16 Mart 2012 Cuma

KAHVE FİNCANLARI KAN AĞLIYOR

Sanal iletişimi eleştirdiğim yazıyı yayınladığımdan beri, değişiklikler oldu. Cep telefonum daha sık çalmaya başladı… Yüz yüze görüşmek isteyenler çoğaldı. Belki de görüşmeyi zaten istiyorlardı ama farkında değillerdi. Bazıları da gerçek görüşmenin önemli olduğunu pek düşünmemişlerdi, bir uykudan uyanışa geçtiler. Hiç fark etmez, sonuç mutluluk verici…
Çok sayıda insana internetten ulaşabilmenin güzelliği de burada yatıyor işte… İnsanlarda farkındalığı yaratana kadar ve tadında bırakacak kadar teknolojiyi kullanıyorum. Gerisini de zamana bırakarak gerçek olanı kendime doğru çekmeye başlıyorum. Gerçek olanı derken, gerçekten görüşmek isteyeni, isteyenleri…
Çekim yasasının tüm hızıyla çalıştığını görebiliyoruz. Neyi isterseniz, neden bahsederseniz size doğru hortumla çekiliyor sanki. Ben bu işten memnunum…
Eskiden bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Şimdilerde internette paylaşım sitelerinde birbirine kahve gönderiyor insanlar… Söyleyin, olur mu?
Ne zamandır aklımdaydı bu konu… Yazı listemde bekleyip duruyordu. Sanal iletişime karşı yüz yüze iletişim bloğuma ilgi bu kadar büyükken, kahve içmeye dokundurmanın tam da sırasıdır diye düşündüm. Bir de konular çok soyutlaşınca sıkılanlar olabiliyor. Hadi biraz daha somut konulardan gidelim o zaman…
Şapkaları çıkarmaya, dürüst olmaya hazır mısınız?
Şimdiye kadar kaç kişiyle facebookdan haberleşip, sohbetleşip de iş buluşmaya geldiği zaman bahanelerinize sarılarak geri durdunuz? Bu davranışın ne kadar çok yapıldığını bilemezsiniz. Hemen hemen herkes, zaman zaman herkese yapabiliyor. Bunu “kabalık” olarak tabir etmiyorum. “Saygısızlık etmek” ya da “insanları ekmek” diye de nitelemiyorum. Hepimiz doğallıkla yapabildiğimize göre, doğamıza, doğalımıza yerleşmeye başlamış sayabiliriz.
Ama buna bir dur diyebiliriz. Toplum olarak da, küçük topluluklar ya da gruplar olarak da seçimlerimiz doğrultusunda yaşamımız şekillenir. Yani bunu yaygınlaştırmamak herkesin elinde diyebiliriz.
Birisinin mesajını, görüşme isteğini ya da sorusunu cevapsız bırakmayı alışkanlık haline getirmemeyi seçebiliriz. Ha yok, diyorsanız ki ben ciddiye almıyorum sanal sitelerdeki yazışmaları, o zaman o sitelerin içinde yaşamayın! Çünkü yaşadığınızı görüyor insanlar, paylaşımlarınızı, konuşmalarınızı hatta ruh halinize uygun beyanlarınızı… Her gün görüyor listenizdekiler. Sayfayı sınırlamanız da çözüm değil bence. O zaman yürekli davranıp silin istemediğiniz insanları. Ama sağ gösterip sol vurmayın. Aylarca askıda bırakmayın. Yalan söylemeyin…
“Hadi o zaman bir gün buluşuruz, toplanırız bir kahve içeriz” deyip de ilişkileri sallantıda bırakmayın…
Somut bir örnek vereyim bu konuda. Geçenlerde içimden geldiği için bir ilkokul arkadaşımdan mesajla yardım istedim. Sanal dünyanın gerçeğini bildiğim için çok da beklentiye girmeden yazdım, yolladım ve unuttum gitti…
Sonra ne oldu bilseniz…
Bir kaç gün sonra kendisinden cevap geldi, beni önemsemiş ve yardım etmeye niyetlenmiş bile… Birkaç kişinin ismini verdi bana, işime yarayacağını düşündüğünü söyledi… Hem de arkadaşım şu anda Türkiye’de bile yaşamıyor. Burada yaşasaydı çok daha fazlasına gücünün yeteceğini söyleyerek üzüldüğünü de belirtmiş…
İnanabiliyor musunuz?
Takriben 10 yaşımdan beri görmediğim bir insan bu… Yıllar geçmiş aradan… Çocuktuk en son görüştüğümüzde… Ama beni önemsemiş, ondan beklentisizce öylesine istediğim yardımı dikkate almış ve benim için gerçek bir şey yapmıştı…  “Sanal sitede yazıldı, nasıl olsa unutur gider, cevap yazmayım” diye düşünmeyi bir kenara bırakın, benim sıkıntımı kendi sıkıntısı gibi ele almıştı… Onun sayesinde kurduğum kontaklar büyük bir ihtimalle beni aylardır beklediğim sonuca götürecek… Gelişmeler öyle gösteriyor.
Bir ay kadar sonra İstanbul’a geleceğini söylemiş, “görüşür müyüz” diye sormuş. Görüşmez miyiz? İki elim kanda olsa bu gerçek arkadaşı görmeye giderim…
İlkokul zamanlarımda çocukluk yıllarımı aynı sıralarda paylaştığım arkadaşımın, bugün hayatımda gerçek bir insan olarak yer alması, beni sevmesi, desteklemesi, önemsemesi hiç de küçümsenecek bir durum değil… Bir mucize gibi… Hayat mucizelerle dolu diyorum ya hep, görmeyi bilirseniz gerçekten öyle…
Teşekkür ederim Melis Özoğlu… Sen, geçmişte kaldığını sandığım bir arkadaşlığı gerçek bir dostluğa dönüştürmenin ilk adımlarını attın. Büyük bir insansın sen... Büyük ve ince düşünceli…
Böyle somut yaşantılarınız ve mutluluklarınız yoksa tuşların başındaki parmaklarınız er geç sizi yanıltacaktır. Bu nedenle geç olmadan sanal ilişkileri gerçeğe taşıyın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder