14 Haziran 2014 Cumartesi

İKİNCİ KESİK

Kan kırmızı damlalar yağsa üzerime, bu kadar korkmazdım belki de… İnsanın en büyük düşmanı içindeymiş gerçekten. Şu hayatta hiç bir şeyden korkmadım, kendi yapabileceklerimden korktuğum kadar. Gözü kara, vizyonu geniş, yüreği derin, aklı dolu, dili kemiksiz olmak ne zormuş meğer… Bıçak kesikleri acıtamazdı etimi, beynimin ürettiklerinin kalbimi acıttığı kadar…
Ben bir ara öleceğime sahiden de inanmıştım... Bunu kendime nasıl reva görmüşüm, layığımı nasıl erken gidişlerle birleştirmişim bilemiyorum… Hani insanın içinde farklı karakterler kavga eder ya; her biri ayrı bir yanımı çekiştiren binlerce kadın savaşıp durur içimde çoğu zaman. Bazen daha yoğunlaşır bu his; beni ölüme yaklaştırır. Kendime kıymaktan korkmam, canıma acımam insanlara acıdığım kadar… Ne nalet bir bakış açısıdır bu hayata…
Herkes gitti Mersine ben gittim tersine… Gözümün önünde farklı bir dünya, başımın içinde daha değişik bir dünya, ruhumda kıpırdanıp duran bambaşka kadınlar… Binlerce tilki beynimde, hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmiyor…
Bir an, karşımdakiyle dönüyor dünya, başım ayrı dönüyor, ayaklarım başka yere gitmek istiyor. Sıkı sıkıya zincirlendiğim hayal ürünü bir aşk damlacığına inat, koşmak istiyor ayaklarım özgürlüğe doğru… Yoruluyorum haliyle, kendi kendimi farklı yanlara çekiştirmekten…
Uzun lafın kısası yok bende, uzun uzun destanlar geceler boyu, gündüzlere uzanan, vakitleri birbirine harmanlayan ve beni her birine birer parça mühürleyen. Ben en çok bende kayboluyorum ve ben bile kendimi bulamıyorum o zaman…
Alkol, damarlarında gezinmeden gevşemiş, dağılmış ve dağıtmış birini mi arıyorsunuz? İşte ben buradayım. Beklerim…
Bünyemde yoğun bir su enerjisi barındırdığımı öğrendiğimden beri, dikkatle izliyorum kendimi… Su şeklini alır ya girdiği kabın, ben yaşadığım her şeyin şeklini alıveriyorum gerçekten de. Ama kap bir yerden kırılacak olup da su sızmaya kalkarsa, akıp gidiyorum su yatağının oluştuğu yol boyunca…
Duygusal barajlar yapmakta usta sayılmam. Suyun akışını durdurmanın yararı olmadığına inandığımdan sanırım. Siz istediğiniz kadar kesin önünü; kokusu, havası, bilemedin enerjisi akmaya devam eder suyun…
O yüzden hep “hayatı akışına bırak” derler…
Akışına bırakmadığım, inatla direttiğim, dokunamazsam öleceğimi zannettiğim insanlar oluyor. Eksik kalma çekincesiyle yapışırcasına inandığım fikirler, hedefler ya da insanlar oluyor… Uzanmaya çalıştıkça daha çok koptuklarını izlerken ölüyorum…
Büyük bir sanatçı oluyorum belki ama mutsuz olmaya değer mi gerçek bir sanatçı olmak?
“Dönüştür” diyorum sonra kendime, “acılarını dönüştür”…
Kesikler dikişle veya zamanla kapanır… İzi kalır belli ya da belirsiz ama illaki bir şeyler öğretir… Züğürt tesellisi midir bu? Hayır, hayatın ta kendisi…
Bedenimden değişim dalgaları geçerken, korktuğuma adaptasyon çabalarıyla yamulurken, elektrik çarparcasına acıyarak ses çıkarmadan haykırırken, iyileşeceğimi hiç düşünmemiştim. Güçlenmiş olmayı insan hissediyor hissetmesine ama fırtına dindikten sonra…
Ben hiç dinmeyeceğini, geminin alabora olacağını, kopkoyu gece laciverdinde seve seve boğulacağımı ve genç bir ceset olacağımı zannetmiştim. “Lacivert yasak sana” dedi hayal meyal hatırladığım renk perisi… Nasıl bir ipucu bu? Yeterince bilmecem yokmuş gibi bir de en sevdiğim renkten nasıl vazgeçeceğimi mi düşüneceğim? Aşktan, tutkudan, inattan vazgeçmeye direndiğim gibi…
Birinci kesik, ilk uyarı zili gibiydi… Bir umutla karışık ilk sallantı… Belki olmaz, belki bitmez, belki de yeni bir kapı açılır diye umduğum ama bir o kadar da kahrolduğum; ince, yüzeysel, zarif çizik parçasıydı kalbimin dokusunda… Çok acıtmıyordu ama derinleşecek olanın haz mı acı mı olacağını da asla belli etmiyordu zaman…
Gelgelelim ikinci kesikle birlikte tüm gerçekler uygulamaya girdi. Kulaklarımı tıkadım, gözlerimi kapadım, nefesimi tutup bekledim korkudan tir tir titreyerek… Bayılır gibi olsam da gözlerimi açıp kendime geldiğimde fırtınanın öldürmediğini gördüm. Hayret ve dehşetle…
Bir acı, öldürmüyorsa gerçekten bir acı mıdır?
Zor sorular devam edecek ve ben çözüm labirentlerinde çıplak ayak, çıplak yürek dolanmaya devam edeceğim. Işıksız ve ümitsiz de olsa. Karanlıktan aydınlığa gidişin çareleri üzerinde uzmanlaştıkça doymayacağım galiba…
Üçüncü bir kesik olacak mı?
Bilmiyorum…
Ama olsa bile artık korku, cesarete yenik düştü…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder