’ın ve -kendime de haksızlık etmeyeceğim- olumlu bakış açımın
sayesinde günüm öyle güzel geçti. Saatlerce çeşitli bölümlerde beklerken,
günlerdir okumaya fırsat bulamadığım kitabıma yumuldum. Etrafımda saate bakarak
ya da doktorun sekreterini sıkıştırarak sırasının gelmesini beklemekten
sıkılmış onlarca insanın içinde şanslı saydım kendimi. Yanımda kitap taşıdığım
ve bu vesileyle zorunlu bekleyişi bir zaman kaybına çevirmeyi engelleyecek akla
sahip olduğum için.
Sema Hanım’la karşılaştığım için…
Dışarısı soğukken, içerisi sıcak olduğu için…
Kahve içmeye bile vakit bulamayışımın veya akşama yetişmem gereken yere
gidemeyecek olmamın şikâyeti yerine, günü kazançlarla kapatmayı bildiğim için…
Sema Hanım son günlerde bahsetmeye başladığımız şu meleklerden biri
olabilir miydi?
Ben onlardan biri olabilir miydim?
Dünya güzelleşiyor olabilir miydi?
“Sema”, artık hep gülümseyerek ve minnetle anacağım bir isim olmanın
ötesinde, duygularımı ve aklımı çalkalayan bir olaylar zincirinin anahtarı
gibiydi.
Size tavsiyem, şikâyet edip durmak yerine semalara doğru bakın, geniş
olun, pozitif olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder