Gizem’in ana bağrının yanığından yükselen “ah”lar, katilinin ellerine
ulaşır… Ve o eller ipi boynuna geçirip bıçağı kalbine saplamasına rağmen ölmez.
Her girişiminde kurtulacak, yaşattığı acıyı yeniden iliklerine dolayacak ve
Gizem’le birlikte tekrar tekrar yanacaktır.
Biz seyirciler yine daha şanslıyız. Ne kadar için için yansak da kirli
bir vicdanın tozlu dumanı genzimizi tıkamayacaktır.
Gizem belki Tanrı’nın emriyle ölürken acı çekmemiştir. Çarmıha gerilmiş
İsa’nın ruhunun bedeninden çekilmek suretiyle acıyı algılamadığı gibi…
O, bir melekti.
O, masum bir çocuktu.
Tertemizdi.
Tanrı bu sonu ona reva görmemiş olmalı!
En büyük sınava tabi tutulan, bu yavrunun annesidir herhalde. Bu anne, dayanma
sınırının eşiği çatırdarken, canı canlı sırat köprüsünden geçiyor…
En büyük kötü muameleyi de kötülüğü yapan görüyor, görecek. Tutsaklığı getiren
penceresiz havasız küflü bir dört duvar arası, onun beyninde şekilleniyor,
içine yerleşiyor şimdi…
Gittiği her yere, öldürürken ve süründürürken unuttuğu vicdanını da
götürecek. Ölmek için yalvaracak ama ölemeyecek. Kulaklarındaki sesi susturmaya
çalışacak ama susturamayacak.
ÖLMEK ÖDÜLDÜR ZULMEDENE…
Tıpkı tüm çocukların eziyet görmesine neden ve zemin oluşturmaktan
vazgeçemeyen “büyük katil” gibi.
“Küçük katil” veya “büyük katil”
oluşu önemli değil.
ÇOCUKLARIMIZ ÖLMESİN.
Bir et parçası olarak görülüp hunharca deşilmesin; ama silahla ama cinsel
organla.
Tanrı yaratırken kimilerine VİCDAN’ı monte etmeyi unuttuysa,
Yamalanmışçasına eğreti dursa bile, biz onun kazandırmanın bir yolunu
bulmalıyız. Yoksa yaşama şansı kalmadı elimizde…
Yoksa çekip gitmeliyiz bu kahrolası dünyadan.
Eğer bu bir sınavsa, koşullar adil olmalı.
Doğruyu görüp mücadele edenler ezilmemeli artık.
Tanrı kahrolası bir düğmeye basmalı artık.
Aksi takdirde planları alt üst olacak…
Tanrı korkusu taşımayan bir kimse, eğer onun içine VİCDAN koymayı
başaramazsak, hiç bir şeyden korkmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder