İnsan hep elinde olmayanı istermiş. Avucunun içine alabildiği şeylerin
kıymetini bilemezmiş. Hayalleri olanlar fazla uyuyamaz, hedeflerine ulaşmadan
rahat edemezlermiş. Kaç kişinin hedefi mutlu ve kalabalık bir aile kurmak
olabilirdi ki? Bana bunları yıllardır söyletenler mi yoksa bir evin sıcaklığını
iş, kariyer, para ve yelken açmalara tercih edenler mi? Kiminin rutini,
diğerinin duası olabiliyor işte…
Bazen olanları daha iyi görebilmek için uzaklaşmak gerekiyor. Benim gibi
duygusunu gittiği her yere hücrelerinde taşıyan biri için bunu başarmak çok
zor…
Yine de insanın sevdikleri, adını yeterince koyamadıkları olunca, kafalar
karışıveriyor. Çok üzülürdüm kardeşim olmayışına, büyüdüğüm evin gürültü
patırtısını bastırmak için soğuk gecelerde elini tutabileceğim, yorganın
altında kalp atışlarımı paylaşabileceğim, ekmek somununu bölüşmekten
çekinmeyip, son kuruşumu faydasına harcamaktan çekinmeyeceğim bir kardeşim, dert
ortağım olmayışına kahrolurdum.
Kutlamasına gitmekten, hastalığına yetişmekten gocunmayacağım bir kan
kardeşim olsun diye kime elimi uzattıysam, adım adım uzaklaşmasına, bıçakla kesilircesine
kopuşumuza şahit olmaktan dolayı kıvranırdım.
Sonra baktım ki, hayat bir alıyorsa benden, bin tanesini onun yerine
veriyor. Aynısı olmasa da, yerini tutmasa da, teselli yerine geçmese de, kan
bağından bağımsızca ve yalnızca bana verdiği değerden ötürü uzanan elleri
sunuyor. Hâlâ ağlanmak, bu ziyafete karşı nankörlük olurdu; ayıp olurdu.
Bazen geçip gitmesine kıyamadığınız anlar oluverir de ölümsüzleştirmek için
fotoğraflayıveririz; herkes görsün isteriz. İki anne ile çocuklarının
birbirlerine uzanmış ilgi ve sevgileri izlenmeye değerdi, bir cumartesi akşamı…
Gözümü kapadığımda fotoğrafa bakmaksızın hep hatırlayacağım. Onların sevgi
çemberini aralayıp beni içeri davet edişlerini de hiçbir fotoğraf makinesi
çekemezdi zaten. Klikleyip yüreğime koydum.
Babalar belki anlar belki anlayamaz bu derinleşmiş bağlılığı, sevgiyi ve
sevimliliği… Ama anneler onlara mutlaka bir yolunu bulup gösterecektir.
Bu fotoğrafa bakıp da görebildiklerimiz çok şeyler anlatır…
Fedakâr ve genç bir anne, dünyanın en güzel kadınıdır. Bedeninde veya
kucağında taşıdığı sadece bir çocuk değildir. Koca bir geçmiş, yaşayan bir
yuva, umutlu bir gelecek, bir bağlılık evrenidir.
Dişi kuş, her daim seksidir. Erkek bunu görmeyi bilemezse kör olmuş,
yalnızlaşmış, eksilmiş, körelmiştir. Dünyanın en güzel anneleri, bu
resimdekilerdir.
Dünyanın en güzel kadınları, annelerdir.
Yuvayı sahiplenen her kimse, en büyük, en büyümüş odur.
Bir kadının ailesini yaşatmak için bedeninde taşıdığı herhangi bir yara,
iz ya da yıpranmışlık onu en güzelleştiren şeylerdir (şiddetle gelenler değil
tabi…)
Hiç bozulmamış, yıpranmamış bir ten, bir kalp hiç yaşamamıştır ki…
Ne şanslıyım ki böyle özel kadınlarla bir hafta sonu geçirebilmişim;
sevgilerini, saygılarını beraberliklerini kazanabilmişim. Onlardan
öğrendiklerim de cabası…
Büyük bir film mi izlemek istiyorsunuz? Bir annenin yavrusuna olan
sevgisini hayata geçirişini deneyimleyin. Onlara katılıp bu sevgiyi
paylaştıkça, izlenmeye değer başka bir şey bulamayacaksınız.
Bir başka film daha mı izlemek istiyorsunuz? Bir teyzenin küçük bir
çocuğa uzattığı ellerin güzelliğine kapılıp gidin. Çocuk büyüdüğünde teyzenin
ona arka çıkışını izleyin, kendi çocuğundan ayırmayışını gözlemleyin.
Hem dünyanın en güzel duygusunu izlersiniz hem de bir kadının en büyük
acısını…
Ama bu satırlarla bitirmek, güzelim annelere haksızlık olacak gibi.
Hadi yine iyi taraflarından bakalım,
Dünyanın en büyük keşifleri, en can alıcı acılar sırasında yapılmıştır. Size
ait olanın haksızca sizden çalınmasının verdiği acı da buna dâhil.
Sevginin, kalıplara sokulamayan bir duygu olduğunu anlayışım böyle
acılara rast gelir.
Anneler, teyzeler, kadınlar ama yanlış ama doğru kararlarla dünyaya iz bıraktıklarının
farkında değildir.
İyi veya kötü bir iz bırakabileceğinizi bilseydiniz hangisini seçerdiniz?
-
Adını yeterince koyamamışım meğer bu güzel annelerin. Kalplerini,
kapılarını, duygularını bana açışlarını görememişim yeterince. Şimdi biliyorum
ki, ne zaman bir özlem içinde olsam, gidip sarılabileceğim dört güzel insan
var.
Hayat her eksikliğinize karşılık, böyle bir zenginlik veriyormuş meğer.
Ne büyük şans…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder