31 Aralık 2011 Cumartesi

HAPPY NEW YEAR!

Kırmızı iç çamaşırı giymek, kapıda nar patlatmak, eskide bırakacaklarına karar verip yeni yılda yapacaklarına ilişkin listeler hazırlamak, ağaç süsleyip altına hediyeler dizmek, 10’dan geriye doğru sayarak o anı yakalamak, gece 24.00’te ne yapıyorsan tüm yılın aynı şekilde geçeceğine inanmak… Tüm bunları yaparken tek bir isteğimiz var aslında… Mutlu olmak… Yeni yılda eski yıldan daha mutlu olmak…

29 Aralık 2011 Perşembe

ZAM MI? TASARRUF MU? KÜÇÜLMEK Mİ?

Elektriğe yüzde ona yakın zam yapıldığında yazmaktı niyetim… Bir de baktım ki günler, haftalar geçti. Elektriğe zam yapıldı. Her olumsuz haberin arkasından olduğu gibi, önce kıyametler koparıldı. İsyanlar ve eleştiriler sıralandı. Günlerce konuşuldu, düşünüldü, gündemden düşmedi. Sonra ne oldu? Tabi ki unutuldu ve alışıldı… Her kötü haberin arkasından olduğu gibi…

19 Aralık 2011 Pazartesi

BÜYÜMEK

Eskiden saatlerce hatta günlerce ağladığın bir şeye artık ağlamamaktır büyümek… Çizgini ve sınırlarını belirleyerek, kimsenin ve hiç bir şeyin içeriye sızmasına izin vermemektir. İşine gelmediği için bir şeylerden dolayı ve bir şekilde suçlarken seni herkes, dik ve kendinden emin durabilmektedir işin sırrı… “Artık büyüdüm ve bir çocuk gibi ağlatamazsınız beni”  diyebilmek veya bu mesajı verebilmektir büyümek…

16 Aralık 2011 Cuma

KISA VE ÖZ

Bir an olur bir şey uyandırıverir insanı, zaten çok da derin olmayan uykusundan…
Az önce öyle oldu işte bana… Ne kadar ayık olduğumu zannetsem de, zaman geçiyordu işte…

14 Aralık 2011 Çarşamba

ÇİKOLATA İLE AŞK

Kendimizi bildik bileli söylenen şeydir bu… Aşk ile çikolatanın aynı şey olduğu… Ya da aynı duyguları hissettirdiği… Dün yine birileri sayfasına yazmıştı bunun gibi bir şeyler. Ama artık dayanamıyorum ve buna itiraz ediyorum. İkisi aynı şey değildir, hiçbir zaman aynı şey olmamıştır ve olmayacaktır!

10 Aralık 2011 Cumartesi

KİM KAZANDI?

Eski bir tanıdıkla karşılaştık bugün. Aslına bakarsanız, tanıdık bile sayılmaz. Ortak bir alanı, bazı zorunluluklardan dolayı paylaşmak durumunda olduğum birisiydi. Hala da öyle… Ah bu zorunluluklar yok mu? Kimleri kimlerle karşı karşıya getiriyor. Kimi zaman susmak zorunda kalınıyor karşılıklı. Söylenecek söz olmadığından dolayı. Kimi zaman da avaz avaz bağırmak geliyor içimizden. Bağırıyoruz da… Seslerin nereye varacağını düşünmeden… Bağırıyoruz sebepli ama faydasızca…

5 Aralık 2011 Pazartesi

AH BİZ KADINLAR...!

Beş büyük şehirden bir tanesinde, isim yapmış restaurantlardan birindeyiz. Mekânın ve müşteri kitlesinin kalitesine ve düzeyli görüntüsüne diyecek bir söz yok. Sunum güzel, sunanlar kibar. Lezzetler oldukça yerinde. Ortam sakin ve dingin. Derken içeriye giren bir grup kadının canlı ve değişken hareketleriyle ortamın enerjisi birden bire değişiveriyor…

3 Aralık 2011 Cumartesi

DÜRÜSTLÜK YİNE KAZANDI

Kötü hissediyordum kendimi… Bir yandan konuşuyor yorumlar yapıyor diğer yandan da içimdeki sıkıntının artışına hayıflanıyordum… Neden böyle oluyordu? Konuştukça hislerim benden yana olmayacaksa susmalıydım. Ama susamıyordum da… Kelimeler ağzımdan birer birer dökülerek serbest kalıyordu… Engel olamıyordum. Hem tarif edemediğim bir rahatlama hem de anlamlandıramadığım bir rahatsızlık duyuyordum. Aynı anda ve aynı durum için…

29 Kasım 2011 Salı

YAŞAYALIM GİTSİN

Evet, hayat çok kısa… Eski bir tanıdığı görüp de hüzünlenmek için, sevdiğin ya da sevmediğin birine bağırmak için, hesap kitap yapıp yıllar sonrasını planlarken bugünü kaçırmak için, gidenin arkasından ağlamak için, kaybettiklerine yanmak için, birilerine bir takım şeyleri kanıtlamaya uğraşmak için, fazlasını merak etmek için, nedenini nasılını sorgularken yorulmak için hayat gerçekten çok kısa…

18 Kasım 2011 Cuma

DÜZ BİR KARINDAN DAHA FAZLASI...

Sağlık her şeyin başıydı değil mi? Bunu bilmemize ve dilimizden düşürmememize rağmen, gereğini yapmıyoruz ki… Sağlık kelimesinin çoğumuza göre çok da çekici bir yanı olmadığını görüyorum. O yüzden diyorum ki, sağlık eşittir güzellik! Sağlıklı olmadan sağlıklı görünemezsiniz. Sağlıklı görünmeden de güzel görünmenin imkânı yoktur. Ne kadar şık giyinilirse giyinilsin, hangi bakım ürünleri kullanılırsa kullanılsın. Kuaförlerde istenildiği kadar vakit geçirilsin… Ve hatta estetik yaptırılsa bile, sağlık yoksa güzellik de yoktur!

15 Kasım 2011 Salı

30 DÖNÜM NOKTASIDIR

Öğrenciye notu, memura maaşı, kadına da yaşı sorulmazmış. Palavra! İnadına hepsi de sorulur, malum meraklı bir milletiz! Sorulmasının rahatsızlık verdiği ise doğru… Ama gerçeklerden nereye kadar kaçılabilir ki? Ben galiba hiçbir zaman yaşının sorulmasından rahatsızlık duyan kadınlardan olamayacağım…

1 Kasım 2011 Salı

AŞK...

Soğuklarını hissettirmeye başlayan Kasım ayına sıcak bir giriş yapalım mı? Neresinden tutulursa tutulsun ve ne tarafa çekilirse çekilsin, varlığı değişmeyen ortak bir konumuz var. Kadın var… Erkek var… İkisinin olduğu yerde ise… Neler yok ki… Ama değişmeyen bir şey var… Aşk…

25 Ekim 2011 Salı

ÖFKELERİ SÜPÜRMEK

Yıllar önce bir dostum küçük bir kâğıda bir söz yazıp bana vermişti. Ben de o kâğıdı en çok kullandığım defterin en ön sayfasına yapıştırıp saklamıştım. Gözümün önünde olsun ve sık sık hatırlayayım diye… Çok önemli mesajlar içeriyordu ve bana kalırsa çok da rahatlatıyordu insanı. Hem de her okuyuşta… Her tekrarda… Ne yazıyordu biliyor musunuz?

21 Ekim 2011 Cuma

SİZ AYDINLANDIKÇA AYDINLANAN

Bir söz söylersiniz, hayatınız değişir. Başka bir söz söylersiniz, kendinize hayran bırakırsınız. Bazı sözleriniz güldürür bazıları düşündürür, bazıları her ikisini de yaptırır.  Bir söz söylersiniz, yanlış anlaşılırsınız. Ve yazdıklarınız için de geçerli bu... Söylenenlerin ya da yazılanların, her şahsiyet tarafından farklı algılanabileceğine hazır olmak ve bunu kabul etmek, zorlanmadan yaptığım bir şeydi. Ama bu kadar da farklı bir noktadan algılanabileceği hiç aklıma gelmemişti. En son burada yayınladığım kıskanma ile ilgili yazının, eşimi düşünerek yazdığımın düşünüleceği aklımın ucundan bile geçmemişti…

18 Ekim 2011 Salı

KARANLIĞIN İÇİNDEN BİR ÇİFT GÖZ

Hesapta olmayan bir yaşantı, hâlihazırdaki tüm fikirleri çalkalayabilir. Bambaşka bir nedenle o gün orada yer alırsınız ve amaçlarınızı gerçekleştirirsiniz. Evdeki hesap, o ortama girince çoktan kabarmıştır. Nereden nereye diye düşünedurun, etrafınızda olan bitene anlam veremez halde bulursunuz kendinizi. Sonra biraz uzaktan izleyip biraz da akışa bırakırsınız kendinizi. Kalabalığın ve hesapsızlığın içine karışırsınız. İşte tam da o sırada bir çift göz karanlığın içinden sizi sinsice izlemeye koyulmuştur…

11 Ekim 2011 Salı

MUCİZENİZ SUNUMA HAZIR

Nereden hangi sürprizin çıkacağını bilmediğimiz bir sarmaldayız. Bazen kötüymüş gibi görünen, bazen iyiymiş gibi görünen kötüler de var, kabul… Fakat ilk bakışta can sıkıcı görünen durumlara küsmek de neyin nesi? Bozulmak, küsmek ve sırt çevirmek kime ne fayda getirmiş ki… Sonuçta doğumumuz da sancı ve acılarla başlayıp müthiş hediyesiyle sonlanan bir olay değil miydi?

4 Ekim 2011 Salı

PERFECT SENSE

Karanlık… Her şeyin başı değil miydi ve de her şeyin sonu olmayacak mı? Yaşamın, kavgaların, duyguların ve dünyanın… Mücadele nerede başlamıştı ki zaten? Karanlıkta ve yalnızlıkta başlamıştı galiba… Henüz doğmadan… Tekmeler atmak, var olmak içindi. Kimseye zarar vermek için değil… Ama sonra ne oldu da tekmeler, tokatlar ve yumruklar başkalarının yüzüne doğru savrulmaya başladı?

28 Eylül 2011 Çarşamba

HAYAT DEVAM EDİYOR

Bazı tesadüfler yıllar sonra ortaya çıkabiliyormuş meğer… Önce allak bullak olup uzaklara daldıktan sonra, silkelenip kendime geldim ve sizlerle paylaşmaya karar verdim. Önceden de bir iki ipucu ile karşıma çıkmaya çabalamış bu tesadüf. Ama anlayamamışım. Bugüne denk geliyormuş demek ki. O’nu hatırlayıp anmak. Sevgili öğretmenimi…

13 Eylül 2011 Salı

YENİ HAYAT V

Uzun süre ihmal ettikten sonra, birikmiş tozların silinmesi gibidir yeni hayat… Bir daha bu kadar beklemeden özen göstereceğine söz vermektir. Tozlarını yutarak ama şevk duyarak temizlemektir kirleri, pasları, yığınları, aklını, kalbini… Her şeyi… Ve ardından tozu dumana kata kata koşmaktır ümitlerine. Gözler kapalı, adımlar güçlü, yürek güçlü… İşte o zaman yollar açık…

8 Eylül 2011 Perşembe

AMAN ÇİVİLER BATMASIN!

Sanki hazırda bekliyormuş gibi, almayı istediğinizde kopup geliveren mucize tanecikleriyle tanışın… Gerçekten hazırda bekliyorlarmış… Artık tüm kalbimle inanıyorum. Herkesin buna inanmasını isterdim. Herkesin buna inanmasını, kendiyle meşgul olmasını ve daha fazla başkalarıyla uğraşmamasını… Başınızı sağdan sola çevirmek bile yetebilir. Başka yöne bakmak, olduğu halinden sıyrılmak… Ya da sadece etrafa bakmak bile yetebilir…

6 Eylül 2011 Salı

SIRLARIN ÖTESİNDE...

Seninle yeniden bağlantı kurmanın meyvelerini topluyorum şimdi… Bir tek lafımla taa uzaklardan yetiştin yine imdadıma… Gözümü açtın, inancımı yeniledin, umudumu tazeledin. Tehlikeye yanaşan fikirlerime çeki düzen verdin… İçime su serptin… Seninle başka planlar yapıyorduk ama ben sayende bu sabah bambaşka biri olarak kalktım. Başka bir şeyler yazmayı düşünürken sana yazmak kısmetmiş… Sen kimsin peki? Bu yazının sana hitap ettiğini nerden anlayacaksın? Güzel soru…

4 Eylül 2011 Pazar

İÇİNİZDE İSTANBUL AŞKI VARSA

Bütün yıl şikâyet edip durduğumuz büyük şehirden uzaklaşmak iyi geldi mi? Evet, çok çok iyi geldi. Dinlenme, eğlenme, nefes alma, yenilenme isteğiyle arkamıza bakmadan geride bıraktığımız İstanbul da arkamızdan genişçe bir “oh” çekti. Biz uzaklarda kafa dağıtırken o da rahat bir nefes aldı. Yükünün hafiflemesinden gayet memnundu bana kalırsa… Tatil beldelerinden eleştirilerle kulaklarını çınlatanları duymaksızın bir cümleyi savuruyordu İstanbul; “Beğenmeyen geri gelmesin efendim!”…

30 Ağustos 2011 Salı

DOMİNO ETKİSİ

Size umutlardan bahsettiğim yazıyı yayınladıktan sonra, zaten yolunda giden işlerim daha da bir rayına oturmaya başladı. Görmeyi istediğim insanı gördüm, söylemek istediklerimi söyledim. Gitmeyi istediğim yere sağlıkla vardım. Beklediğim haberi aldım, hem de istediğimden çabuk ve beni şaşırtan gelişmelerle birlikte. Bir çocuk gibi sevinçten havalara zıplamanın tadına vardım. Kalbim daha hızlı çarpmaya başladı. Düşündükçe sevinçten çıldıracak gibi oldum! Her şey yerinde ve zamanında oluyordu işte…

25 Ağustos 2011 Perşembe

ONUN ADI...

Bir sabah uyandığınızda, neyiniz yoksa devam edemezsiniz? Güne, nefes almaya, yaşamaya ve yaşatmaya neyi kaybettiyseniz devam edemezsiniz? Her şeyin bitmiş gibi göründüğü yerde, o varsa her şey yeniden başlıyordur. Her şey yeni, her şey diri, her şey taptaze. Sadece o varsa…

19 Ağustos 2011 Cuma

SAATİ UNUTMAK

Başlığını koyunca yazı da ona uyacak şekilde ortaya çıkıyor. O yüzden geçici başlıklarla başlıyorum artık yazmaya. Geçici diyorum çünkü hayal gücümü kısıtlamasını istemiyorum. Anlatılanlarla paylaşılanların yön değiştirmesiyle birlikte başlık da değişebilir. Özgürlüğe alışmaya başladım herhalde. Kısıtlanmayı ya da kısıtlamayı kabullenmek niye? Bırakalım yazı da değişsin başlığı da. Hayat da değişip durmuyor mu zaten? Hem de bizim isyanlarımızı dinlemeden… Hızla…

29 Temmuz 2011 Cuma

YENİ HAYAT IV

Tam gaz ulaşmak istenir yeni hayatın içine doğru… Derken aracınız hiç umulmadık bir anda sizi yolda bırakıverir… Yeni sürprizler hazırlamıştır kader size. Ama sandığınız gibi çelme takmak, engel olmak için değil. Ulaşmaya çabaladığınız yer kadar yolun da güzel olduğunu fark ettirmek ve geciktikçe kavuşmanın daha da kıymete binebileceğini göstermek için…

23 Temmuz 2011 Cumartesi

ÇOK GEÇ OLMADAN

Üzülmeye ne zaman dur diyebilirsiniz? Her zaman… Ama bunu yapmak gerektiğini anlamak için bir şeyleri kaybettiğinizi görmeniz gerekir çoğu zaman. Ve üzülmeye değmeyecek şeyler uğruna sizin için değerli olanları kaybettiğinizi görmek en üzücüsüdür.

5 Temmuz 2011 Salı

OYUNDA HAKSIZLIK ELİ

Haksızlık, varlığını ispat etmek için mi karşımızda belirir yoksa hakkımızı aramayı öğrenebilmemiz için mi? Ne fark eder ki… Her ikisinde de can sıkıcı bir süreç yaşanır işte. Öğrenmek acıtır, acıttıkça da büyütür. Büyümek tesellimiz olsun o zaman. Ne de olsa büyükler haksızlıklarla baş etmeyi daha iyi bilirler.

27 Haziran 2011 Pazartesi

YENİ HAYAT III

Beş duyu organının işlevlerini yeniden tanımak gibidir yeni hayat. Gördüklerinin ne kadar canlı olduğuna hayretler içinde kalmaktır. Sükûnetin ve huzurun sesini ilk defa duymaktır. Her şeyin bir kokusu olduğunun yeni farkına varmak ve gerçek olanı korkmadan söylemenin güzelliğini yaşamaktır. Sahip olduklarına korkmadan dokunmaktır. Çünkü bu sefer dokununca kaybolmayacakları kesindir. Bu bir rüya değildir artık. Çimdiklenmeye ve tokatlanmaya, ikna olmaya ve ikna etmeye hiç ihtiyaç yoktur. Yeni hayat gün gibi gerçek olmuştur…

14 Haziran 2011 Salı

AKŞAM GÜNEŞİ

İşte bir günü daha geride bırakmak üzereyiz. Tam da şu anda güneş ağır ağır kaybolmaya yüz tuttuğunu ilan ediyor. Batan güneş neler düşündürür insana? Neler düşündürmez ki… Akşam oluşunu mu? Ömrün biraz daha kısalışı mı? El ele izlenilen romantik bir manzarayı mı? Hayır, hayır daha da fazlasını…

9 Haziran 2011 Perşembe

MÜJDE

İçinize bir kurt mu düştü yoksa? Hem beyninizi, hem yüreğinizi hem de günlerinizi yiyor… Gelen bir haber, beklenen bir şeyin gecikmesi, birinin davranışı ya da herhangi bir şey… İçinizi daraltmaya, şüphe üstüne şüphe doğurmaya, endişeleri bir araya toplamaya mı başladı bu kurt? Siz de hiç bir şey yapamıyorsunuz. Daha doğrusu öyle olduğunu sanıyorsunuz…

7 Haziran 2011 Salı

MAVİ OJE

Başlığın içinde “oje” kelimesinin geçtiğine bakmayın. Söyleyeceklerimin sadece bayanları ilgilendiren bir süsten ibaret olacağı yanılgısına düşmeyin… Çünkü bir değişimin hikâyesini hatırlatır mavi oje…

30 Mayıs 2011 Pazartesi

YENİ HAYAT II

Gönüllere doğan baharın canlanışı gözlerimizin önünde artık. İşte şimdi gerçek ve apaçık… Mevsimlerin ilkbaharı gibi gönüllerin baharı da mis gibi kokularıyla geliyor. Cıvıltılı sesleriyle… Canlanan renkleriyle… Hem de ne canlanmak. Artık karanlıklardan kurtuluş kesinleşti hem de belgeleriyle.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

HIZLI, ÖFKELİ VE FELSEFELİ

Bu aralar arabalardan gidiyoruz, farkındayım.
En az öncekiler kadar heyecanla bekliyorduk beşincisini. Bir aksiyon filminde bulunabilecek birçok gerçek dışı öğeyi barındırmasına rağmen, önemli olan seyircinin filmi hangi gözle izleyip nasıl çıkarımlar yaptığıdır. Her filmi gerçeğe uygunluğuna göre değerlendirirsek, izlerken kaç tanesinden keyif alabiliriz ki?

17 Mayıs 2011 Salı

İKİ EMEKTAR ARABA


Ortak kaderi paylaşan, her zaman insanlar olmayabilir. Şehirler, binalar, evler, araçlar ya da eşyalar da bazen aynı yola baş koyabilir. Aynı amacın peşinde giden kahraman ruhlara sahip, cansız sanılan ama canlı gibi olayları yaşayan varlıklar olurlar onlar bazen. Tıpkı aynı yolun yolcusu olmuş o iki araba gibi…

14 Mayıs 2011 Cumartesi

KANSERLE MÜCADELEYE DESTEK

Sabahın erken saatlerinde facebook’da bir süredir görüşemediğim değerli bir arkadaşımın çağrısıyla ayılıyorum. Listeye ekli olan arkadaşlarına yaptığı bir çağrı yazısı bu. Pek uzun değil, kısa ve öz yazmış. Neler hissederek yazdığını ben de hissedebiliyorum. O an o sayfayı açıp onun ifadelerini okumam tesadüf değil. Yazdıklarının bana ulaşması gerekiyordu. O herkese yazmış olsa da, benim daha farklı algıladığıma hiç şüphem yok. Çaresizliğe çare aramaya davet ediyor hepimizi. Birlikte aynı dileği dilemeye. Ne kadar acı ve ne kadar gerçek olursa olsun yaşamakta olduğu, birlikte bir umut aramaya çağırıyor sevdiklerini… Sevginin ve birlikte inanmanın gücüne olan inancını seriyor gözler önüne. Yazdığı ifadeyi her birimizin profilinde bir saatliğine paylaşması, onun yegâne isteği. Bu isteğin ardındaki derinliklere kayıtsız kalamıyorum. Onun paylaşmamızı istediği yazıyı sadece profilime koymanın yetmeyeceğini biliyorum. Ona ucu açık bir mesaj yazarak seslenişini büyütüyorum işte burada…

12 Mayıs 2011 Perşembe

KISKANANLAR ÇATLAMAZ

Yine aklımda bir ampul ışıldadı geçtiğimiz günlerde. Esra Oğut, katıldığı bir televizyon programındaki söyleşisini tatlı tatlı konuşarak sürdürürken hem de. Enerjik yapısı, kendiliğinden pembe pembe yanakları, güzel ve gülen yüzü, etkileyici sesi ve kendisiyle barışık kişiliğiyle gönlümü yeniden fethetmişti. Mutluluğun engin diyarlarında sevgi ve barış içinde yaşayan bu güzel insanın, hayatın sırlarına dair ipuçlarını kendisini dinleyenlerle paylaşıyor olması ne güzel! Aynı eşinin yaptığı gibi…

8 Mayıs 2011 Pazar

FARKLI BİR BAKIŞLA ANNELER GÜNÜ

Google’ın ana sayfa logosundan tutun da sokaklardaki köşe başlarına ve vitrinlere kadar her yer çiçeklerle kaplı bugün. Etraf çiçeklerle, gönüller annelerle kaplı. Anneliğe aday bile olmadığım halde, bir haftadır cep telefonuma anneler günü kampanyaları ve indirimlerinin kısa mesajları geliyor. Herkes birbirine bugün için planlarını soruyordu kaç gündür. Nerede ve nasıl kutlanacağına dair konuşuluyordu.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

İÇİMDEKİ SÖNMEYEN ALEV'E

Bu tür bir yazıyı ilk defa yazıyorum. Gönlümün direklerine tutunmuş birisine buradan sesimi duyurmayı deniyorum. İçimde ona dair ne varsa tüm açıklığıyla, kendisiyle ve buradan okuyan herkesle paylaşıyorum bu sefer. Hislerimin büyük bir sevgi çemberine ulaşmasını ve oradan alacağı güçle birlikte geri dönerek, sevdiğim yüreğin tüm acılarının sona ermesini istiyorum.

1 Mayıs 2011 Pazar

KARBONHİDRATI SEVDİKLERİNİZDEN ALIN

Haftayı spor yaparak bitirirken, üç aylık uğraşlarımın sonucunu 300 gr yağ, 300 gr kas kaybetmiş olarak aldım. Yapılan bu ölçümün nelere işaret ettiğinden başlayan tartışmalarımız, spor salonundaki danışmanlarımızla aramızda farklı yorumlamalarla başlayıp giderek münazaraya dönüşen bir hal aldı. Sağlıklı yaşama ile ilgili çok çeşitli görüşler, saygı içeren esprili bir hava içerisinde ortaya atıldı. Bilinenler paylaşıldı. Paylaşımlar kesinlikle havada kalmadı. Herkesin birbirinden bir şeyler öğrenmesi çok hoştu tabi. Ancak bana bazı bildiklerimi vurgulama ihtiyacı da hissettirdi.

28 Nisan 2011 Perşembe

SAKLANMAYIN

Mevsimlerin de kendilerini bir türlü oturtamadığı zamanlardayız. Geç kalmış ilkbahar günleri, kışın soğukluğunun ve grileşmiş perdelerinin arkasına mı saklanıyor yoksa? “Gelsem mi gelmesem mi” diye bazen güneşin sıcaklığını yansıtarak göz kırpıyor, derken tekrar kışa geri dönüş başlıyor.

26 Nisan 2011 Salı

BÜYÜK ADIM

Yollar uzanır önümüzde çeşit çeşit… Uzunlu kısalı, çetrefilli ya da düz, sonu belli ya da belirsiz. Hangisine sapacağımız tamamen bize bağlıdır.
Zor olan ilk adımı atmaktır. Korku ve bilinmezlik vardır içinde… Sessizlik ve beklenti vardır. Her şeye rağmen, ilk adım en büyük adımdır.

HAYAT SIKICI GELİYORSA...

Hayat sıkıcı gelmeye başladıysa bugünlerde,
İçinizde sert bir yumru büyüyerek kalbinizi sıkıştırıyorsa,
Yaptıklarınız zevk vermiyor, yapacaklarınız heyecanlandırmıyorsa,
Dünyanın bütün yükü omuzlarınıza binmiş gibi hissettiriyorsa,
Sorunlar gözünüzde büyüyerek çaresi yokmuş ya da uzaklardaymış gibi geliyorsa,
Gözünüzde her şey kötü, her şey imkânsızsa artık,

25 Nisan 2011 Pazartesi

YENİ HAYAT

Baharlar yakında. Takvimlerin mevsimlere göre gösterdikleri değil ama. İnsanın kendi adına yaratmaktan mutluluk sarhoşu olduğu hayata dair baharlar. Çoktan hak ettiğine inandıklarını, daha fazla geç kalmadan sahiplenmeyi içeren bir bakış açısının yarattığı mevsim bu. Yaklaşmakta olan. İlk başta çok uzak görünüp de yakınlaştıkça gerçek olan. Gerçek oldukça mutlu eden. Mutlu ettikçe tutunacak ne çok dal olduğunu fark ettiren baharlar. Kalbe doğan baharlar…

SPOR SALONUNDA BÜYÜLEYİCİ PARTİ

Spor kulübümüz, bize yaşadığımızı hissettiren yer. Daha kapısından içeri girer girmez, kendimizi değerli ve özel hissetmeye başladığımız mekân. Kalitenin ve içtenlikle sunulan hizmetin birleştiği, bizi kendimizle buluşturan ve bize özen gösteren, canlı, yaşayan bir yer… Başladığımız noktaya bir daha geri dönmediğiniz, hep daha ileriye gidebildiğimiz yer. Belki de ikinci evimiz…

SEVDİĞİNİN ADINI DUYUNCA

Birkaç haftadan beri cuma geceleri Fazla Mesai’ye takılıyor gözüm. Oturup baştan sona izlemiyorum ama bir kulağım Geveze ile Bay J’nin esprili ve hayat dolu konuşmalarında oluyor. Aslında haftanın yorgunluğunu ve bıraktığı stresi atmaya bire bir bu programı izlemek. Konuklar ve yapılan doğaçlamalar da keyifli. Kafayı dağıtıp kahkahalara boğulmaya neden olduğunu da kabul etmek gerek. Belki de Bay J’nin konuşmalarını yıllardan beri biraz “sulu” bulduğum içindir ki, bu programa da başlarda önyargı ile yaklaşıyordum. Sonra bir şans vermeye karar verdim ve yarı yarıya takip etmeye başladım. Ama dediğim gibi, pür dikkat izlemiyorum yine de.

22 Nisan 2011 Cuma

CENNETTE BİR HAFTASONU

Dağ havası kime iyi gelmez ki. Neye iyi gelmez ki… İstanbul’un karmaşasından uzaklaşıp doğanın kucağına kendini bırakma lüksü bile yeter. Eşimin çalıştığı şirketin yetkilileri bize böyle bir hafta sonu kaçamağı fırsatı sundu. Tüm şirket çalışanları ve onların ailelerini kapsayan büyük bir grup olarak, kış sezonunu kapatmak üzere Uludağ’a gittik.