Parçadan bütünü yordayabilirsiniz. Küçükten büyüğe varabilirsiniz.
Sıfırdan milyonlara ulaşabilirsiniz. Bir hiç iken her şey olabilirsiniz. Az
iken çok, boş iken dolu olabilirsiniz. Yalnız iken kalabalıklara
karışabilirsiniz. Bunların hepsi tek bir yöntem ile mümkün. Ve bu yöntemin adı
kesinlikle bir olumsuzluk eki taşımıyor…
Daha ne kadar paylaşacaksınız sanal duvarınızda acılı, ürpertici ve iç
karartıcı hikâyeleri? Vahşet, hırsızlık, haksızlık ve yolsuzluğu?
Daha ne kadar memleketi kurtarmaya çalışacaksınız bu sayfalar üzerinden?
Bulmayı istediğiniz aşkı olumsuz ve ümitsiz cümleler kurarak aramayı
sürdüreceksiniz?
Onu bunu eleştirerek, karalayarak yerden göğe mi ereceksiniz?
Yanlış yoldasınız…
Size birkaç somut örnek vereyim. Bu gün kendimi çok güzel hissederek güne
başladım. Oysa uykusuzluk ve mevsimsel yorgunluk gibi fiziksel sıkıntılarımın
yanında, benim de sizin gibi, benim de herkes gibi endişelerim ve buna benzer
duygusal dezavantajlarım vardı.
Dün gece beklemediğim nitelikte bir e-mail aldım. Yazan tüm cümlelerin
içinden en olumlu ve ümit vaat edebileceğine inandığım cümleyi seçtim ve ona
odaklandım. Mesajın genel sonucu olumsuzdu. Benim ondan çıkardığım ise gayet
olumlu. Yeni yeni kapılar açmak başka türlü mümkün olabilir mi?
Beni çok kıran, üzen ve derinden yaralayan, içten içe resmen baltalayan
bir insana karşı nefret hissedemediğimi fark ettim dün. Yüz yüze bakamasak
bile, onu affedecek bir sebebim olmasa bile onu bir insan olarak kabul
edebildiğimi ve bana verdiği -ya da öyle yorumladığım- her zarardan dolayı bir
şeyler öğrendiğimi gördüm.
Ne kadar olgunluk! Ne kadar bilgelik!
Bilmem, öyle mi dersiniz? Adına ne derseniz deyin, BUGÜNE ÇOK GÜZEL
BAŞLADIM işte…
Eski patronlarımdan birisi, hep olayların ve oldukça olumsuz bulduğumuz insanların
iyi taraflarını görmemizi ve bunları bizden duymayı istediğini söylerdi.
Abarttığını ve saçmaladığını düşünürdük. Oysa haklı olabilirdi. Bir denemek
gerekirdi. Fazlasıyla olumsuz olduğumuzu fark edemezdik. Onu yıllar sonra haklı
bulacağım kimin aklına gelirdi? Büyümek mi yoksa büyüklük mü benimki? Hadi
bakalım on puanlık uzmanlık sorusu…
Üzerinde gitmekte olduğum konuyla nasıl bağlantı kuracağımı bilemedim ama
yine de sizlerle paylaşmak isterim. Çocuklar Duymasın’ın filozofu Mustafa Ali,
geçenlerde dizinin bir bölümünde yine beni destekleyen bir konuşma yaptı. Güzel
bir manzarayı gördüğümüzde bile, tadını çıkarmak yerine, internette paylaşma
ihtiyacı içinde olduğumuzu söyledi. Yani sanal paylaşımlar gerçek keyif ve
paylaşımların önüne geçiyor.
Facebook’dan duyurmazsam kaçınız sayfama girip okuyorsunuz? Orada
duyurmadığım onlarca yayınım var. Kaçınız gerçek takipçimsiniz?
Sanal üyeliklerden çıkmayı bile düşündüm önce... Sonra bunun bir çözüm
olmadığına karar verdim. Çözüm gerçek hayatı vurgulamaktaydı. Ben buradayım,
etten kemiktenim ve yaşıyorum. Yanımda olmaya var mısınız? Bir resim ve sanal
bir listeden öteye gitmeliyiz artık. En güzel resimleri evlerimize asmalıyız.
Hediyeleri sahiplerine elden vermeliyiz. Yüz yüze görüşmeyi denemeliyiz. Daha
pek çok şeyi denemeliyiz. Bağımlılıktan kurtulmaya değer…
Ve bu kadar bağımlı olmakta ısrarcıysanız, bari ulaşmak istediklerinizin
mesajını verin sayfalarınızda… Kurtulmak istediklerinizin değil… Takdir
ettiklerinizi paylaşın, eleştirdiklerinizi ya da beğenmediklerinizi değil. Odak
noktanız doğru yerlerde olmalı. Eğer gerçekten iyi şeyleri kendinize çekmek
istiyorsanız tabi. Benden söylemesi…
Paylaştığınız haberler olumsuzken,
hayatınızdaki gelişmeler nasıl olumlu olabilir?
Tehlikenin farkında mısınız?
Olumsuz olduğumuz kadar sanal dünyanın da esiriyiz.
Esaretten kurtulmaya davet ediyorum sizi… Gerçek yaşantılar ve
birlikteliklere doğru…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder