17 Haziran 2014 Salı

KAYA KARTALLARI

Sizler beni gökyüzündeki özgür, cesur ve güçlü uçuşlarımla, alımlı ve nazlı salınışlarımla bilirsiniz. Kanatlarımın kırılabildiğini, bünyemin yorulabildiğini, bazen korkutan bazen de takdir gören pençelerimin yıpranabildiğini, geçirdiğim düşme tehlikelerini, sallaya çarpa sersem eden rüzgârların etkisini bilmezsiniz. Çok özel, mağrur ve ibretlik yanı vardır bu özendiğiniz profilin. Tıpkı kaya kartallarının zorlu var oluş mücadelesindeki gibi…
Melek görünümün dibine gizlenmiş bir kaya sertliği düşünün; sonra onun da içine kilitlenmiş bir duygusallık denizi; içinde yarılmış kalplerden kalma direnişin izleri; daha da içinde yalnızlıktan doğan güç ile karışık gelecek kaygıları, çok daha içinde bir ileri bir geri götüren deneyimsizlikler, erken büyümeden kaynaklı deformasyonlar, uçsuz bucaksız gayretlerin parça pinçik olmuş yıkımları… Özgürlük simgesi mavinin içine ne kadar gizlenmiş olabilir sınırlayıcı, zincirleyici, geriletici kara gölgeler?
Ah, tek başına kalınca ağırlaşır bütün yükümlülükler! Ezici, yorucu ve yıpratıcı olanı onarmak için ayakta kalmanın, didinmenin zorluğunu kim bilebilir? Bazı iç savaşlar vardır ki ancak sahibine görünür… Eşlik edenlere rağmen, yollar aslında yapayalnız yürünür…
Gece olup da vücut soğuyunca nasıl ki ağrılar daha çok hissedilirse, mabedine çekildikçe yalnızlaşır, yalnızlaştıkça durulur, duruldukça kudurur, kudurdukça çareler yaratmaya mecbur olur yaşayanlar…
Kaya kartalları, ömrünü yarıladığında zorlu bir değişim dönemi geçirirlermiş. Onları hayatta tutan tüm uzuvları birer birer görevden çekilmeye başlarmış. İki seçenekleri olurmuş bu durumda… Ya ölümü kabullenmek ya da sancılı değişim sürecine katlanıp yeniden doğmak…
Dönüşümü seçerse kuytu bir köşe bulması gerekirmiş kendine… Tek başına uzuvlarını yenileyebilmek için. Aylarca aç kalmayı, yaşayan her şeyden uzaklaşarak yalnızlaşmayı, canını törpüleye törpüleye geçmişi kazımayı gerektiren bir sabır sınavına giriyorlarmış resmen. Yarayı yakmak gibi düşünün…
Üzgünüm ama daha açık anlatmak zorundayım…
Herkesin ihtişamla izlediği kudretli gagası artık işlerliğini yitirdiğinden, onu kayalara vura vura yerinden söker kaya kartalı… Bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler, yani gagasız yaşar…
Yemeğinizi bulmak için kullandığınız, kendinizi koruduğunuz bir uzvunuzu kaybedip bir süre onsuz yaşadığınızı düşünebiliyor musunuz?
Yeni gaga çıkınca da mücadele bitmemiştir henüz. Bu sefer daha çetin bir aşamayı atlatması gerekir. Gagasıyla pençelerini sökmeye koyulur…
Kendi başınıza, kendi kendinizden bir parça sökebilir miydiniz?
Ve sonra yeni pençelerinin çıkmasını bekler… Çıktığında bu sefer de sıra tüylerini yolmaya gelmiştir.
Tüylerin de çıkışı tamamlandıktan sonra yeni hayatına başlamaya hazır hale gelir.
Kim duyar ki onun haykırışlarını bu sırada? Herkes onun yenilenmiş görünüşünün ihtişamına saygı veya kıskançlıkla bakar…
Hiç hayatınız ortadan ikiye bölünüp de yeniden var olmayı denemek durumunda kaldınız mı?
Kuytuya çekilip kendimi onarırken kaybettim bazı sevdiklerimi… Bir o kadar da yeni umutlar edinmeyi öğrendim, yeni insanlara ve olaylara açtım kendimi. Yerine konulmayacak hiç bir şey olmadığını gördüm, çetin yolları yürümek zorunda kaldıktan sonra…
Gagamı söktüm, pençelerimi ve gün be gün yoldum tüylerimle derilerimi. Hiç biriniz görmediniz… Hep gülümseyen resimlere bakıp başarı hikâyeleri dinlediniz. Her filmde bir kamera arkası, her oyunda bir perde arkası yok mudur? Ve her başarı hikâyesinin dibine kök salmış zorluklarla, ayakların altına serilmiş engeller tarlası…
İçimden bir yeni ben çıkmaya çalışıyordu sanki… Bedenime sığmayan bir eski ben… Çok canım yanıyordu ama kimse anlamıyordu; anlatıp da yardım istemenin imkânı yoktu. En yakınımdan bile gizlerken korktuğum bir ölüm gerçekleşti sanki bünyemde… Tıpkı kaya kartallarının mücadelesinde olduğu gibi…
Çevreye yaydığım sinyaller yanıltıcıydı… Ayrıldığımı zannettiler ama ayrışıyordum aslında… Bittiğini zannetmelerine rağmen yeniden başlıyordu. Pes ettiğime inanırken aslında ben bile bilmiyordum ne kadar yaratıcı olabileceğimi. İnsan eski halini inceden inceden öldürüp yenisini giyinebilir mi ruhuna?
Alışkanlık, konfor ve tanıdık olana bağlılık ile kendini var etme yolunda özgürleşme ihtiyacı arasında sıkışıp kalmak zordur. Gel-gitli bir yaşam savaşı dışardan göründüğü gibi değildir hiçbir zaman…
Bir kişi çok iyi anladı bu değişimi... Benden daha iyi tanımladı beni ve kopardığım suskun fırtınaları… Her şey yerle bir olacak diye bekleyenler yanıldı.
Kaya kartallarının değişimini kamaşmış gözlerime göstererek bir kere daha uyanmamı sağladı. Domino etkisi böyledir ya işte… Bir uyanış, sonra bir başka uyanış daha…
Ama görmek için kendinden uzaklaşmak gerekir… Kendini öylece bırakıp gitmek ve hatta yok etmek…
Eski cansız ruhunu izlerken yenisini kucaklamak ürkütücü olabilir. Ama gereklidir…
Beni bu satırların ilhamına uyandıran dosta yürekten teşekkürler…
Adı bende saklı… 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder