Hormonların pençesinde yaşıyoruz. Basit, vahşi ve hür… Diğer yandan da
bastırılmış olarak ne yazık ki…
Büyük, eşsiz ve tek bir kahraman ararken ya da beklerken, aramızdaki uçurumlara
serpiştirilmiş birçok mütevazı kahramanları gözden kaçırıyor, onların cesaretini
kırmaya yelteniyor, önem arz eden işlere ön ayak olmalarını engelliyor, hatta
onları acımadan aşağılıyoruz.
Küf kokusu en çok nerede biliyor musunuz? Beyinlerde…
Hadi biraz dürüst olalım; “Ben hiç
bu konularda okumam, bir şey izlemem – hemen kanalı değiştiririm ya da gözümü
kaparım, hele ki hiç konuşmam” diyen ortaya çıksın!
Bir yanık “Ah!” sesi çıksın
istiyor kadının ağzından, erkekler. Ve mümkünse bu sesi kendi çıkarttırmış
olsun… Ama zevkle ama acı vererek… Önce zevki deniyorlar sonra da acıtmayı.
Yani önce güzellikle sonra da seve seve… Bir noktadan sonra ikisi de aynı yeri
tetikliyor zaten. Ha zevk ha acı… Erkekler bunu dürtüsel olarak çözmüş olmalı…
Şeytanın Fısıldadıkları’nda Emre Yılmaz’ın olayı yorumlayışı gayet açık;
— Bir milyon dolara benimle yatar
mısınız hanımefendi?
— Ne münasebet! Siz beni ne
sanıyorsunuz?
— Kaltak! Elli dolara bir düzerim
seni Kasımpaşa’dan bağırdığını duyarlar.
— Pis herif…! Ne zaman?
-
Entelektüel, ODTÜ mezunu adamımıza sitem ediyorum tabi.
“Ama sadece memeli yazıyı okudun!”
“Ne bekliyordun ki Berrakçım…”
“İki memeyle mi kandıracaktık senin gibi aklı
başında adamı?”
Şaşkınlıktan öleceğim! Aklıbaşındalık derken neyi kastediyordum ki… Aklı,
uçkurundan daha fazla başında olan bir erkek var mıydı ki?
Birasından bir yudum alıp gözlüklerini yerinde düzeltince ciddileşeceğini
sanmıştım…
“Berrakçım gece gece alkol almış
adama yanlış sorular soruyorsun.”
Ooo bayılıyorum deşelemeye, daha neler çıkacak bunun altından!
-
Memelerden, “Dünyayı yöneten yuvarlaklar” diye bahsediyordu Yusuf Atılgan
kitabında…
Ah evet…
“Dünyayı yöneten yuvarlaklar”ın
arasında, biraz da içinde saklanıyor, bir bütün dünyanın ta kendisi… Kadının
kalbinde…
Kadınlar nereye gideceğini bilemez bazen. Alışveriş, kuaför, sırdaş, geziler,
yoga - terapi masaj, spor salonu…
Umumi soyunma odalarında çığırından çıktıklarına şahidim…
Bütün kalkanlarını yere indirip çırılçıplak kaldıkları yerlerden biri…
Soyunmaya doymuyorlar bir türlü… Mahremin öldüğü noktada izledim ben onları… Bazen
erkek gözüyle bakmayı bile deniyorum, mesela erkek olsaydım hangisiyle yatmak
isterdim diye… Fiziğin çekiciliğinde, kalçanın sıkılığında, memenin
büyüklüğünde değilim ben - erkekler gibi. En egzotik olanına kayıyorum… Erkeklerin
de önlerinde hazır sunulana, çabucacık soyunana dirsek çevirme huyunu anladığım
nokta bu işte… Onlar açık olandan tahrik olduklarından daha fazla kuduruyorlar
gizlenen bölgeler için… En iyisi de gönlünü gizlemek onlardan.
“Baaak bende neler var!”
“E tamam, bende var. Ne olacak ki…”
Kalıplara, sınırlara, kurallara sığmıyor kadın beyni. Kadın beyni,
kalbindeki yaralarda gizlidir. Erkeklerin ise çoğu zaman uçkurunda… İşte bu
nedenle hep kopuyor kıyametler…
Harem psikolojisi. “Ben daha
güzelim, padişah benimle yatacak…”
Bütün dünyamız seks… Yine de kendisi hiç yokmuş gibi davranıp eğreti
roller yapıyoruz.
Yatakta mutsuz bir insanoğlunun gözlerinde ışıltı, parlama göremezsiniz. Kadınların
arasında ısrarla soyunan kadınların da tatmine erişemediğini, dikkat çekmenin
bir yolunu aradığını, bu toplumda erkeklerin yanında soyunamayacağı için de
hemcinslerinin yanında bunu yaptığını düşünüyorum hâlâ. Ben bile görünce bir
tuhaf oluyorum. Bazılarına gözüm kayıyor, “estetik mi” diye düşündüklerim var. Sınır
tanımayan bazıları anadan doğma yürüyor, öylesine üstüne tutturuverdiği havluları
ansızın sağa sola fırlatabiliyorlar. Sonra alandan ayrılma vakti gelince bir
sıkıntı; “İnsan içine mi çıkacağız şimdi, amaaan böyle iyiydik neyse azıcık
giyinelim bari…”
O kadar kolay olurdu ki orada hamam ortamı yaratmak, birkaç çalgı çengi, kokulu
sabunlar, tellak ile yoğurma masajı, kahve falı… Kadınların bittiği nokta… Ortalık
gırla giderdi… İçeri kazara bir erkek girse, hemen ışıldamaya başlarlar -yalandan
giyinerek!
Kadınları bastıran, aşağılayan toplum bilinci değiştirilmezse bu tablo
değişmeyecek. Kadın erkek ile mutlu; erkek de kadınla. Bu yüzden uygun partneri
bulana kadar kadınların kış uykusuna yatmasını beklemeyin. Sevilmek, sevişmek
kadının da hakkı. Çok sevişince kaşar, motor, orospu damgalarını yapıştıran
zihniyetlerinizle ağızlarınıza bir çeki düzen verin. Bir “orospuluk” varsa iki taraflı olmalı.
Kadın, bedenini dinleyerek ve memnun ederek mutlu yaşayabilir.
Onu hemcinslerinin yanında soyunmaya zorlayan hâlet-i ruhiyeyi yaratan
herkes suçlu. Belki kendisi bile…

Meme, Allah vergisi ama onu kullanmak da bir sınav. Bizim sınavımız.
Nerede açıp nerede kapayacağımıza dikkat etmek lazım sanki...
Benim herkese tavsiyem, gönlünüzce sevişin. Çünkü aksi halde daha büyük
rahatsızlıklar çıkıyor. Freud çok haklıydı, üstadım benim.
Bizim soyunma odasına bir gün ansızın erkekler tarafından bir baskın
yapılmasından çekinmiyor değilim. Kendileri gelmese de akılları orada olacak
zaten…
Sürç-ü lisan ettiysem affolsun. Ama size bir sır vereyim mi? Herkes
aslında gerçeği duymak bilmek ister. Kabullenmese bile…
Biz memeliler arasında olaylar son bulmuş değil. Yine yer yer karşımıza
çıkacak… aaa pardon gözümüzün önünden gittiği yoktu değil mi zaten… Erkeklerin
frekansıyla doğru orantılı hem de…
Bol sevişmeli geceler dileğiyle… Çünkü gece soyunan gündüz de soyunmaya pek
gerek duymaz gibi geliyor bana…
Not: “Memeler Fora” ilk yazı için; http://www.berrakinkaleminden.com/2012/07/memeler-fora.html
slm merhaba iyi akşamlar berrak; içten ve samimi yazından dolayı teşekkür derim. Tespitlerinde ve yazılarında gayet net oluşun,bakış açın güzel umarım biz insanlar bir gün medeniyet doğrultusunda içteki dışa vuramadığımız o dürtülerden kurtulup hayat'a daaiar insanlığa dair kapılar ardında yada sokak ardlarında olan yaşantılara ve kadın erkek ilişkisindeki herşeyin belkide gerçekten sexten ibaret olmadığını duygularında insanların hayatında öenmli bir yeri olduğunu insanlara anlatabiliriz.. böylesi fevkalade bir yazı dizisi için teşekkür ederim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Osman Bey, ben de öyle umuyorum.
YanıtlaSil