Zaman ilerledikçe her şeyin ilerlemesi değil midir normal olan ve
beklenen? Dünya her anlamda gelişirken, insan beyninin gelişmek yerine
gerilemesi bir tek bana mı abes geliyor? Bu işte bir terslik yok mu? Bilim,
teknoloji, ekonomi, yapılar, araçlar her gün yeni birer tuğla ile
zenginleşirken, insan dediğimiz varlık nereye doğru gidiyor? Kendine ve
çevresine yararlı hale geleceğine zarar verip duruyor… En büyük zararı da
kendisine en çok gerekli olan şeye, bedenine yapıyor…
“Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur” demiş büyük Atatürk. Sağlam vücut kimde olur peki? Sadece
sporcularda mı? Onların, mesleklerini icra ederken bir yandan da sağlıklı bir
görüntüye sahip olmanın avantajını yakalayan şanslı kişiler olduklarını
söyleyerek bu işten ve sorumluluğundan kaçmak ne kolay öyle…
Yan gelip yatmak ne kolay…
Etrafıma baktıkça göbekli oluşuyla sağlıksızlığını kanıtlarcasına dolaşan
yetişkin ve çocuklar görüyorum. Hayretle izliyorum bir marifetmiş gibi
karınlarını salarak ve kamburlarını iyice çıkararak yürüyüşlerini… Hiçbir çaba
göstermeksizin yedikçe yemelerini, ne yediklerini bile bilmemelerini… Bile bile
vücutlarına zarar vermelerini…
Hiçbir şey yapılamasa bile hareketli olmanın ne kadar faydalı olduğunu
bilmeyen kaldı mı? Hadi okunmuyor, sağdan soldan bir kulak aşinalığı da mı
oluşmadı? Beyinler uykuda belli ki… Ve kullanılmadıkça yosun tutuyor
düşünceler, fikirler…
Otomatik pilottan ne zaman çıkılacağına ilişkin meraklar içerisindeyim.
Devir değişiyor, sporun tanımı bile değişiyor. Bu yazıyı yazma amacım ilk
başlarda Crossfit’i tanıtmaktı. Ama insanımız o daha önceki derslerden o kadar
geride kalmış, o kadar sınıfta kalmış bir halde ki, yeni konuya girmenin hiçbir
anlamı yok gibi…
Yine de başlığı değiştirmeyebilirim. Çünkü insan ne kadar geri kalmış
olsa da dünya değişiyor. Ve bu değişimden faydalanmak isteyen, öğrenme ve
gelişme sensörleri açık bulunanlar var. Geridekileri de daha hızlı koşup buraya
yetişmeye teşvik edecek birilerine ihtiyaç var.
Sağlıklı olma bilincini kaybedeli, daha doğrusu birileri bize bunu
kaybettireli ve biz de buna izin vereli çok zaman oldu. Doğadan ve doğal
olandan kopalı çok zaman oldu. Kim olduğumuzu da unutturacak az kaldı… Oysa
herkes kendi aklına ve bedenine sahip çıkabilir. Ona iyi bakabilir, onu
koruyabilir.
Şimdi size uçurumun iki kenarından bahsedeceğim.
Bir uçta, oturduğu yerden bile kalkmaya üşenen bir topluluk yaşıyor.
Alışverişini bile ya internetten yapıyor ya da apartman görevlilerine
yaptırıyor bunlar. Şuradan şuraya gitmeleri bile zor. Geçenlerde yedinci kattan
aşağı inmek üzere asansör beklerken, son anda kaçırdık. Beşinci kattaki
asansörü birinci kata çağırdılar. Ve birinci kattan sıfıra yani giriş katına
indiler. Tek merdiven için… Hayret etmeye zaten alıştık ama bu türden bir
tembelliğe şahit olmak asabı bozuyor…
Diğer bir uçta, sabahları nerdeyse güneşin doğuşuyla kalkıp herhangi bir
spor yaparak güne başlayanlar. Mesleği sporla ilgili olsun ya da olmasın,
sabahları saat yedi buçuk sekizde sporunu bitirip duşunu almış bir halde bir
tweet yazanlara hayran kalıyorum. Güne dinç ve aklı başında başlamak öyle bir
şey olsa gerek… Ve artık antrenmanlar biçim değiştiriyor. İmaj değiştiriyor.
Çoğu insanın ayaklarını sürüye sürüye kapalı spor salonlarına döktükleri
parayı yakmamak için gitmelerinin modası çoktan geçti bile… Artık herhangi bir
spor aleti olmadan vücudun gerçek performansını ortaya çıkarmayı sağlayan
antrenmanlar yapılıyor. Crossfit gibi…
Henüz yaygınlaşmasa da konuyla ilgili herkesin bir aşinalığı var Crossfit’e…
Kısa sürede, seri bir şekilde ve vücudu olabildiğince zorlayarak yapılan bu
çalışma şekli belki herkese göre değil. Ama şunu da hatırlamak gerek,
zorlanmıyorsanız gelişmiyor, geliştirmiyorsunuz demektir zaten.
Fiziksel gücün sınırlarını zorlamasının yanında, bu tarzın bir felsefesi
var. Benim en çok ilgimi çeken yanı da bu… Yoğun ve sanki sıkıştırılmış bir
program gibi uygulanan çalışma bittiğinde, kas ağrısı ya da acısından daha çok
büyük bir işi başarmış olmanın, zorlu bir görevi tamamlayabilmiş olmanın manevi
rahatlığının hissedilmesi… Aynı ortamda çalışanların beraberindeki kişilerin de
zorlu antrenmanı bitirebilmelerini en az kendilerininki kadar istemeleri… Yani
rekabet yerine birlik duygusu yaratıyor Crossfit… Sanki bir spor salonunda
değil bir savaşın ortasındasınız ve hem kendiniz için hem de parçası olduğunuz
bütün için savaşıyorsunuz. Konu ile ilgilenenler daha fazla bilgi için Türkiye’nin
ilk Crossfit salonu olan Crossfit34’ ün web sitesini inceleyebilirler.
İşte bir yanda insanlar kendi sınırlarını zorlayıp kendilerini aşma
noktasına gelirken diğer yanda büyük bir kesimin hala oturmakta olması üzücü
gerçekten…
İstanbul, 2012 Avrupa Spor Başkenti seçildi. Günlük hayatın içinde
insanları biraz daha hareketlendirmeyi amaçlayan etkinlikler ön plana
çıkarılıyor. Hareket eden bir toplum olma yolunda kararlı adımlar atmaya çağırıyor
herkesi… İsteyen için fırsat çok… Profesyonel olmaya da gerek yok, şu
rahatlığın, şu bariz tembelliğin içinden sıyrılmak yeter aslında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder