O, bana göre hep kazananlardan ve de kazandıranlardan… Genç nesile örnek
teşkil edecek bir müzisyen ve düzgün bir insan… Ama bu kadarla da kalmıyor. Kalitesini
ve özgünlüğünü oturmuş karakteriyle birleştirerek beyefendi görünüşünde sergiliyor.
O zıpır ve kendini bilmez ünlülerden değil kesinlikle. Kendini şaşırarak
çizgisinden kayacağa da hiç benzemiyor…
Ülkemizde onun gibi genç müzisyenlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Başarıyı hak ettiği gibi, insanımıza hitap eden bir doğallığı ve içtenliği de
kişiliğinde barındırıyor. Bunu her halinden anlayabiliyoruz; duruşu, dans
edişi, konuşmaları, tavırlarıyla yansıtabiliyor. Müziği dinlendirici, sesi de
öyle… Oturmuş bir kişilik ve kalite, sanata yansıyor işte. Olduğu gibi… Olması
gerektiği gibi değil. Sadece olduğu gibi…
Tüm bu özelliklerin kendisinde toplanmasının tesadüf olmadığı da er geç
ortaya çıkıyor. İstanbul Life dergisine röportaj verirken ifade ettiği çok
önemli bir ipucu yakalıyoruz. Evde kitap okuyarak büyüyen ve kitap okumanın bir
tercih meselesi olduğunu ilerleyen yaşlarında öğrenen biri olduğunu ifade
etmiş. Bu ne kadar özel bir durum. Ne kadar özlediğimiz, gereksindiğimiz bir
çocuk yetiştirme biçimi… Ailesini tebrik etmek lazım. Ondaki bu kalite ve
düzgünlüğün sebebini anlamak için yeterli bir açıklama bence… İşte tam da bu
noktada gönlümü bir kere daha hiç beklemediğim şekilde fethediyor…
Can Bonomo’nun bu yıl Eurovision’a katılacağını öğrendiğimde, “işte budur!”
diye geçirdim aklımdan. Bizi temsil etmeye yaraşır bir sanatçı... Genç,
yetenekli ve kaliteli… Kendine özgü tarzıyla her şekilde o sahneye yakışacak ve
bizi en iyi şekilde yansıtacaktır. Söylediği şarkı ne olursa olsun, o aylar
önce benim için birinciydi.
Can Bonomo her türlü birinciydi benim için.
Yıllardır Eurovision ritüeli tartışmalı bir şekilde sürüp gidiyor.
Kaybetmeye alışageldiğimiz için, her geçen sene sinirlerimiz bozulmaya başladı
ve yarışmayı izlemez olduk. Komşunun komşuya puan vermesi değişmez bir
durumken, yarışmanın sonu yaklaştıkça azalan ümitlerimize alışmıştık. Ben de
uzun yıllardır izlemiyordum. Ama bu sene Can Bonomo için izledim.
Dediğim gibi, sonuç ne olursa olsun o benim için baştan kazanmıştı zaten.
Yarışma zamanı yaklaştığında “Love Me Back” in koreografisini, Sertab Erener’in
birincilik aldığı “Everyway That I Can” şarkısının koreografisini yapan kişi
olduğunu öğrendiğimde çok rahatladım. Müthiş bir sahne performansı olacaktı o
zaman…
Koltuğuma yerleşip heyecanla bizim sıramızın gelmesini beklerken
heyecandan kıpır kıpırdım. Hiçbir şarkıyı beğenmiyordum.
Sonunda bizimkiler sahneye çıktı. Nefesimi tutup heyecanla beklerken şov
başladı…
Sonuç tam bir hayal kırıklığı… Can Bonomo açısından değil ama… Bence o
yapabileceğinin en iyisini yaptı. En az öncekiler kadar başarılıydı kendi
adına… Sorun koreografideydi maalesef. O kadar ümitlendiğim halde ben bile
zevkle izleyemedim. Neden mi?
Yahu sahnede bir tane bile kadın olmaz mı? Koyu koyu renkler, yarasa gibi
kostümlü dans eden adamlar… İçim karardı resmen. Şarkı bitene kadar bir kadının
sahneye dâhil olup renk katacağına inandım. Bekle, bekle… Ama yok, çıkmadı
kadın falan…
İşte bence sorun buradaydı. Böyle güzel bir şarkıyı böylesine kötü sunmak
da mümkün olabiliyormuş meğer. Klibi bile ne kadar canlı ve iç açıcıydı. Keşke
oradaki şekilde sunulsa daha iyi tepkiler ve punlar alırdı.
Kadın, estetiktir.
Kadın kadar güzellik ve endam getirecek başka bir varlık olamaz.
Yarışmadaki diğer bütün şarkılarda etrafta şıkır şıkır kadınlar gezinirken,
bizimkinde sanki ıssız adaya düşmüş erkekler kapkara bir ortamda şarkıyı sundular.
Şarkı istediği kadar güzel olsun, solist istediği kadar güzel söylesin neye
yarar! KADIN eksikti KADIN!
Göz dolduramadı işte bu sunum. Diyorum ya, ben bile bir kadın olarak
zevkle izleyemedim. Büyük bir eksiklik vardı.
Can Bonomo’nun suçu yok ki... O her zamanki kalitesine bir de müthiş bir
endam ve çekicilik katarak şarkısını söyledi. Dansına, tarzına hiç kimsenin bir
lafı olamaz.
Ama kadın yoktu ve bence bu nedenle ışık, renk ve kadına özgü hareket
yoktu. İşte bu noktada kaybettik.
Puanların ıkına ıkına toplanması bu yüzden. Puanlar gelmedikçe nedenini
kabul ettim. Bu şov ile kazanamazdık zaten. Tabi bu benim kişisel fikrim.
Ama Can Bonomo her türlü kazanmıştır. Türkiye’yi en iyi şekilde temsil
etti bireysel anlamda. Bütünün en iyi parçasıydı.
Koreografinin kendi içinde bir anlam taşıdığını öğrendim sonradan. Gemici
koreografisi kullanıldığından ve gemiye kadın alınmasının uğursuzluk getirdiği
gibi bir inançtan dolayı böyle sap sap çıkarılmış bizimkiler sahneye.
Yahu kadın uğursuzluk getirmez! Yanlış inanç!
Alın işte, yarışmayı yedinci sırada bitirme sonucunu getirdi. İyi mi oldu
yani?
Her neyse, olan oldu…
Can Bonomo yarışmadan aldıkları sonucu gayet makul ve memnun bir şekilde
olumlu yorumlarla karşıladı. Yedinciliği büyük bir olgunlukla değerlendirdi.
Ona yakışan da budur.
Diğer yandan, İsveçli şarkıcı Loreen’in seslendirdiği “Euphoria” adlı
şarkıyla birinciliği yakalamasına sevindim. Bu sonuç, gerçekten iyi olanın öyle
ya da böyle kazanacağını gösteriyor. Güzel olanın herkesçe takdir edildiği bir
orta yolda buluşma yeridir sanat. Komşuymuş, hileymiş, taktikmiş dinlemez. Aynı
Sertab Erener’in “Everyway That l Can” ile getirdiği birincilikte olduğu gibi…
Elektronik müziği beğenen ve destekleyen biri olarak 2012 Eurovision
sonucunda bu türden bir şarkının ilk defa seçilmense de ayrıca çok sevindim.
Can Bonomo ise her zaman gönüllerin birincisi, kendisini tebrik ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder