Daha dün gözlerimin içine baka baka yalanlar söyledi, çürük sistemin pas
tutmuş maşası, ebedi kölesi ve sıfatlar için kendini şeytana satmış insan
kılıklı bir şaklaban. Metro seksüel, entel ve aydın görünümlü bir şaklaban.
İnsan demeye zaten dilim varmıyor, insanlıktan çıkalı çok olmuş… Paraya, pula,
hesaba, ranta teslim olmuş bir zavallı…
Benim ederimi zaten ölçemezdin ki, bu yoldan çıkmış halinle… Tabi ki
gözlerini kaçıracak; diline doladığın hileleri söyleyecek cesareti bile
bulamayacaktın. Bense saf ve yürekli halimle o kadar güçlüydüm ki karşında… Alt
üst oldun, sessizliğin kem küm ile birleşen yalanlara, kıvırmalara dönüştü de
beni önemsemiyor havalarına girdin. Gün gelecek bu hallerini yedirmeme gerek
kalmadan sen yalanacaksın karşımda…
Cüzdanı şişkin, cv si kabarık, kariyeri tavan yapmış birisi nasıl olur da
saygıdan bihaber, yiğitlikten yoksun, yol yordam bilme gibi becerilerden bu
kadar uzak olup da o noktaya gelebilir? Hangi primlerle o noktaya yükseldin de
adam zannettin kendini! Sana değil seni oraya getirenlere gürlemek lazım
esasında…
Verin ondan sonra bin dolarları kişisel gelişim, iletişim seminerlerine,
şirket eğitimlerine… Eze eze bir yere gelmiş beyaz yakalılar sizi, yatacak
yeriniz yok!
Bu sefer dibe vurmadım. Sahip olduklarımla ayakta kalmayı öğreniyorum
kimi tokatları yiye yiye. Ama bir şaşkınlık, isyan ve kabullenemezlik var ki
yüreğimde… Para ve güç kimlerin ellerinde? BÜYÜK BÜYÜK binaların tepesine
çöreklenmiş KÜÇÜK KÜÇÜK adamların ellerinde…
Bir diğer yanda emektar bir sanatçı için, genç bir insanın tertemiz
kalbinden çıkan yardım haykırışları… Bir el uzatılması gereken o kadar fazla
değerimiz, değerlimiz varken, paranın oluk oluk nerelere aktığı belli değil… Ömrünü
sanata adamış, yüreğinin götürdüğü yoldan gitmiş, duyarlılığından gelen
üzüntülerle hastalıklara yakalanmış ama yine de teslim olmamış, bin bir emekle
hayata tutunmuş, ayaklar altında ezilmeye terk edilmiş bu kaçıncı sanatçı…
Batsın bu sistem o zaman!
Temizlemeye nerden başlarız bilmiyorum ama değiştirmeye kendimizden
başlayabileceğimize adım gibi eminim.
Önce sevgi tomurcuklarıyla bağlanırız birbirimize, sonra yeşil yollar
açarız gönüller arası, bir de bakmışız ki kalpler bir olmuş. İşte gri binalar
yıkılır o zaman… Takım elbiseli uşaklar da işe yaramaz hale gelir. Önce aç
bırakıp sonra karın doyurması sonucunda minnet görmeyi; önünde eğilinmesini
bekleyen sahtekârlara geçit yok…
Değerli sanatçı Orhan Aksoy’a sevgimizi, yardım elimizi uzatacağız, onun
ömrünü uzatacağız. Hak ettiği değeri görmesi, sanatını icra ederek dünyamızı
güzelleştirmesi için imkânlar gözden geçirilmeli… Sanatın ve sevginin
aydınlığından karanlık çağlara dönüşümüz amaçlanıyorken, aksine hayat vereceğiz
mütevazı duruşlu hazinelerimize…
(detaylı bilgi için: https://www.facebook.com/ongun.ulker,
https://www.facebook.com/berrakbuduncerisen)
Bir sevgi günü kutlaması mı yapacaksınız? Tuzaklara kapılıp
gitmemişsinizdir umarım. Rengârenk vitrinlerin, sözde indirimlerin, insanın en
değerli duygularını parasal amaçlarına alet etmişlerin oyununa gelmeyeceksiniz
umarım. Sevgi bir tek günde kutlanacak kadar geçiştirilecek bir duygu değil... Kalıplara sokulacak, fiyatlarla ölçülecek bir yanı da yok. Aklınızı,
hayalinizi, idrakinizi zorlamak isterim.
Gerçek bir sevgi yaşamak istiyorsanız, ne hediye bekleyin ne kutlama.
Güvendiğiniz bir hayır kurumuna yatırıverin, hani o yüzde bilmem kaç indirimle
bile esas değerinin üstünde size satılmaya çalışılan süslü püslü oyuncaklar
için ayırdığınız parayı. Sıradan gündekinin iki katına çıkmış fix menülerden
uzaklaşın da bir ihtiyaç sahibine yönelin. Hem evrenin dengesine hizmet
edersiniz, hem dua alırsınız hem de bu üç kâğıtçıların düzenini beslememiş
olursunuz.
İki uçta iki farklı manzara… Bir yanda şişirilmiş balonlarla bombaların
arasında insan hayatını tiye alarak kabaran büyük patronlar; diğer yanda gittikçe
cılızlaşan hayata tutunma çabaları…
Daha yapacak çok işimiz var.
Sevgililer gününüz kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder