Ben o çocuğun teninde kaybolup gittim bugün. Nefes alamaz oldum, hayata
devam edemez oldum. Sözün, hayretin ve nefretin bittiği yerde olmalıyız. Şayet
nefretin bile bir haysiyet barındırdığını sanıyorum. Bu “tanım dışı” bir şey
olmalı…
Gerçek bir cehennemin tam ortasındayız artık. Çocuklarımızı yanmaktan
kurtaramayışımız, ileride bir gelecek de olmadığını gösteriyor. Bugün ölüm her
şeyden daha yakın. Bugün öldük, daha bilmiyoruz. Biz o masum çocuklarla
birlikte öldük. Bu kadar çaresiz, bu kadar aciz olabilir miyiz gerçekten?
Kanımıza hangi zehir enjekte edildi, nasıl da hastayız…
Yas tutmakla, suçluya ceza uygulamakla geçecek bir şey mi bu?
Bir çocuk öldü, sonra bir çocuk daha, bir çocuk daha… ECEL kelimesi ne
zamandan beri insanların elinden işkence yoluyla veriliyor. AZRAİL nerede? Azrail
bu kadar mı meşgul ki eli kırılası, kemikleri dağıtılası o vahşileri bu dünyada
koyuyor… Ama emir büyük yerden tabi. O da emir kulu…
Tanrım, çok mu nefret ettin bizden? Bu dünyayı nasıl bir çile kervanına
çevirdin sen?
Hani kişisel gelişimciler, yaşam koçları, enerji şaklabanları?
Hadi çıkın da bir açıklama yapın bu vahşetin üzerine?
Biz bitmişiz, daha ötesi yok.
O çocuğun canlı çığlıklarının içinde eriyip gittik; biz artık yokuz!
Nefes alışlar artık köz ve kül kokusundan ibaret… Ziyafet
sofralarındakiler, burnunuza gelmiyor mu? Ortalık yanık et kokusuyla kaplanmış.
Ufuk kül grisine boyanmış, kırmızı et parçaları yüzümüze gözümüze sıçramış…
Bir bulantı kaplamış böğrümüzü, geçmesi imkânsız…
KADER dedikleri buysa, bu içi kokuşmuş geri kafalı toplumun geleneklerinden
biriyse, olmaz olsun hiçbirimize yeni bir hayat…
Gizem neden öldü?
Bizler hâlâ yaşıyor muyuz?
Bizler de onunla birlikte bıçaklandık ve sonra alev alev yandık.
Artık cehennemin tam ortasındayız…
Cinnet kaçınılmaz…
Tanrı tatile çıkmış olmalı, vekilliği kime bıraktıysa artık, görevini bir
türlü beceremiyor…
TANRIM işinin başına dön nolur…
Buralarda elinin değmesi gereken bir çamur deryası var…
İçinde küçük, beyaz tenli, zeytin gözlü çocuklar boğulmakta…
Elimizi uzatsak da yetişemiyoruz bir türlü…
Senin gücün her şeye yeterdi hani?
Yoksa keyfi bir oyun mu seninkisi?
Artık biz oynamıyoruz, daha fazla bu kurallara uymuyoruz.
Deneme - yanılma tahtası olmuş hayatlarımıza “tekamül” diyerek bakmamız
kurtarır mı masum çocuklarımızı?
Hani onlar melekti?
Hani acı çekmeyeceklerdi?
Ama biz duyduk, avaz avaz bağırıyorlardı…
Sen ahiret cehennemini yeryüzüne indireli çok oldu da biz fark etmedik
mi yoksa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder