Dünyaya çile çekmeye gelmişiz sanki, zevk de neymiş? Haz veren her şey
kirli maskelerle kirli perdeler ardında bastırılmaya çalışılırken, bir şeyi
unutmuşlar. Her ne kadar onu da bastırdılarsa da, hâlâ gün gibi ortada olan bir
gerçek var: KADIN BEDENİ…
Kadının salt bedenden ibaret olduğunu zannedenler çoğu zaman erkek beyinleri… Artık
kadınların da ta şurasına kadar geldi. İtelenmenin ve ötelenmenin her türlüsüne
maruz kalması yetmemiş, her şeyin faturası KADIN BEDENİne kesilmiştir nedense…
Kadın bedeni, ne büyük işkenceler, ne uçsuz bucaksız acılar, hikâyeler
barındırır.
Bir gezegen düşünün öyle yaratıklarla dolu ki; suçu ve suçluyu yaratan da
kadın, suça teşvik eden de, suça neden olan da, suç aracının ta kendisi de… Bu
işte manidar bir terslik yok mu sizce?
Mesela Tanrı dünya hayatını haremlik - selamlık ayırmış olsaydı
gerçekten, bu iki cins hiç birlikte yaşamasa neler olurdu? Eril ya da dişil
olmanın bir anlamı kalır mıydı?
Bu bir zevk meselesi olsaydı, belki sadece kadın tehlikede olurdu. Ama bu
bir hastalık haline gelmiş olmalı ki; kadın yerine erkek, çocuk, bebek, hayvan
ve hatta delikli birtakım nesneler bile tahrike neden olabiliyor. Vahametin tam
olarak nerede olduğunu çözmeli artık birileri… Psikiyatr mı olur, nörolog mu
olur bilemem ama birileri bu işe el atmalı artık…
Tanrı bir yerde hata yapmış olmalı… Soyun devamı için yarattığı “çekici beden”, tam olarak algılanamadı,
hale yola giremedi bir türlü… Gelen vuruyor giden sövüyor, bir gel-git
meselesinden ötede görülemiyor. O zaman diyorum ki, sadece bir delikten ibaret
cansız bir nesne yaratılsaydı, erkeklere de “bununla işinizi görün” denilseydi.
Sen sağ ben selamet. Koskoca bir türün insanları acı çekmemiş olurdu be…
KADIN BEDENİ, ruh, akıl ve becerilerle birbirine geçerek yaratılmıştır
oysa. Ruhu duygularını şekillendirir, aklı seçimlerini dengeler, becerileri ise
estetik ve düzen getirir bulunduğu yere…
Kadın, erkekler gibi sadece bedeniyle sevişemez mesela… Mekanik,
kimliksiz, sevgisiz, tanımsız bir “sıvı
alışverişi” kadın için anlam ifade etmez…
Kadın sevmeden sevişemez. Bir birleşme yaşasa bile, bu asla bir sevişme
değildir. Kadın aklının aldığı erkeğe önce yüreğini; yanlış olsa bile hayatının
tüm köşelerini açar ve en sonunda da vajinasını…
Kadın sevdasına eker tüm emeklerini, toprağına diker inandığı tohumları,
bir sevgi pırıltısı için seferber eder tüm dünyasını…
Kadın, onun içine girmesini bilene öyle zengindir ki… Ama sadece vajinasına
girmekten bahsetmiyoruz kaba tabirle…
Kadın, göründüğü kadar olsaydı çok “sığ” olurdu elbette… O öylesine
engindir ki… Köküne kadar gitmek istemeniz; soyadınızı, ecdadınızı, tarzınızı,
kuralınızı, ağırlığınızı sonuna kadar kadının üstüne üstüne dayatmanız bu
yüzden…
Onun en çok ilgi çeken yerleri dışındaki meziyetlerini görmediniz mi,
acısı çığlıklarına sığmaz. Kendini var etme, gösterme çırpınışı, “dırdır” tabir edilir ne yazık ki, o
sevilmek istiyordur, öyle açtır susamıştır sevgiye…

Esnek, affedici, yumuşak ve kavisli bir yapı var onun doğasında… Bulmaca
misali, çözmesini bilene…
Ne yazık ki cinsel işlevi bir araç olmuş geziyor ortalık yerlerde, oysa
mahrem bir hazine gibi korunmalı değerlenmeli… Onun dölyatağında bir
insanoğlunun dünyaya gelişi gizli. Islak, kaygan, derin bir VAZİFE, çok ağır
bir yük değil mi?
Kadın hiçbir zaman “kıt” olmadı, olamaz. Kadın demek, ÇOK demek, BOL
demek. Saçının tellerinden vücudun kıvrımlarına, ta yüreğinin derinliklerine
kadar keşfedilmeli, keşfettikçe zenginleşileceği de bilinmeli…
Kadın, “beş dakikalık bir deneyim”
olmamıştır, olamaz. Kendini çabuk sunduğunu düşünenler ölesiye yanılmıştır. Çünkü
kendisi mal değildir, bir insandır. Kadının çokluğu yaratan olduğunun unutulduğu
noktada şunu hatırlamakta fayda var: Ona verdiğinizi büyütür, vermediğinizi siz
kaybetmişsinizdir zaten.
Kadının ÇOKları çoktur. Onu sadece cinsel bir obje olarak görenler bile,
erkeğine dokunurken çoğalışı karşısında ezilebilirler. Kadınlar, erkeklerden
farklı olarak bir ilişkide birden fazla orgazma ulaşabilirler… Buna tıp dilinde
çoklu orgazm denir. Bu mucizevî bir şey olsa gerek… Senin bir verişine karşılık
belki onlarcası… Sen bir veriyorsun o çoğaltıyor… Zenginlik bu olmalı… Buna
rağmen orgazma ulaşmadan cinsel hayatını sürdüren kadınlarla geçirilmiş
zamanlara yazık değil mi?

Kadın bir felsefedir, öğrenmesi bir ömür sürse de değer… Dizi dizi
deneyimlediğiniz kadınları kenara ayırıp yenilerinin peşinde avlanmanız bu
yüzden. Oysa bir kadın, bir ömürlüktür.
Hayat da böyledir, siz ne verirseniz karşılığında kat be kat fazlasını geri verir.
Kadınları mutlu etmek lazım, ezmek değil. Haklarına, ırzlarına, zevklerine,
kimliklerine, becerilerine ambargo koymakla nereye varılabilir ki?
Anlamayanlar için basitleştirilmiş formül:
Annenize yapılmasını istemediğiniz
hiçbir şeyi başka bir kadına yapmayın.
Ve kadınlar da el üstünde tutulduklarında asla tepeden bakmamalı. İşte
hanımefendilik, incelik, estetik en çok orada devreye giriyor. Kadın
kadınlığını bilmeli…
Feminizm eksiktir, maskülizm de eksiktir.
Sağlıklı olan kadın ile erkeğin bir arada olması…

Kadının zenginliği vurmuştur bakışına, görüşüne, dalga geçtikleri elinin
hamuruna, ayağına, bacağına - daha çok da bacak arasına, iki göğsü arasına
saklanıvermiş ve unutulmuş yüreğine…
Kadın her daim güzeldir, görmesini bilene…
Not: Değerli eseriyle katkıda
bulunan Bahadır Uysal’a teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder