Çantasından
arayıp tarayıp sonunda çıkarabildiği ruju gerilmiş dudaklarında acele ve
acemilikle gezdirdikten sonra yarı gülümsemeyle, “rujumu da sürmezsem kendimi erkek gibi hissediyorum” demişti. Gerçekten
de çoğu zaman kadınsal süs, detay ve inceliklerden uzak olduğunu fark etmiştim
öyle söyleyince. Nereden gelip de hayatıma girmişti. Bana uzun uzun akıllar verişi,
kendi kullanmadığı şeyleri bir çantaya veya torbaya sıkıştırıp insanın eline
tutuşturmak gibi bir şeydi. Gülümsemesi erkeksiydi, ses tonu hem nazik hem de hoyratça
net. Hareketleri, yüreğinin büyük yalnızlığını gizlemeye çabalayan bir
dobralıktaydı. Erkeksi mizacına rağmen, her kadın gibi bolca konuşurdu. Kaç kişi
dinlerdi onu bilmem…