Kan kırmızı damlalar yağsa üzerime, bu kadar korkmazdım belki de… İnsanın
en büyük düşmanı içindeymiş gerçekten. Şu hayatta hiç bir şeyden korkmadım,
kendi yapabileceklerimden korktuğum kadar. Gözü kara, vizyonu geniş, yüreği
derin, aklı dolu, dili kemiksiz olmak ne zormuş meğer… Bıçak kesikleri
acıtamazdı etimi, beynimin ürettiklerinin kalbimi acıttığı kadar…
Ben bir ara öleceğime sahiden de inanmıştım... Bunu kendime nasıl reva
görmüşüm, layığımı nasıl erken gidişlerle birleştirmişim bilemiyorum… Hani
insanın içinde farklı karakterler kavga eder ya; her biri ayrı bir yanımı
çekiştiren binlerce kadın savaşıp durur içimde çoğu zaman. Bazen daha yoğunlaşır
bu his; beni ölüme yaklaştırır. Kendime kıymaktan korkmam, canıma acımam
insanlara acıdığım kadar… Ne nalet bir bakış açısıdır bu hayata…
Herkes gitti Mersine ben gittim tersine… Gözümün önünde farklı bir dünya,
başımın içinde daha değişik bir dünya, ruhumda kıpırdanıp duran bambaşka
kadınlar… Binlerce tilki beynimde, hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmiyor…
Bir an, karşımdakiyle dönüyor dünya, başım ayrı dönüyor, ayaklarım başka
yere gitmek istiyor. Sıkı sıkıya zincirlendiğim hayal ürünü bir aşk damlacığına
inat, koşmak istiyor ayaklarım özgürlüğe doğru… Yoruluyorum haliyle, kendi
kendimi farklı yanlara çekiştirmekten…
Uzun lafın kısası yok bende, uzun uzun destanlar geceler boyu, gündüzlere
uzanan, vakitleri birbirine harmanlayan ve beni her birine birer parça
mühürleyen. Ben en çok bende kayboluyorum ve ben bile kendimi bulamıyorum o
zaman…
Alkol, damarlarında gezinmeden gevşemiş, dağılmış ve dağıtmış birini mi
arıyorsunuz? İşte ben buradayım. Beklerim…
Bünyemde yoğun bir su enerjisi barındırdığımı öğrendiğimden beri,
dikkatle izliyorum kendimi… Su şeklini alır ya girdiği kabın, ben yaşadığım her
şeyin şeklini alıveriyorum gerçekten de. Ama kap bir yerden kırılacak olup da
su sızmaya kalkarsa, akıp gidiyorum su yatağının oluştuğu yol boyunca…
Duygusal barajlar yapmakta usta sayılmam. Suyun akışını durdurmanın
yararı olmadığına inandığımdan sanırım. Siz istediğiniz kadar kesin önünü;
kokusu, havası, bilemedin enerjisi akmaya devam eder suyun…
O yüzden hep “hayatı akışına bırak”
derler…
Akışına bırakmadığım, inatla direttiğim, dokunamazsam öleceğimi
zannettiğim insanlar oluyor. Eksik kalma çekincesiyle yapışırcasına inandığım
fikirler, hedefler ya da insanlar oluyor… Uzanmaya çalıştıkça daha çok
koptuklarını izlerken ölüyorum…
Büyük bir sanatçı oluyorum belki ama mutsuz olmaya değer mi gerçek bir
sanatçı olmak?
Kesikler dikişle veya zamanla kapanır… İzi kalır belli ya da belirsiz ama
illaki bir şeyler öğretir… Züğürt tesellisi midir bu? Hayır, hayatın ta
kendisi…
Bedenimden değişim dalgaları geçerken, korktuğuma adaptasyon çabalarıyla
yamulurken, elektrik çarparcasına acıyarak ses çıkarmadan haykırırken,
iyileşeceğimi hiç düşünmemiştim. Güçlenmiş olmayı insan hissediyor hissetmesine
ama fırtına dindikten sonra…
Ben hiç dinmeyeceğini, geminin alabora olacağını, kopkoyu gece laciverdinde
seve seve boğulacağımı ve genç bir ceset olacağımı zannetmiştim. “Lacivert yasak sana” dedi hayal meyal
hatırladığım renk perisi… Nasıl bir ipucu bu? Yeterince bilmecem yokmuş gibi
bir de en sevdiğim renkten nasıl vazgeçeceğimi mi düşüneceğim? Aşktan,
tutkudan, inattan vazgeçmeye direndiğim gibi…
Birinci kesik, ilk uyarı zili gibiydi… Bir umutla karışık ilk sallantı… Belki
olmaz, belki bitmez, belki de yeni bir kapı açılır diye umduğum ama bir o kadar
da kahrolduğum; ince, yüzeysel, zarif çizik parçasıydı kalbimin dokusunda… Çok
acıtmıyordu ama derinleşecek olanın haz mı acı mı olacağını da asla belli
etmiyordu zaman…
Gelgelelim ikinci kesikle birlikte tüm gerçekler uygulamaya girdi.
Kulaklarımı tıkadım, gözlerimi kapadım, nefesimi tutup bekledim korkudan tir
tir titreyerek… Bayılır gibi olsam da gözlerimi açıp kendime geldiğimde
fırtınanın öldürmediğini gördüm. Hayret ve dehşetle…
Bir acı, öldürmüyorsa gerçekten bir acı mıdır?
Zor sorular devam edecek ve ben çözüm labirentlerinde çıplak ayak, çıplak
yürek dolanmaya devam edeceğim. Işıksız ve ümitsiz de olsa. Karanlıktan
aydınlığa gidişin çareleri üzerinde uzmanlaştıkça doymayacağım galiba…
Üçüncü bir kesik olacak mı?
Bilmiyorum…
Ama olsa bile artık korku, cesarete yenik düştü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder