1 Haziran 2012 Cuma

CAN BONOMO’NUN SUÇU NE?


O, bana göre hep kazananlardan ve de kazandıranlardan… Genç nesile örnek teşkil edecek bir müzisyen ve düzgün bir insan… Ama bu kadarla da kalmıyor. Kalitesini ve özgünlüğünü oturmuş karakteriyle birleştirerek beyefendi görünüşünde sergiliyor. O zıpır ve kendini bilmez ünlülerden değil kesinlikle. Kendini şaşırarak çizgisinden kayacağa da hiç benzemiyor…
Ülkemizde onun gibi genç müzisyenlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Başarıyı hak ettiği gibi, insanımıza hitap eden bir doğallığı ve içtenliği de kişiliğinde barındırıyor. Bunu her halinden anlayabiliyoruz; duruşu, dans edişi, konuşmaları, tavırlarıyla yansıtabiliyor. Müziği dinlendirici, sesi de öyle… Oturmuş bir kişilik ve kalite, sanata yansıyor işte. Olduğu gibi… Olması gerektiği gibi değil. Sadece olduğu gibi…
Tüm bu özelliklerin kendisinde toplanmasının tesadüf olmadığı da er geç ortaya çıkıyor. İstanbul Life dergisine röportaj verirken ifade ettiği çok önemli bir ipucu yakalıyoruz. Evde kitap okuyarak büyüyen ve kitap okumanın bir tercih meselesi olduğunu ilerleyen yaşlarında öğrenen biri olduğunu ifade etmiş. Bu ne kadar özel bir durum. Ne kadar özlediğimiz, gereksindiğimiz bir çocuk yetiştirme biçimi… Ailesini tebrik etmek lazım. Ondaki bu kalite ve düzgünlüğün sebebini anlamak için yeterli bir açıklama bence… İşte tam da bu noktada gönlümü bir kere daha hiç beklemediğim şekilde fethediyor…
Can Bonomo’nun bu yıl Eurovision’a katılacağını öğrendiğimde, “işte budur!” diye geçirdim aklımdan. Bizi temsil etmeye yaraşır bir sanatçı... Genç, yetenekli ve kaliteli… Kendine özgü tarzıyla her şekilde o sahneye yakışacak ve bizi en iyi şekilde yansıtacaktır. Söylediği şarkı ne olursa olsun, o aylar önce benim için birinciydi.
Can Bonomo her türlü birinciydi benim için.
Yıllardır Eurovision ritüeli tartışmalı bir şekilde sürüp gidiyor. Kaybetmeye alışageldiğimiz için, her geçen sene sinirlerimiz bozulmaya başladı ve yarışmayı izlemez olduk. Komşunun komşuya puan vermesi değişmez bir durumken, yarışmanın sonu yaklaştıkça azalan ümitlerimize alışmıştık. Ben de uzun yıllardır izlemiyordum. Ama bu sene Can Bonomo için izledim.
Dediğim gibi, sonuç ne olursa olsun o benim için baştan kazanmıştı zaten. Yarışma zamanı yaklaştığında “Love Me Back” in koreografisini, Sertab Erener’in birincilik aldığı “Everyway That I Can” şarkısının koreografisini yapan kişi olduğunu öğrendiğimde çok rahatladım. Müthiş bir sahne performansı olacaktı o zaman…
Koltuğuma yerleşip heyecanla bizim sıramızın gelmesini beklerken heyecandan kıpır kıpırdım. Hiçbir şarkıyı beğenmiyordum.
Sonunda bizimkiler sahneye çıktı. Nefesimi tutup heyecanla beklerken şov başladı…
Sonuç tam bir hayal kırıklığı… Can Bonomo açısından değil ama… Bence o yapabileceğinin en iyisini yaptı. En az öncekiler kadar başarılıydı kendi adına… Sorun koreografideydi maalesef. O kadar ümitlendiğim halde ben bile zevkle izleyemedim. Neden mi?
Yahu sahnede bir tane bile kadın olmaz mı? Koyu koyu renkler, yarasa gibi kostümlü dans eden adamlar… İçim karardı resmen. Şarkı bitene kadar bir kadının sahneye dâhil olup renk katacağına inandım. Bekle, bekle… Ama yok, çıkmadı kadın falan…
İşte bence sorun buradaydı. Böyle güzel bir şarkıyı böylesine kötü sunmak da mümkün olabiliyormuş meğer. Klibi bile ne kadar canlı ve iç açıcıydı. Keşke oradaki şekilde sunulsa daha iyi tepkiler ve punlar alırdı.
Kadın, estetiktir.
Kadın kadar güzellik ve endam getirecek başka bir varlık olamaz. Yarışmadaki diğer bütün şarkılarda etrafta şıkır şıkır kadınlar gezinirken, bizimkinde sanki ıssız adaya düşmüş erkekler kapkara bir ortamda şarkıyı sundular. Şarkı istediği kadar güzel olsun, solist istediği kadar güzel söylesin neye yarar! KADIN eksikti KADIN!
Göz dolduramadı işte bu sunum. Diyorum ya, ben bile bir kadın olarak zevkle izleyemedim. Büyük bir eksiklik vardı.
Can Bonomo’nun suçu yok ki... O her zamanki kalitesine bir de müthiş bir endam ve çekicilik katarak şarkısını söyledi. Dansına, tarzına hiç kimsenin bir lafı olamaz.
Ama kadın yoktu ve bence bu nedenle ışık, renk ve kadına özgü hareket yoktu. İşte bu noktada kaybettik.
Puanların ıkına ıkına toplanması bu yüzden. Puanlar gelmedikçe nedenini kabul ettim. Bu şov ile kazanamazdık zaten. Tabi bu benim kişisel fikrim.
Ama Can Bonomo her türlü kazanmıştır. Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etti bireysel anlamda. Bütünün en iyi parçasıydı.
Koreografinin kendi içinde bir anlam taşıdığını öğrendim sonradan. Gemici koreografisi kullanıldığından ve gemiye kadın alınmasının uğursuzluk getirdiği gibi bir inançtan dolayı böyle sap sap çıkarılmış bizimkiler sahneye.
Yahu kadın uğursuzluk getirmez! Yanlış inanç!
Alın işte, yarışmayı yedinci sırada bitirme sonucunu getirdi. İyi mi oldu yani?
Her neyse, olan oldu…
Can Bonomo yarışmadan aldıkları sonucu gayet makul ve memnun bir şekilde olumlu yorumlarla karşıladı. Yedinciliği büyük bir olgunlukla değerlendirdi. Ona yakışan da budur.
Diğer yandan, İsveçli şarkıcı Loreen’in seslendirdiği “Euphoria” adlı şarkıyla birinciliği yakalamasına sevindim. Bu sonuç, gerçekten iyi olanın öyle ya da böyle kazanacağını gösteriyor. Güzel olanın herkesçe takdir edildiği bir orta yolda buluşma yeridir sanat. Komşuymuş, hileymiş, taktikmiş dinlemez. Aynı Sertab Erener’in “Everyway That l Can” ile getirdiği birincilikte olduğu gibi…
Elektronik müziği beğenen ve destekleyen biri olarak 2012 Eurovision sonucunda bu türden bir şarkının ilk defa seçilmense de ayrıca çok sevindim.
Can Bonomo ise her zaman gönüllerin birincisi, kendisini tebrik ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder