Hayatın karmaşalarını çekilebilir kılan bazı düşünceler, felsefe ve sanat
gibi ideolojiler ve bir takım insanlar vardır. Düşünceler iyileşmemize,
alternatif bilimler ayakta kalmamıza ve o özel insanlar var oluşumuzu
sorgulayıp kendimizi yeniden yapılandırmamıza olanak sağlarlar. Argo tabir ile “ot
gibi” yaşamaktan kurtulmuş, kendini keşfederek var etmiş, yaşam amacını ve
insanlara ışık tutmanın bir yolunu bulmuş insanları tanımak ufkumuzu
alabildiğine genişletir.
Bir insanı beğenmek ya da takdir etmek için aynı yolun yolcusu olmanız
gerekmez. Aynı işi yapmak, ortak ya da yandaş olmak da gerekmez. Türlü türlü
insanları çeşitli yönleriyle tanımak, bizi tekdüzelikten kurtarırken hiç
aklımıza gelmeyen faydalar bile sağlayabilir. Örneğin ben edebiyatla ilgilendiğim
için, başka konulara ve insanlara kendimi kapatırsam ben kaybederim.

Kendisini yakından tanımasam da, bulunduğu ortamlara yakınlığım sayesinde
pozitif enerjisini hissedebiliyor, insani yanlarını gözlemleyebiliyorum. Bir
kere, dövüş sporlarıyla gerçek anlamda uğraşanların eriştiği dinginlik,
şiddetten arınmışlık ve kendiyle barışıklığa sahip oluşuna dikkat çekmek lazım.
Dövüşe ilgi duyanların şiddet yanlısı olduğu gibi yanlış bir inanış var
insanlarımızda… Onunla konuştuğunuzda, dövüş felsefesi ve hayata bakışını
anlattığı derslerine girdiğinizde ve öğretmekte olduğu becerilere yıllarca
çalışarak sabırla ulaştığını kavradığınızda bunu daha iyi anlayabilirsiniz.
Bizde iş para için, hobi ise vakit doldurmak için yapılır nedense… Oysa Konfiçyüs
demiştir ki;
“Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış olmazsınız.”
Ertan Hoca, sevdiği işle uğraşmayı seçtiği için çalışmaktan yaka silkmeyen,
gelişim ve yeniliğe açık olan, kendisini mutlu ve doyumlu hisseden, dolayısıyla
çevresindeki insanlarla da olumlu ilişkiler kurabilen, etrafında çok sevilen ve
hayranlıkla izlenen bir insan…

Bir insan başarıya ulaştığında, ondan beklentiler de artar kıskananları
da… Oysa her başarının bir arka planı ve zorluklar zinciri vardır. Büyük bir
emek, çalışma ve iradenin sonucunda gelinmiş olan o noktaya saygı duymak
gerekir.
Ülkemizde “Jiu-Jitsu” sporunda ilkleri başarmış olan Ertan Balaban
kişiliği ve yaşam tarzı ile de örnek teşkil edenlerden.
Ben ise kendisini eşim sayesinde tanımış olup, uzaktan takip ederek
sevenlerdenim.
Geçtiğimiz yıl, sonucuna odaklanmayı hiç düşünmediğim dünya çapında bir
maçı vardı. Haftalar öncesinden itibaren taraftarlarından, hayranlarından ve
çalışma arkadaşlarından motive edici mesajlar ve destek alıyordu. Büyük bir
disiplin ve emek harcayarak hazırlandığı maçı coşku ve heyecanla karşıladı.
Herkes maçta alacağı galibiyete yoğunlaşırken, benim aklımdan geçen, onun
sonuca ve skora bağımlı olmaksızın gönüllerin daimi galibi olduğuydu. Sporun
amacı galibiyet kazanmak değilken, insanların bu yanılgıya düşerek girdiği
türlü türlü çirkin halleri de ayrıca gelişmemişlik göstergesi olarak
yorumluyorum. Yoğun duygularla bağlı olduğum futbol kulübüm için de her zaman
aynı şeyi hisseder ve söylerim. Galibiyet veya mağlubiyete bağlı değildir benim
inancım ve takım aşkım.

Eğer sadece başarıyı veya ünü yakalamış biri iseniz, zafer ya da yenilgi
bazında değerlendirilirsiniz. Ama Ertan Balaban gibi örnek bir kişilik
sergilerken insanlara sevgi, saygı ve paylaşımı da işinize kattıysanız her
zaman gönüllerin galibi olursunuz. Kendisi de ömür boyu gönüllerin galibiyetini
kazanmış bir sporcudur. Herkesin başaramadığı da işte budur.
Nice başarılara imza atması ve kendisi gibi şahane sporcular yetiştirmesi
dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder