13 Ekim 2014 Pazartesi

KİTAP KOKUSU

Kimi değerleri bizden sonraki nesillere aktarmanın sancıları içinde kavranırken, kendiliğinden yerleşivermiş güzelliklere neden minnet duyulmaz? En şanslı noktamız, gönlümüzdekilerin hayata geçtiğini gördüğümüz an değil mi? Milletçe sorunumuz; at gözlükleri, kıt düşünceler, kısıtlı ve daraltılmış bakışlarla körelttiğimiz gelecek…
En büyük savaşımız cehalete karşı açılmış olan savaştı hani… Cehalet neyle yenilir? Bilgiyle, sevgiyle, iletişimle, duyarlılıkla değil mi? Çalışarak değil mi? Peki bu uğurda çalışanları neden yürekten kucaklayamıyoruz bir türlü?
Körü körüne okumayı savunmamışımdır hiçbir zaman. Kütüphaneler dolusu kitap okumanın büyük bir marifet olduğuna da pek inanmıyorum. Eğer bir cümle okuyup, onu bütün hayatınıza yayabiliyorsanız, en büyük okur olursunuz benim gözümde… Miktar değil nitelik, boy değil işlev hesabı…
Uzun ve sıkıcı kitaplar okunması gerekmez, insan olmak için. Dolu eğitimler adam etmez kişiyi. VE İÇİNDE SEVGİ OLMAYAN HİÇ BİRŞEY, YETERİNCE İYİ DEĞİLDİR…
“Kitabını alır almaz üzerinde gezindi ellerim” demişti bir arkadaşım. Hâlâ okumadığını biliyorum. Ama bana verdiği değeri bu şekilde hissedebildim ben… Yazdıklarıma olan saygısı, ancak okumak için aklını toplayabildiği, zamanını ayırabildiği zaman olacak… Aynı saygıyı ben de ona duyuyorum.
Kitabın kokusu ömürlerimize girip de yer kaplayan en güzel şeylerden biri olmalı… Sayısı değil, kokusu… Girdiği ortama verdiği dinginlik, sükûnet…
Bunu bir insana aşılamanın ne kadar zor olduğunu en çok eğitimcilerin bildiğini sanırdık. Öyle değil galiba… Ortalık, nice okumuş cahillerle dolu olduğuna göre… Ama onların eğitim kurumlarında “eğitimci” adı altında görev yapıyor olması daha da ilginç bir durum…
Günün birinde, gencecik bir üniversite öğrencisinin mesajıyla şenlenmiştim. Öğretmekte zorlandığımız kavramları çoktan idrak etmiş, sindirmişti. Artık hayata geçirmenin derdindeydi. Bu yolda yardımımı, desteğimi istiyordu…
Okullarına kütüphane kurmak isteyen küçük bir grup arkadaşının adına benimle yazışan bu gence daha ilk anda yüreğim ısındı. Nedenini tahmin edeceğinizi sanıyorum.
Önce kendi yazdığım kitapları, ardından da evdekilerden ayırabildiklerimi imzalayıp postaya verdim. Daha çok kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyduklarını yazmıştı. Yazdığım kitapların bu isteğe uygunluğu beni daha da mutlu etti.
Kitapları yollamakla kalmadım, onların çalışmalarını takip ettim. Böyle yararlı bir fikrin nasıl yayılacağını izlemek bana keyif veriyordu.
Halka İlişkiler Bölümü’nde okuyan öğrencilerin bir okul projesinin kapsamında yaptıkları bu çalışmaya herkesin canı gönülden destek vereceğini sanırız. Ama öyle olmamıştı…
Projelerinin amacını “okullarının kurumsal kimliği ve imajını arttırarak tanınabilirliğini sürdürmek” olarak belirlemişlerdi. Kitapları ve araştırmayı seven beş arkadaş bu projeye inanmışlar ve gönül vermişlerdi. Okulda bir kütüphanenin olmaması, onları harekete geçiren nedenlerden biriydi. Bir kere, üniversite dediğimiz yerde bir kütüphane olmaması büyük eksikliktir. Bu eksikliği tespit edip harekete geçen öğrencilerin çabalarına burun kıvıran öğretim üyelerine ne demek gerek?
Neyse ki bu genç arkadaşlarım, henüz hayatın zorluklarıyla yılmayacak kadar inançlı, azimli ve pozitif yaklaştılar bu işe…
Öncelikle yüreklerine inançlarını koydular…
Projeleriyle ilgili afişler bastırarak (tabi ki kendi bütçe ve imkânlarıyla) okulun içindeki pano ve duvarlara; yaşadıkları semtin sokaklarına; işlek cafe ve restaurantlara asarak işe başladılar. Halkın desteğiyle 200 kitap topladılar ilk başta. Kitaplar biriktikçe duydukları şevk, heyecan ve motivasyonu tahmin edebiliyorum…
Kültür Merkezi’nde bir tiyatro düzenlediler. Gelen herkes bilet almak yerine bir kitap getirecekti. Bu şekilde 100 küsur kitap daha elde ettiler. Etkinliğin çok yönlülüğüne hayranlık duyuyorum gerçekten. Kitap bir giriş bileti oluyor ve kültüre iki taraflı hizmet ediyorsunuz. İnanılmaz derece takdir edilesi bir fikir…
İl Halk Kütüphanesi’nden kitap desteği istediler. Sosyal medya yoluyla benim gibi yazarlara ve yayınevlerine ulaşarak destek rica ettiler.
Aylarca süren çalışmalarının sonucunda 1217 kitap toplandığında, gençler coşkulu, öğretmenleri ise şaşkındı…
Onların kendilerine olan güvenini desteklemeyen eğitimciler, bu işi birazcık inada bindirmelerine de sebep olmuştu. Oysa böyle işler inatla değil, sevgiyle yapılmalıdır. Eğittiğiniz insanlarda hangi duyguları harekete geçirdiğinize dikkat etmeniz gerekir.
Kitapları toparladıktan sonra, kütüphanenin dekorasyonunu üstlenerek projeye devam ettiler.  Bazı yazarların biyografisini çerçeveletip kütüphanenin duvarlarına astılar, raflar yaptırarak kitapları büyük bir özenle yerleştirdiler.
Çivileri bile kendileri çaktılar gocunmadan… Onlar hayata hazırlanan, kendi işlerini yürütmeyi ve her yönüyle sahiplenmeyi öğrenen gencecik ve pırıl pırıl, etraflarına aydınlık yayan öğrencilerdi. Hayatın provasında, hedeflerinden hiçbir şekilde vazgeçmediler…
1217 kitapla kütüphanenin açılışını yaptıktan sonra, 140 kitap daha gönderilmiş…
Katlanarak devam eden bu güzelliğin başlamasına vesile olan gurur kaynağı gençlerimizin okulda son yıllarıydı. Emeklerinin karşılığını manevi anlamda alamadıklarına inanmalarına çok üzüldüm. Projeler arasında sekizinciliği layık gören hocalarına içerliyorlardı haklı olarak. Ama onlardan sonra gelecek öğrencilere kurulu yepyeni bir kütüphane, bir çalışma ortamı hazırlamanın sevinciyle teselli buluyorlardı.
Sevgili gençler, siz ülkemizin geleceğinin yapılandırılması projesinde BİRİNCİ oldunuz. Bu birinciliği size canı gönülden bizzat ben veriyorum…
Gözlerinizden öpüyorum.
Eğitimcilerinize ise iki çift lafım var. Yüksek bir eğitim kurumunun öğretim elemanları olarak, kütüphanesi olmayan bir binada eğitim vermeniz zaten sizin eksikliğinizdi. Sizler, öğrencileriniz adına bunu çoktan yapmalıydınız. Hadi yapmadınız, bir derece kabul. Ama sorumluluğunu almayı öğrenmiş, bu kadar yararlı bir hedefi kendine koyabilmiş öğrencilerinize neden destek değil de köstek olmaya eğilimliydiniz?
Sizin onlara inanmamanızdan kaynaklanan hayal kırıklığı ve inatla değil, kucak dolusu sevgi ve güven içinde yapılmalıydı bu iş…
Böyle bir projeyi desteklemeyecekseniz neyi destekleyeceksiniz ki eğitimcilik hayatınızda?
Okuma sevgisi ve bilincini aşılamanız gerekirken, şevklerini kırdığınız öğrencileriniz sizi utandırmadı mı şimdi? Benim sizin yerinize yüzüm kızarmadı değil…
Ayrıca, bir eğitimci, inandığı bir şeyin peşine düşmeyi öğrencilerine aşılayamıyorsa bıraksın mesleğini zaten…
Hani bana hep “nasıl böyle pozitif düşünebiliyorsun?” diye soranlar, size sesleniyorum. Memleketimiz elden gitti diye sızlanıyorsunuz,  “bundan sonra bu ülkeden hayır gelmez” diyorsunuz ya…
İşte size cevabım; polemikler içinde kendimi kaybetmekten sıyrılabildiğim ve yararlı bir iş yapabildiğim ölçüde ülkeme, toprağıma, insanıma faydalı olabilirim. Herkesin bir ucundan tutacağı o kadar çok iş var ki…
Kütüphanenin kuruluşu sırasında çekilmiş fotoğrafları yazının içine serpiştirdim. Bir bakınız, bu emeğe saygı duymamak, bu emeği takdir etmemek mümkün mü? Her köşesinde genç öğrencilerin ellerinin dokunuşuyla tazelenmiş bir pırıltı var sanki…
Hiçbir emeği küçümsemeyin…
Kitap kokusunun bizi bir araya getirdiği bu pırıl pırıl gençleri tanımanın gururu içinde geleceğimize aydınlıkla bakabiliyorum ben…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder