Yerin dibinden cehennem ateşleri savrulup da tertemiz, incecik yürekleri
olan çalışkan insanları yutuverirken, birileri hâlâ yerin dibine girmiyor. Alt
ile üst kavramları yer mi değiştirdi, bu dünya ile öteki dünya birbirine mi karıştı?
Yönetim pusulayı şaşırmış olmalı. Eskiden yüz kızartıcı suçlar vardı,
şimdilerde suç rekoru kırılsa da yüzler hep ak - pak nedense…
Anlamaya çalışıyorum gerçekten; insan neden olduğu çamuru temizlemeden
nasıl rahat uyuyabilir? Acaba şöyle mi oluyordur: kazara bir yanlış yapınca
kimsenin görüp görmediğini anlamak için etrafa bakınıveririz ya, sonra da
üstünü kapatmanın yolunu ararız, rezil olma korkusuyla… Bazıları olay yerinden
kaçar, panik içinde olduğundan doğru karar veremez çünkü… Ya da ne bileyim, gerekeni
yapar ama prestijinin sarsılmasından korkuverdiği için saklar suçunu.
Bakıyorum, bakıyorum da bu seçeneklerin hiçbiri değil izlediklerimiz… Şeytan
içine kaçmış da yerleşivermiş gibi etrafından dumanlar tüten bir yüz - daha çok
bir yüz karası… Nasıl kaldırabilir milyonların bedduasını, eğer şeytan esir
almış olmasa…
Şizofren diyorlar, değil… Şizofren teşhisi konmuş kimse herhangi bir yeri
yönetebilir mi? İnsan sorumluluğu alabilir mi? Ona bu insanüstü suçlar
düğmesinin kontrolü verilir mi? Kurda kuzu sürüsü emanet edilir mi?
“Kandırılıyor, gerçekleri tamamen
bilmiyor” diyorlar. Böyle büyük oyunları bir kişiye oynamak mümkün müdür
ki? Biz onun bizimle oynadığını sanıyorduk oysa… Kırpık kırpık olmuş, hangi
parçası nereye gideceğini bilemeyen bir ruhun sahibi, şeytanın satılmış esiri, kandırılmış
olması için masum bir tarafı olması gerekir. Yok ki…
Kaçar yol arayıp durmayınız. Kötülüğün bahanesi olmaz. Kötülük,
kötülüktür. Şahsına münhasır emeller toplanır onun evreninde. Kötülük,
kötülükle beslendiği için bu denli büyüme yolunda…
Kötülüğün sıradanlaşmış olması, en büyük vahamet…
Bir teorim var yalnızca; bu kadar pespayeliğin birikip tonlarca
yığılmasının tek sebebi olabilir. Kendi sonunu hazırlamak…
Gönüllü bombacı gibidir şimdi bu adam. Bile bile, isteye isteye daha çok
patlayıcıyı üst üste bedenine sarmaktadır. İntiharını çabuklaştırmaktan başka
bir işe yaramaz yaptıkları.
“YETKİ” denen şey, çok kritik bir görevdir. Adamı yoldan çıkarır, gözünü
kör eder, hep ipler elinde olacakmış gibi bir sanrıya kapılmasına neden olur.
Elleri tutamayacak kadar eriyince - kemikler bir başına kalınca ne olacak?
“YETKİ”nin gerektirdiği sorumluluğu almak istemezdiniz. Milyonlarca
insanın yaşamına hükmetmek, vebali büyük bir karardır. İyi karar verilirse “kahraman”
olursunuz, kötüden yana hareket edilirse “şeytan”ın ta kendisi…
İnsanın ruhu kirlenmişse, aklı da kirlenir, duyguları da… Her sözüyle,
hareketiyle pis bir koku yayar etrafına…
Şimdi en âlâsından bozulmuş madde kokuları kapladı, tertemiz
topraklarımızı… Büyük depremler bekliyorum ben, lakin toprak bile kötülüğü
kaldıramaz, onun kimyasına aykırıdır.
Dünyanın oyun alanımız olduğunu söyler kişisel gelişimciler. Ama herkesin
oynama hakkı vardır. Dengeyi bozanın sonu kötü olur.
Kan, ter, çamur, riya, yüzsüzlük kokuyor etraf. Lağım kokuyor… Burnumuzun
direği, tıkalı tutmaya çalıştıkça, kokuyu almaktan kaçındıkça nefesimizi
zorluyor. Kaç dakika nefessiz kalabilirsiniz ki?
Biyoloji öğretmenimizin anlattığı bir dersi hatırlarım. İnsan vücudunun
kötü kokulara karşı kendini sigortaladığını; bu yüzden hiçbir kokuyu uzun süre
alamayacağımızı söylemişti.
Ah evet işte sır çözüldü… Burnumuzu tıkamaya gerek kalmadı. Kimilerinin
kötülüğü soluyamıyor olması, çevresinde kötülük olmadığı anlamına gelmez. Uyanmak
lazım artık!
Bir savaşı bile karşılıklı iki kumandan yönetir. Burada tek bir kumandan
var. İşte size haksızlığın ve saçmalığın kökeni…
Kirli Oyunlar Ülkesinde ortalığı mukuslu balçıklar kaplamış, içine masumların
kanı karışıp gitmiş… Ayırmak mümkün mü ikisini? Her zaman olduğu gibi,
kaybettiklerimize göz yumup yenilerinin olmaması için çırpınmak tek çaremizdir.
Çırpındıkça batıyor muyuz? Sanki…
Ama eğer sonu beklediğimizden farklı olacaksa, yürek yakan hesaplarımızın
sorulacağı bir öteki dünya bile yoksa, biz de oyunu bir dahaki sefer farklı
kurallarla oynayacağız.
Esas inancım, Tanrının uzun vadeli bir planı olduğu… Ona güvenmekten kendimi
alamıyorum. Yalnızca, canı yanmış masumların kurban edilmiş oluşunu akıl
almıyor. “Neden” diyoruz? Birileri neden güme gitmek zorunda? Bu noktada
tıkandığımızı biliyor, görüyor olmalısın.
Bari bir tek bunun cevabını ver bize, bir şekilde… Kirli oyunların
döndüğü bir evren, senin de hayalin olamazdı ya… Biz seni “sadist” diye değil, “sevgi
dolu” diye biliyoruz çünkü…
Bize bir cevap ver…
Bize bir umut ver…
Bize bir ses ver artık…
Büyüklüğünü, yüceliğini göster.
Hep isminle başlıyoruz, ismine adıyoruz yeminlerimizi, ismini her şeyin üstünde
tutanlar bile var. İsminin hakkını ver Tanrım…
Yoksa bu kokulu bataklıkta zehirlenmeden yaşamaya devam etmemiz pek
mümkün olmayacak…
Kirli Oyunlar Ülkesinin, hâlâ iyi kalmakta direnen insanları, senden bir
yanıt bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder