Sizler beni gökyüzündeki özgür, cesur ve güçlü uçuşlarımla, alımlı ve
nazlı salınışlarımla bilirsiniz. Kanatlarımın kırılabildiğini, bünyemin
yorulabildiğini, bazen korkutan bazen de takdir gören pençelerimin
yıpranabildiğini, geçirdiğim düşme tehlikelerini, sallaya çarpa sersem eden rüzgârların
etkisini bilmezsiniz. Çok özel, mağrur ve ibretlik yanı vardır bu özendiğiniz
profilin. Tıpkı kaya kartallarının zorlu var oluş mücadelesindeki gibi…
Melek görünümün dibine gizlenmiş bir kaya sertliği düşünün; sonra onun da
içine kilitlenmiş bir duygusallık denizi; içinde yarılmış kalplerden kalma
direnişin izleri; daha da içinde yalnızlıktan doğan güç ile karışık gelecek
kaygıları, çok daha içinde bir ileri bir geri götüren deneyimsizlikler, erken
büyümeden kaynaklı deformasyonlar, uçsuz bucaksız gayretlerin parça pinçik
olmuş yıkımları… Özgürlük simgesi mavinin içine ne kadar gizlenmiş olabilir
sınırlayıcı, zincirleyici, geriletici kara gölgeler?
Ah, tek başına kalınca ağırlaşır bütün yükümlülükler! Ezici, yorucu ve
yıpratıcı olanı onarmak için ayakta kalmanın, didinmenin zorluğunu kim
bilebilir? Bazı iç savaşlar vardır ki ancak sahibine görünür… Eşlik edenlere
rağmen, yollar aslında yapayalnız yürünür…
Gece olup da vücut soğuyunca nasıl ki ağrılar daha çok hissedilirse,
mabedine çekildikçe yalnızlaşır, yalnızlaştıkça durulur, duruldukça kudurur,
kudurdukça çareler yaratmaya mecbur olur yaşayanlar…
Kaya kartalları, ömrünü yarıladığında zorlu bir değişim dönemi
geçirirlermiş. Onları hayatta tutan tüm uzuvları birer birer görevden çekilmeye
başlarmış. İki seçenekleri olurmuş bu durumda… Ya ölümü kabullenmek ya da
sancılı değişim sürecine katlanıp yeniden doğmak…
Dönüşümü seçerse kuytu bir köşe bulması gerekirmiş kendine… Tek başına
uzuvlarını yenileyebilmek için. Aylarca aç kalmayı, yaşayan her şeyden
uzaklaşarak yalnızlaşmayı, canını törpüleye törpüleye geçmişi kazımayı
gerektiren bir sabır sınavına giriyorlarmış resmen. Yarayı yakmak gibi düşünün…
Üzgünüm ama daha açık anlatmak zorundayım…
Herkesin ihtişamla izlediği kudretli gagası artık işlerliğini
yitirdiğinden, onu kayalara vura vura yerinden söker kaya kartalı… Bir süre
yeni gagasının çıkmasını bekler, yani gagasız yaşar…
Yemeğinizi bulmak için kullandığınız,
kendinizi koruduğunuz bir uzvunuzu kaybedip bir süre onsuz yaşadığınızı
düşünebiliyor musunuz?
Yeni gaga çıkınca da mücadele bitmemiştir henüz. Bu sefer daha çetin bir
aşamayı atlatması gerekir. Gagasıyla pençelerini sökmeye koyulur…
Kendi başınıza, kendi kendinizden
bir parça sökebilir miydiniz?
Ve sonra yeni pençelerinin çıkmasını bekler… Çıktığında bu sefer de sıra tüylerini
yolmaya gelmiştir.
Tüylerin de çıkışı tamamlandıktan sonra yeni hayatına başlamaya hazır
hale gelir.
Kim duyar ki onun haykırışlarını bu sırada? Herkes onun yenilenmiş görünüşünün
ihtişamına saygı veya kıskançlıkla bakar…
Hiç hayatınız ortadan ikiye bölünüp
de yeniden var olmayı denemek durumunda kaldınız mı?
Kuytuya çekilip kendimi onarırken kaybettim bazı sevdiklerimi… Bir o
kadar da yeni umutlar edinmeyi öğrendim, yeni insanlara ve olaylara açtım
kendimi. Yerine konulmayacak hiç bir şey olmadığını gördüm, çetin yolları
yürümek zorunda kaldıktan sonra…
Gagamı söktüm, pençelerimi ve gün be gün yoldum tüylerimle derilerimi.
Hiç biriniz görmediniz… Hep gülümseyen resimlere bakıp başarı hikâyeleri
dinlediniz. Her filmde bir kamera arkası, her oyunda bir perde arkası yok
mudur? Ve her başarı hikâyesinin dibine kök salmış zorluklarla, ayakların
altına serilmiş engeller tarlası…
İçimden bir yeni ben çıkmaya çalışıyordu sanki… Bedenime sığmayan bir
eski ben… Çok canım yanıyordu ama kimse anlamıyordu; anlatıp da yardım istemenin
imkânı yoktu. En yakınımdan bile gizlerken korktuğum bir ölüm gerçekleşti sanki
bünyemde… Tıpkı kaya kartallarının mücadelesinde olduğu gibi…
Çevreye yaydığım sinyaller yanıltıcıydı… Ayrıldığımı zannettiler ama
ayrışıyordum aslında… Bittiğini zannetmelerine rağmen yeniden başlıyordu. Pes
ettiğime inanırken aslında ben bile bilmiyordum ne kadar yaratıcı
olabileceğimi. İnsan eski halini inceden inceden öldürüp yenisini giyinebilir
mi ruhuna?
Alışkanlık, konfor ve tanıdık olana bağlılık ile kendini var etme yolunda
özgürleşme ihtiyacı arasında sıkışıp kalmak zordur. Gel-gitli bir yaşam savaşı
dışardan göründüğü gibi değildir hiçbir zaman…
Bir kişi çok iyi anladı bu değişimi... Benden daha iyi tanımladı beni ve
kopardığım suskun fırtınaları… Her şey yerle bir olacak diye bekleyenler
yanıldı.
Kaya kartallarının değişimini kamaşmış gözlerime göstererek bir kere daha
uyanmamı sağladı. Domino etkisi böyledir ya işte… Bir uyanış, sonra bir başka
uyanış daha…
Ama görmek için kendinden uzaklaşmak gerekir… Kendini öylece bırakıp
gitmek ve hatta yok etmek…
Eski cansız ruhunu izlerken yenisini kucaklamak ürkütücü olabilir. Ama
gereklidir…
Beni bu satırların ilhamına uyandıran dosta yürekten teşekkürler…
Adı bende saklı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder