21 Ocak 2014 Salı

KANGURU ANNELER

Doğurduğu YAVRUYU koruyup kolladıklarını, sarıp sarmaladıklarını, sevip okşadıklarını biliriz de; aklına, fikrine, duygusuyla duyarlılığına katkıda bulunduklarını nadiren görürüz ANNELERİN. Eleştirdiklerini biliriz de geliştirdiklerini kesinkes söyleyemeyiz. Kaşına gözüne kurban olabileceklerine eminiz de, kaşıyla gözünün arka planında kalan - belki de en önemli olan- organı besleyeceklerine garanti veremeyiz. Anneler bazen unutur, gözden kaçırır ya da önemsemez ama en büyük yatırımı çocuklarının bilgisine, hayatı öğrenme isteğine, insani duygularına yapmanın unutulacak yanı yoktur…

Anneler karnında taşır, sırtında taşır, başının üstüne taç eder de taşır. Bazen de tepesine çıkarmıştır, yine de taşır. Taşımak, yüklenmek, sırtlanmak ve hatta üstlenmek kadınların kaderinde vardır.
Kanguruların göbeklerinde kocaman cepleri vardır, annelerinse görünmez cepleri… Çocuklarının sığınacak yegâne yeri…
Anneler, karınları çatlaya çatlaya, acıya acıya içlerinde taşırlar bebeklerini. Kadınsal zevkleri ve çekiciliklerinden nasıl da fedakârlık ederler. Kanaya kanaya doğururlar. Yırtılırlar, yıpranırlar, sarkarlar, eğilip bükülürler ama vazgeçmezler anne olmaktan. Yavruya kucak açmaktan… Sorumluluklarından…
En güzeli, gün gelip de kendisine saygı duyacak bir bireye göstermektir bu özveriyi… Yavruları sevmek kadar geliştirmek de gerekli… Gün gelip annesini de el üstünde tutması hep yetiştirmeye bağlı…
Annelerin acıdığına, yaralandığına değsin bari… Çocuklar büyüyünce sevsin anneyi, babayı, kardeşleri, insanı, doğayı ve toprağını… Çocukların beyinlerini geliştirmeli…
Onlara bilgiler, beceriler, hobiler, renkli dünyalar tanıtmalı… Ceplerin içine dolduracaksak bunları doldurmalı… Çalışmayı öğrenirse kazanmayı, araştırmaya alışırsa kendini geliştirmeyi, insanları ve doğayı sevmeyi öğrenirse kendini mutlu etmeyi bilecektir… Yavruya sevgiyle beraber bilim, sanat, estetik, kültür ve erdemler ceplerden dolup taşmalı.
Kanguru annelerle bu yıl Tüyap’ta tanıştım ilk defa… Zaten çokça düşünüp durduğum çocukları bir kere daha düşündüm onların sayesinde. Anneliği, anneleri, annesizliği tekrar sorguladım.
Yüzlerinde çok az makyaj ama kocaman gülümsemelerle görmeye geldiler beni. Gözlerim kamaştı… Doğal ve rahat edebilecekleri giysiler içindeydiler. Konforlu spor ayakkabılarına takıldım, tabi kitap fuarını boydan boya arşınlayacaklardı… Döndüm de ayağımdaki topuklu siyah ayakkabıların yapaylığına acıdım. Ayağımdan fırlatıp çıplak adımlarla onların peşine takılmak geldi içimden. Yapamadım…
Özeleştirimi her daim yaparım, hiç kaçmaz…
İçini kitaplarla dolduracakları sırt çantalarını kolay taşıyabilmek için karınlarına asmışlardı. İçinde neler biriktiğini görebilmek, yerleştirmek, eksikleri tespit etmek için çok mantıklı bir çözüm. Ama daha çok da şirindi bu görüntü… “Evde çocuklar kitap bekliyor” dediler… Ben işte orada hayranlık kelimesinin anlamını yeniden buldum. Hayran oldum…
Tersten ön tarafa astıkları çantalarla kanguru annelerdi onlar… Evde çocukları yiyecek gibi kitap bekleyen. Kitap kurtları olmuştu henüz ilköğretime başlamış bu çocuklar. Kitapla, sevgiyle, özveriyle büyümüşlerdi… Bizler küçükken evde hep abur cubur getirmesini beklerdik büyüklerimizden. O zamanlar az bulunuyordu belki de… Şimdi de kitaplar mı az bulunuyor yoksa? Yooo hayır, kitabı alanlar az bulunuyor…
Evde heyecanla kitap bekleyen çocuk ne demektir bilir misiniz? Az yenip çok yetiştirilmiş, hayata karşı iştahı kalıcı faydalardan yana kabartılmaya çalışılmış, aklına yatırım yapılmış nadide ve özel bireylerdir… Bir de büyüdüklerinde düşünemiyorum bile… Ülkenin tüm çocukları evlerinde sabırla, saygıyla ve ilgiyle kitap bekleyebilse keşke…
Şimdi esas üzüldüğüm şey, kanguru annelerin o haliyle bir fotoğraf almamış olmamız. Tabiî ki biz kadınlar objektife poz vereceksek bir çekidüzen veririz kendimize. Anneler de öyle yapmışlardı. Saçlar arkaya atılır, üst baş düzeltilip “normal” hale getirilir. Oysa en doğal, en güzel halleriydi o kanguru görüntüsü…
Çocuklarını değil, onların geleceğini karınlarında taşıyorlardı… Neyse ki, şanslıyım ki fedakâr karınlarını, çantaları yüklenmiş halleriyle görebildim. Ne emek, ne yürek, ne sevgi onlardaki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder