30 Nisan 2014 Çarşamba

ÇOKLU ORGAZM YETENEĞİ

Dünyaya çile çekmeye gelmişiz sanki, zevk de neymiş? Haz veren her şey kirli maskelerle kirli perdeler ardında bastırılmaya çalışılırken, bir şeyi unutmuşlar. Her ne kadar onu da bastırdılarsa da, hâlâ gün gibi ortada olan bir gerçek var: KADIN BEDENİ…
Kadının salt bedenden ibaret olduğunu zannedenler çoğu zaman erkek beyinleri… Artık kadınların da ta şurasına kadar geldi. İtelenmenin ve ötelenmenin her türlüsüne maruz kalması yetmemiş, her şeyin faturası KADIN BEDENİne kesilmiştir nedense…
Kadın bedeni, ne büyük işkenceler, ne uçsuz bucaksız acılar, hikâyeler barındırır.
Bir gezegen düşünün öyle yaratıklarla dolu ki; suçu ve suçluyu yaratan da kadın, suça teşvik eden de, suça neden olan da, suç aracının ta kendisi de… Bu işte manidar bir terslik yok mu sizce?
Mesela Tanrı dünya hayatını haremlik - selamlık ayırmış olsaydı gerçekten, bu iki cins hiç birlikte yaşamasa neler olurdu? Eril ya da dişil olmanın bir anlamı kalır mıydı?
Kadın bedenini bir DELİKten ibaret gören karşı cins efendileri, bu işi baştan yanlış tutmuşlar…
Bu bir zevk meselesi olsaydı, belki sadece kadın tehlikede olurdu. Ama bu bir hastalık haline gelmiş olmalı ki; kadın yerine erkek, çocuk, bebek, hayvan ve hatta delikli birtakım nesneler bile tahrike neden olabiliyor. Vahametin tam olarak nerede olduğunu çözmeli artık birileri… Psikiyatr mı olur, nörolog mu olur bilemem ama birileri bu işe el atmalı artık…
Tanrı bir yerde hata yapmış olmalı… Soyun devamı için yarattığı “çekici beden”, tam olarak algılanamadı, hale yola giremedi bir türlü… Gelen vuruyor giden sövüyor, bir gel-git meselesinden ötede görülemiyor. O zaman diyorum ki, sadece bir delikten ibaret cansız bir nesne yaratılsaydı, erkeklere de “bununla işinizi görün” denilseydi. Sen sağ ben selamet. Koskoca bir türün insanları acı çekmemiş olurdu be…
KADIN BEDENİ, ruh, akıl ve becerilerle birbirine geçerek yaratılmıştır oysa. Ruhu duygularını şekillendirir, aklı seçimlerini dengeler, becerileri ise estetik ve düzen getirir bulunduğu yere…
Kadın, erkekler gibi sadece bedeniyle sevişemez mesela… Mekanik, kimliksiz, sevgisiz, tanımsız bir “sıvı alışverişi” kadın için anlam ifade etmez…
Kadın sevmeden sevişemez. Bir birleşme yaşasa bile, bu asla bir sevişme değildir. Kadın aklının aldığı erkeğe önce yüreğini; yanlış olsa bile hayatının tüm köşelerini açar ve en sonunda da vajinasını…
Kadın sevdasına eker tüm emeklerini, toprağına diker inandığı tohumları, bir sevgi pırıltısı için seferber eder tüm dünyasını…
Kadın, onun içine girmesini bilene öyle zengindir ki… Ama sadece vajinasına girmekten bahsetmiyoruz kaba tabirle…
Kadın, göründüğü kadar olsaydı çok “sığ” olurdu elbette… O öylesine engindir ki… Köküne kadar gitmek istemeniz; soyadınızı, ecdadınızı, tarzınızı, kuralınızı, ağırlığınızı sonuna kadar kadının üstüne üstüne dayatmanız bu yüzden…
Onun en çok ilgi çeken yerleri dışındaki meziyetlerini görmediniz mi, acısı çığlıklarına sığmaz. Kendini var etme, gösterme çırpınışı, “dırdır” tabir edilir ne yazık ki, o sevilmek istiyordur, öyle açtır susamıştır sevgiye…
Gelelim kadının arızalarına… Karman çorman bir bünye, yığınla beklenti ve koştukça yetişemediği bir maraton… Ne yapsın? Kan - revan, giriş – çıkış, atış - tutuş bitmiyor ki… İçinde neler oluyor, bir şeyler kımıldıyor ve yer değiştiriyor, kendisi de neyi nereye koyacağını bilmiyor çoğu zaman…
Esnek, affedici, yumuşak ve kavisli bir yapı var onun doğasında… Bulmaca misali, çözmesini bilene…
Ne yazık ki cinsel işlevi bir araç olmuş geziyor ortalık yerlerde, oysa mahrem bir hazine gibi korunmalı değerlenmeli… Onun dölyatağında bir insanoğlunun dünyaya gelişi gizli. Islak, kaygan, derin bir VAZİFE, çok ağır bir yük değil mi?
Kadın hiçbir zaman “kıt” olmadı, olamaz. Kadın demek, ÇOK demek, BOL demek. Saçının tellerinden vücudun kıvrımlarına, ta yüreğinin derinliklerine kadar keşfedilmeli, keşfettikçe zenginleşileceği de bilinmeli…
Kadın, “beş dakikalık bir deneyim” olmamıştır, olamaz. Kendini çabuk sunduğunu düşünenler ölesiye yanılmıştır. Çünkü kendisi mal değildir, bir insandır. Kadının çokluğu yaratan olduğunun unutulduğu noktada şunu hatırlamakta fayda var: Ona verdiğinizi büyütür, vermediğinizi siz kaybetmişsinizdir zaten.
Kadının ÇOKları çoktur. Onu sadece cinsel bir obje olarak görenler bile, erkeğine dokunurken çoğalışı karşısında ezilebilirler. Kadınlar, erkeklerden farklı olarak bir ilişkide birden fazla orgazma ulaşabilirler… Buna tıp dilinde çoklu orgazm denir. Bu mucizevî bir şey olsa gerek… Senin bir verişine karşılık belki onlarcası… Sen bir veriyorsun o çoğaltıyor… Zenginlik bu olmalı… Buna rağmen orgazma ulaşmadan cinsel hayatını sürdüren kadınlarla geçirilmiş zamanlara yazık değil mi?
Cinsel birleşme ne zaman tamamlanır? Kadın mutlu olduğu, doyduğu zaman… Kadın ne zaman mutlu olur; severken sevildiği zaman…
Kadın bir felsefedir, öğrenmesi bir ömür sürse de değer… Dizi dizi deneyimlediğiniz kadınları kenara ayırıp yenilerinin peşinde avlanmanız bu yüzden. Oysa bir kadın, bir ömürlüktür.
Hayat da böyledir, siz ne verirseniz karşılığında kat be kat fazlasını  geri verir. Kadınları mutlu etmek lazım, ezmek değil. Haklarına, ırzlarına, zevklerine, kimliklerine, becerilerine ambargo koymakla nereye varılabilir ki?
Anlamayanlar için basitleştirilmiş formül:
Annenize yapılmasını istemediğiniz hiçbir şeyi başka bir kadına yapmayın.
Ve kadınlar da el üstünde tutulduklarında asla tepeden bakmamalı. İşte hanımefendilik, incelik, estetik en çok orada devreye giriyor. Kadın kadınlığını bilmeli…
Feminizm eksiktir, maskülizm de eksiktir.
Sağlıklı olan kadın ile erkeğin bir arada olması…
Kadın çoklu yeteneklerini kullanamadıysa suçu erkeğe atıp arkasını dönmesin asla… Öğretsin erkeğine, zaten bütün bir dünyayı eğitmiyor mu? Neden kendi mutluluğu, zevki ve doyumu için de bir ders ayırmasın ki?
Kadının zenginliği vurmuştur bakışına, görüşüne, dalga geçtikleri elinin hamuruna, ayağına, bacağına - daha çok da bacak arasına, iki göğsü arasına saklanıvermiş ve unutulmuş yüreğine…
Kadın her daim güzeldir, görmesini bilene…

Not: Değerli eseriyle katkıda bulunan Bahadır Uysal’a teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder