12 Aralık 2014 Cuma

MEMELER FORA II

Hormonların pençesinde yaşıyoruz. Basit, vahşi ve hür… Diğer yandan da bastırılmış olarak ne yazık ki…
Büyük, eşsiz ve tek bir kahraman ararken ya da beklerken, aramızdaki uçurumlara serpiştirilmiş birçok mütevazı kahramanları gözden kaçırıyor, onların cesaretini kırmaya yelteniyor, önem arz eden işlere ön ayak olmalarını engelliyor, hatta onları acımadan aşağılıyoruz.

24 Kasım 2014 Pazartesi

KARANLIKTA IŞIK OLMAK

Tek bir güne indirgenmiş özel günler, anlam ve önemini yitirmiştir bana göre… Alışılagelmiş, âdet edinilmiş, bir şeyler beklenir olmuş, kutluyoruz işte… Her gün, her an, “iyi ki” diyerek, belki küçük bir hediyeyle süsleyerek her hangi bir özel günü, herhangi bir sevgiyi - bir sürpriz tadında - kutlayabilmeliyiz bence… Çat kapı, emrivakiyle, şaşırtarak, hiç beklenmedik şekil ve zamanlarda gösterebilmeliyiz hislerimizi… Yoksa böyle, “… Günü” denince herkeste bir beklenti, zoraki kutlamalar olabiliyor sanki… Sonra darılmalar, kırılmalar geliyor… Her gün, özeldir, bence… Ama yine de güzel; hatırlanmanın, kutlanmanın, tebrik edilmenin her türlüsü güzeldir…

13 Kasım 2014 Perşembe

DEMANS

O kadar insanı büyüleyen, özendiren ve yer yer de kendinden geçiren bir gülümsemenin ardında çatık kaşlı bir geçmişin olduğunu kim bilebilir ki… Her günün başında yeniden ezilen bir kimlik, onun doğrulaması, yeni güne kodlanması ve bir dolu uyum sağlama çabalarının sonunda, neredeyse akşam saatlerinde kendini bulmaya yakın kıpırtılar çehremde… İşte o benim kanat çırpışımın içine gizlenmiş kanat yaralarının hassasiyetiyle birleşmiş bir umut haresi; işte o benim gözlerim…

4 Kasım 2014 Salı

ÖLÜM İZNİ ÜÇ GÜN

Ateş düştüğü yeri yakar… Bir gün hayatınızdan çıkıp gidivermiş birinin ya da bir şeyin yerine koyacak şey bulamadığınızda, bunu anlarsınız. Her kafadan ayrı ses çıkar, hiç birinin içinizdeki duyguyla ilgisi yoktur. Herkes ancak kendi penceresinden bakacak şekilde programlanmış, herkes kendi yorumunu acınızın üzerine katmış; bir şeyler olup bitmekte ve ne olduğunu kavrayamayan beyniniz tek bir şeyi düşünebilmektedir; Şimdi ne olacak?

13 Ekim 2014 Pazartesi

KİTAP KOKUSU

Kimi değerleri bizden sonraki nesillere aktarmanın sancıları içinde kavranırken, kendiliğinden yerleşivermiş güzelliklere neden minnet duyulmaz? En şanslı noktamız, gönlümüzdekilerin hayata geçtiğini gördüğümüz an değil mi? Milletçe sorunumuz; at gözlükleri, kıt düşünceler, kısıtlı ve daraltılmış bakışlarla körelttiğimiz gelecek…

18 Eylül 2014 Perşembe

GÜLE GÜLE

Sonbahar, yaprak dökümünden kaçabilir mi hiç? Mevsim dert etmez de gidenleri, biz arkasından pare pare oluruz… Gidenler, hep izler bırakır geride… Döküm, yersiz ve zamansızdır bize göre; lakin kaçışı yoktur işte. Beklenmedik silkelenmeler hep can yaktığı gibi hep de kaçınılmaz olacak gibi…

9 Eylül 2014 Salı

GÜZ KOKUSU

Kaçmanın bana göre olduğunu anlıyorum kimi zaman, ama saklanmanın değil… Kalbim, bir uğur aynası, bir umut yansıması olmuş insanlara; aklım feda olmuş. Sanki başkalarına öğreteceklerimi, önce bire bir yaşama sözü vermişim bir zamanlar. Şimdi yaşamda tek tutabildiğim şey; ruhumun kendinden geçmediği zamanlarda, iyi ve güzel şeyleri yakalayıp An’da var olabilmek… Bugünlerimize hâkim olmaya koyulmuş bir kış habercisini - güzün kokusunu duyabiliyorum mesela…

16 Ağustos 2014 Cumartesi

EVET… EVET… EVET…

Hayatın cilveli ve oynak yanlarına uyabilmek maharet ister. Bir gün tokat manyağı yaparken başka gün yavrusuymuş gibi kucaklayan enerji, güya iyiliğimiz için böyle dengesiz çalışıyormuş… Hadi inanalım bakalım şimdilik buna… Cellâdını seven kurbanlar, şamar oğlanları, âşık aptallar, iyimser ve iyiliksever saflar olmaya devam edelim bir süre daha… Sonu nerelere varacaksa artık, bana çok tehlikeli bir oyun oynuyormuşuz gibi geliyor…

24 Temmuz 2014 Perşembe

TOPRAĞA KARIŞINCA…

Doldurduğumuz günlerin ne kadarını gerçekten yaşamış olabiliriz ki? Takvimden kopup gitmiş sayfalardaki rakamlar kadar net olsa da bazı günler;  bir o kadar anlamsız ve boşa geçmiştir anlam bulmak için kendimizi yırttığımız zamanlar… Hep çile çekmeye, dert anlatmaya, duygu sömürüsünedir alkışlar… Ancak, zevkten kıvrandığınız dakikaları kolay kolay anlatamazsınız kimseye…

17 Haziran 2014 Salı

KAYA KARTALLARI

Sizler beni gökyüzündeki özgür, cesur ve güçlü uçuşlarımla, alımlı ve nazlı salınışlarımla bilirsiniz. Kanatlarımın kırılabildiğini, bünyemin yorulabildiğini, bazen korkutan bazen de takdir gören pençelerimin yıpranabildiğini, geçirdiğim düşme tehlikelerini, sallaya çarpa sersem eden rüzgârların etkisini bilmezsiniz. Çok özel, mağrur ve ibretlik yanı vardır bu özendiğiniz profilin. Tıpkı kaya kartallarının zorlu var oluş mücadelesindeki gibi…

14 Haziran 2014 Cumartesi

İKİNCİ KESİK

Kan kırmızı damlalar yağsa üzerime, bu kadar korkmazdım belki de… İnsanın en büyük düşmanı içindeymiş gerçekten. Şu hayatta hiç bir şeyden korkmadım, kendi yapabileceklerimden korktuğum kadar. Gözü kara, vizyonu geniş, yüreği derin, aklı dolu, dili kemiksiz olmak ne zormuş meğer… Bıçak kesikleri acıtamazdı etimi, beynimin ürettiklerinin kalbimi acıttığı kadar…

11 Haziran 2014 Çarşamba

BEYOĞLU ÇİKOLATASI

Kimi zaman şehirler ayırır insanları kimi zaman da düşünceler. Kimilerine göre şans, kimilerine göre tesadüf, kimilerine göre kader… Ama sonuçta hiçbir yaşantı boşuna değil işte... Sebepsiz değildir kıskançlıklar, sebepsiz değildir ayrılıklar, sebepsiz değildir yakınmalar, sebepsiz değildir dünyanın tersine döndüğünü düşündürecek olaylar…

5 Haziran 2014 Perşembe

GEZİ: AYDINLIK YOLUN KARANLIK BAŞI

Gezi direnişinin başlangıcının üzerinden bir yıl geçti. Bunu gündeme almayı birkaç gün geciktirmek, onun anısına saygısızlık değildir diye umuyorum. Çünkü o günleri hep içinde taşıyanlardan oldum, her sevdiğim ve inandığım şeyde olduğu gibi. Baharı yaza bağlayan bir sabahın kör karanlığında beklenmedik olaylarla uyanışımız ve bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olmayışı, aydınlığa giden yolun başıydı... Önceki günlerden farklılaşarak süregelecek bir değişim dönemine soyunulmuştu; her şeye değecek büyük bir fark yaratılmıştı; artık geleceğe dair ümitlerimiz vardı…

2 Haziran 2014 Pazartesi

VEDA

Uykusuz bir geceden migrenli bir sabaha uyanırken, önceliklerimin bahanelerden çözümlere uzanışında bir sevinç yakaladım. Puslu, yağmurlu, serinletici ve nefes açan bir sabaha yeni kararlarla girdim. Kıvrandıracak kadar sancılı, gelecek kaygısıyla döşeli, ruhumun tabir yerindeyse liğme liğme olduğu bir dönemin kapanış günündeyiz. Bu, aynı dışarıdan göründüğü gibi gerçek bir veda yazısıdır. Ama anlaşılması, okunmasından daha uzun zaman alabilir…

29 Mayıs 2014 Perşembe

“YUKARDA! TADİLAT VAR”…


Of be Mayıs, yordun beni… Geldiğin gibi değişim rüzgârıyla çarptın yüzüme… Tokat yemiş gibi kızaran yüzüm yetmedi, bir de kendimi habersiz çıkıp gelen misafirler gibi hazırlıksız yakalayan yeniliklere uyum sağlamaya çalışırken buldum. Duydum ki bu aralar herkes böyleymiş. Ne Mayıs yaptın 2014, başın ayrı sonun ayrı efsane…

23 Mayıs 2014 Cuma

CELLÂDINA ÂŞIK

Eskileri uğurlamak o kadar da kolay olmuyor. Ne kadar acı verse de vazgeçmek istemiyoruz alışkanlıklarımızdan, alıştıklarımızdan. Her gün canından bir parçayı koparıp alsa bile, iş yolları ayırmaya gelince daha çok can yakıyor. Kanser gibi… Kanserli hücre zarar da verse, benim parçam olmuş, bana yapışmış diyoruz. Sımsıkı sarılıp bırakmıyoruz, bizi yavaş yavaş öldüren şeyleri ya da insanları… Çünkü belirsizlik her zaman daha korkutucu…

21 Mayıs 2014 Çarşamba

MİLLİ YAS


Yüzyılın maden felaketine ev sahibi yapmakta oluşumuz onaylandı. En az üç gün milli yas ilan edilip de hayat ağırdan alıcı bir yavaşlığa büründüğünde, şarkılar bile durgunlaştı. Bir türlü kurtulamadığımız karalara boyanıverdik yine. Duvarlar, sayfalar, giysiler karardı. Empatik bir bilinçle sulandı gözler, çalkalandı duygular, yükseldi isyanlar. Üç gün oldu, beş gün oldu, sonuçta değişen ne var?

16 Mayıs 2014 Cuma

KÖMÜR KARASI


Ateş neden düştüğü yeri yakar? Kara kara dumanların içinde nefessiz kalıp boğulmak, harcımız mı oldu bizim? Kimileri bedeniyle kimileri de yüreğiyle büyük bedeller ödeyecek ve böylece bir adamın keyfi olacak, öyle mi? Tanrı bile böyle bir amaca niyetlenmemiştir… Vahşet diyelim, katliam diyelim, sınav diyelim, cehennem diyelim; koyulan isimden bağımsız olarak freni boşalmış tekerleklerimiz- aklı daha çok boşalmış şekilde - yokuştan uçuruma doğru savruluyor…

15 Mayıs 2014 Perşembe

KİRLİ OYUNLAR ÜLKESİ


Yerin dibinden cehennem ateşleri savrulup da tertemiz, incecik yürekleri olan çalışkan insanları yutuverirken, birileri hâlâ yerin dibine girmiyor. Alt ile üst kavramları yer mi değiştirdi, bu dünya ile öteki dünya birbirine mi karıştı? Yönetim pusulayı şaşırmış olmalı. Eskiden yüz kızartıcı suçlar vardı, şimdilerde suç rekoru kırılsa da yüzler hep ak - pak nedense…

14 Mayıs 2014 Çarşamba

TİTREYEN ÇİZGİ


Aradan yıllar geçip ilk çırpınışlar sona erdiğinde, kıymetinin artacağından emin olduğum paylaşımlar var hayatımızda. Size inanan birinin güç verici katkılarıyla zorluklar kolaylaşır birden bire. Anlaşılmanın insana verdiği şevk, huzur ve aynı zamanda heyecan paha biçilemezdir. İşte bu yüzden, gelecekte olacakların şimdiden “olmuş” gibi hissettirilmesi, insana en büyük “erken takdir” olur. Ve bu yüzden en kıymetli hediye, etiketsizken sevilmektir.

13 Mayıs 2014 Salı

AŞK ORADA ÖLDÜ


“Avlanmak istiyorum” dedi erkek.
“Bağlanmak istiyorum” dedi kadın.

İşte tam da orada büyük anlaşmazlıklar çıktı. Önce kadınla erkek arasında, sonra da kadınla kendisi arasında… Erkek çabuk doydu, alıştı ve bıkıp usanmakta gecikmedi. Keşfetmenin çekiciliğini hiç bir şeyde bulamadı, kadının cilvesinde bile. Dokunabildiği noktada da vazgeçti zaten. Hep başka, hep daha yeni hedefleri olmalıydı. Hayat rengârenkti, neden bir tek renge boyayacaktı bütün duvarlarını?

ADINI YETERİNCE KOYAMADIKLARIMIZ

İnsan hep elinde olmayanı istermiş. Avucunun içine alabildiği şeylerin kıymetini bilemezmiş. Hayalleri olanlar fazla uyuyamaz, hedeflerine ulaşmadan rahat edemezlermiş. Kaç kişinin hedefi mutlu ve kalabalık bir aile kurmak olabilirdi ki? Bana bunları yıllardır söyletenler mi yoksa bir evin sıcaklığını iş, kariyer, para ve yelken açmalara tercih edenler mi? Kiminin rutini, diğerinin duası olabiliyor işte…

8 Mayıs 2014 Perşembe

BİRİNCİ KESİK

Bugün öldürsem kendimi, arafta kalmaktan korkarım.
Yaptıklarımdan değil, yaşayamadıklarımdan pişmanlık duyardım.
Bir an için her şey gözden çıkarılabilir mi?
Ya da her şeye bir anda yeniden başlanabilir mi?

5 Mayıs 2014 Pazartesi

KATİLİN ELLERİ

En kötü ceza vicdandır. Suçu işleyen, acıyı yaratan, ortalığı kana bulayan kırılası ellerin cezasını yine kendisi verecektir. Bir yaşamı söndüren ateşi yakan eller, kendini de herkesten önce ateşe verecektir. Küçük Gizem’in hasta katilinin yaptığı gibi…

1 Mayıs 2014 Perşembe

İSYAN

Ben o çocuğun teninde kaybolup gittim bugün. Nefes alamaz oldum, hayata devam edemez oldum. Sözün, hayretin ve nefretin bittiği yerde olmalıyız. Şayet nefretin bile bir haysiyet barındırdığını sanıyorum. Bu “tanım dışı” bir şey olmalı…

30 Nisan 2014 Çarşamba

ÇOKLU ORGAZM YETENEĞİ

Dünyaya çile çekmeye gelmişiz sanki, zevk de neymiş? Haz veren her şey kirli maskelerle kirli perdeler ardında bastırılmaya çalışılırken, bir şeyi unutmuşlar. Her ne kadar onu da bastırdılarsa da, hâlâ gün gibi ortada olan bir gerçek var: KADIN BEDENİ…

29 Nisan 2014 Salı

BALABAN – GÖNÜLLERİN GALİBİ

Hayatın karmaşalarını çekilebilir kılan bazı düşünceler, felsefe ve sanat gibi ideolojiler ve bir takım insanlar vardır. Düşünceler iyileşmemize, alternatif bilimler ayakta kalmamıza ve o özel insanlar var oluşumuzu sorgulayıp kendimizi yeniden yapılandırmamıza olanak sağlarlar. Argo tabir ile “ot gibi” yaşamaktan kurtulmuş, kendini keşfederek var etmiş, yaşam amacını ve insanlara ışık tutmanın bir yolunu bulmuş insanları tanımak ufkumuzu alabildiğine genişletir.

26 Nisan 2014 Cumartesi

DİLEĞİNİZ “GERÇEK” OLSUN

Yaşam kimi zaman aklına eseni yapmaya vakit bulmak için çok kısa… Sıkıntıların geçmesini beklerken de çok uzun… İkisi de birer yanılsama aslında. Yaşam daha çok acıyla tatlıyı karıştırıp vermeye programlanmış bir bulmaca gibi. İçinden çekip çıkarabildiğimiz ne kadar keyifli zaman dilimi varsa, işte o kadar basit formülü. İçine doğduğu gibi yapmalı her şeyi, gerisi de zarar ziyan zaten…

9 Nisan 2014 Çarşamba

YILIN ANNE-BABASI

Hep diyorum ya, büyükler küçüklerin yaşamını rezil edebiliyor, önce büyükleri eğitmek lazım diye; sistemin çürüklükleri giderilmedikçe bilinçli yetişkinler de yetmiyor çocukların dünyasını kurtarmaya… Akıldan yana durmak, düşünceli olmak, itinalılık, öngörüşlülük, hassasiyet de merhem olmayabiliyor, çocukların geleceklerine doğru uzanan henüz açılmamış yaralara…

8 Nisan 2014 Salı

SEDEFTEN GÖNÜL BAĞLARI

İçine dalıp gittiğimiz hayat gailesini renkli, eğlenceli, heyecanlı zannediyorduk. Sonra bir bakıyorduk ki yaşantımız yalnızca ayakta kalma çabasından ibaret. Arada kalan boşluklara kendimizi şımartma kılıfını uydurduğumuz bazı kaçamaklar da olmasa yaşıyor bile sayılmayacaktık SENDEN ÖNCE… Hayatın anlamı senin aldığın nefeste; bu nefese sebep olmakta, kalp atışını sürdürmekte ve kalbimizin atışını hızlandırmanı bir mucize gibi deneyimlemekteymiş meğer güzel çocuk…

7 Nisan 2014 Pazartesi

KAYIP ARANIYOR

Bir gün içinde türlü türlü meselelere kafaları gömmüşken, derdimiz yetmiyormuş gibi ansızın hayatımıza giriverir, hiç bilmediğimiz küçük bir çocuğun kayıp silueti. Onu bir anda tanır, korumaya çalışır, sahiplenmenin yollarını ararız. Rüya gibi başlamasıyla bitmesi, kötü bir şaka gibi şaşırtmasıyla yasa boğması, göz kırpış kadar kısa ve çelimsiz olur; varlığı ile yokluğu bir olur. Ve aynı hızla çıkıp gidivermiştir dünyamızdan…

4 Nisan 2014 Cuma

PESİMİSTLER BURAYA

Ne de olsa kara bulutlar, beyazlara göre daha tutucu… İnsanı çeken, merak uyandıran, türlü senaryolar üretmeye sürükleyen bir dipsizliği var. Beyaz bulutlara bakarak gevşerken sadece hayallere dalabilirsiniz. Oysa rengi gibi enerjisi de kararmış tüm atmosferler insanı korkuya; korkudan mütevellit tedbirler almaya; ışığa gidecek yollar üretmeye; tökezledikçe daha çok düşünmeye neden olur. Savunmadayken dipdiri kalışımız bu yüzden olmalı… Ve rahatken yayılmak içten bile değil…

31 Mart 2014 Pazartesi

BİR HAZİRAN SABAHINDA

Dünyevi hayatın yaşandığı yer tuhaf bir kimyayı barındırıyor. Zıtlıkların bir arada bulunabilmesi gibi, şaşırtıcı ve zorlayıcı gerçekleri var. ARTI ile EKSİnin, ZOR ile KOLAYın, KİRLİ ile TEMİZin, İYİ ile KÖTÜnün aynı yerde olması, Tanrının bir mucizesi olduğu kadar, savaş ile barışı da bir arada kılıyor işte… Bu zorlu sınavda hangi birini çözeceğiz? İyiyi tanıyıp muhafaza etmeyi mi kötüyle mücadelede etmeyi mi? Gücümüz her birine yeter mi ki…

29 Mart 2014 Cumartesi

MİLAT

Bozuk düzende dönen üçkâğıtlar bitmez… Yarın da şafak tertemiz bir sabahı müjdelemeyecek belki. Kirli ellere bizim gücümüz yetmez; ancak ilahi adaletin gücü her şeye yeter… Onun planları işlerken, bizler elimizdeki piyonu doğru oynamakla yükümlüyüz. Tek bir hamle kalmış gibi görünebilir. Ama asıl hamle, bir sabaha karşı geleceğini korumaya çalışan gençlerin en savunmasız hallerine püskürtülen kin karşısında yapılmıştı. O cesur duruşu bütün dünya hayranlıkla izledi.

ZULÜM

Bugün, hedeflerimize ulaşmış olmanın sevincini, emeğin karşılığını almanın rahatlığını; yaşamın keyfini, eğlencenin coşkusunu, aşkın bin bir halini ve hep özlediğimiz iç huzuru tatmak yerine, neden iki gün içinde daha ne kadar karman çorman olacağı bilinmeyen hayatımıza saplanmış dikenlerin üstündeyiz? Birkaç tane hasta adamın yüzünden…

26 Mart 2014 Çarşamba

KIRMIZI KURDELE - MAVİ KİTAP

İyimser olmayı hiç bu kadar istediğimi hatırlamıyorum. Belki de sanata bir kurtarıcıymışçasına tutunuşum bu yüzdendir. Aslında pek uzun zamandır ona sıkı sıkı sarılmaya yelteniyormuşum da hep çekip elimden alıyorlarmış gibi… Sanat, gençlik zamanlarımdan beri bana uzanan şefkatli bir el oluvermiş de haberim yokmuş. Şimdi anlıyorum ki, öldürülmeye çalışılan her şey İNSANCA…

19 Şubat 2014 Çarşamba

RUTUBET

İnsanı, çocukluğunun derin yaralarına doğru bir yolculuğa çıkmaya iten sanatsal dokunuşlar vardır. Geçmişin yerle bir olmuşluğuyla, iç dünyaların dipsiz kuyularıyla, ruh doktorları bu kadar ilgilenmez de sanatçılar ilgilenir. Sanatçı, toplumun aynasında çıplak kalmaya yemin etmiştir bir kere… İnsanı, insanlığı, gayet insanca olan acıyı, bir yolunu bulup yansıtacaktır. Can havliyle, kurşuna tutularak, yüzüne tükürülerek, ezilerek ama YÜREKLİCE…

14 Şubat 2014 Cuma

KAN KIRMIZI GÜLLER

Bulutlu bir sevgililer günü oldu bu... Gri-siyah, puslu ve yağmurlu; yollu ama yordamsız, gösterişli ama karaktersiz, kalabalık ama yalnız bir sevgi günü oldu. BİR tanelere göndermeli, İKİ yüzlü, ÜÇ BEŞ kuruşa satılık, özünden uzak ve karanlık bir oyun sahnelenir gibiydi. Yüzlerde maskeler, kalıplara yapışan roller hakkıyla oynandı. Sonunda alkışlar patladı, salon inledi, perde kapandı. Oyunun adı: DÜZENBAZ dı…

SEVGİ TOMURCUKLARI

Daha dün gözlerimin içine baka baka yalanlar söyledi, çürük sistemin pas tutmuş maşası, ebedi kölesi ve sıfatlar için kendini şeytana satmış insan kılıklı bir şaklaban. Metro seksüel, entel ve aydın görünümlü bir şaklaban. İnsan demeye zaten dilim varmıyor, insanlıktan çıkalı çok olmuş… Paraya, pula, hesaba, ranta teslim olmuş bir zavallı…

6 Şubat 2014 Perşembe

ÂHENK MUSİKÎ TOPLULUĞU

Son günlerde bastıran sert hava dalgası, dondurucu değil diriltici geliyor bana. Bedenen, zihnen ve ruhen kendine gelmenin bir yolu, düşen derecelerle barış imzalayıp yapılabilecekler listesinde göz gezdirmek. Takvimde önceden işaretlediğim bir etkinliğe katılmaya kendimi hazırlamışken; titreten rüzgâr, ihtimaller dâhilindeki yağış, buz kestiren ayaz, akşam akşam dışarı çıkmama engel olamazdı. Zaten soğuk kış akşamlarını ısıtan güzelliklerden biridir sanat…

25 Ocak 2014 Cumartesi

SEVGİ YOKSUNU

Hayatında hiç sevilmemiş bir insanı sevmeye kalktığınızda başınıza neler geleceğini biliyor musunuz? Onun tarafından sevilmek suretiyle karşılığını göreceğinizi, minnet edileceğini ya da mutlu olacağınızı sanıyorsanız, yanıldınız… Ezberlerinizi silin gitsin. Sevgiyi tanımamış birini sevdiyseniz vay halinize… Başınıza geleceklere hazırlıklı olun!

21 Ocak 2014 Salı

KANGURU ANNELER

Doğurduğu YAVRUYU koruyup kolladıklarını, sarıp sarmaladıklarını, sevip okşadıklarını biliriz de; aklına, fikrine, duygusuyla duyarlılığına katkıda bulunduklarını nadiren görürüz ANNELERİN. Eleştirdiklerini biliriz de geliştirdiklerini kesinkes söyleyemeyiz. Kaşına gözüne kurban olabileceklerine eminiz de, kaşıyla gözünün arka planında kalan - belki de en önemli olan- organı besleyeceklerine garanti veremeyiz. Anneler bazen unutur, gözden kaçırır ya da önemsemez ama en büyük yatırımı çocuklarının bilgisine, hayatı öğrenme isteğine, insani duygularına yapmanın unutulacak yanı yoktur…

14 Ocak 2014 Salı

GÖNÜL GÖÇÜ - 2014


İyi ki kişisel gelişim kitaplarından ya da gurulardan pozitif düşünmeyi kısmen de olsa öğrenmişiz. Yoksa aklı yitirmek içten bile değil… Kafayı çatlatana kadar “ben ne yaptım, ben bunu hak ettim mi” diye düşününe düşüne bir yere varamayınca, sonunda duvarlara vurmaktan kurtulmuş oluyoruz bir nevi. Belki de birini boğazlamaktan ya da tımarhaneleri boylamaktan. İnsan insanı delirtebilir neticede…

8 Ocak 2014 Çarşamba

2014 -GÖNÜL GÖZÜ-

Gelene hoş geldin demek âdetten olmuş… İyi niyet ve misafirperverlikle söylenegelmiş bir kucak açma şeklidir bu… Hoş karşılamanın her zaman işe yaradığını kim söyleyebilir? Kapının her açılışında çıkıp gelene, yeni olana, sürpriz biçimine bürünene, başlayan her şeye hoş gelişler ola… Âdet yerini bulsun, hoş geldin 2014… Ama gerçekten hoş gelmen, hoşluklar getirmen dileğiyle…