Bugün öldürsem kendimi, arafta kalmaktan
korkarım.
Yaptıklarımdan değil, yaşayamadıklarımdan pişmanlık
duyardım.
Bir an için her şey gözden çıkarılabilir
mi?
Kötekten dört yana dağılmış et parçaları;
etlerin içine saklanmış duygu artıkları…
Yanlış özdeşleştirmeler yapıldığında,
hayat bunu göstermek için harekete geçer; doğru yerleştiremediğimiz ama sıkı
sıkıya yapıştığımız parçaları kopara kopara alır.
Acının kaynağının çıktığı yerde bir bomba
atılsa, kökten kazınması mümkün olmaz mı? Kan kırmızının siyaha karıştığı,
damar damar üstüne binerken kıyametin koptuğu, insanın kendi kendine yarattığı
veya yaşadıklarından ürettiği acı, kopma noktasına gelirse, hepsini yok etmek
mümkün olsaydı bunu yapar mıydık gerçekten? Yoksa yana yakıla bağrımızın
sökülmesini seviyor muyuz mazoşistçe?
Kangren olmanın içi dışı birdir. İçinin
işlediği yerde bir kök salış olduğuna inanırım. En çok kurtulmak istediğim
anlarda, kesip atmak mümkün olsaydı, her şeyi yerle bir etmek ve yeniden
başlamak mümkün olsaydı eğer, bir mucize mi olurdu yoksa çarelerin efendisi mi?
Ne kadar sağlıklı hücre varsa, mikrobu
bulaştırmayı göze almak pahasına vazgeçmeyiz acıdan. Tam ölmeye yakınlaşmışken
bir mucize olur ve “aaa hayat
güzelmiş” deriz aptalca.
Nasıl çıkılır ki bu bataklığın, pisliğin
içinden?
Tam “Bu
saçmalıkla mı vakit kaybedeceğim?” ,“Mutlu olmayı ben de hak ediyorum” gibi zırvalarla güya pozitifleşirken,
güya iyileşirken, olmadık bir yerin tam ortasında yaşlar boşalır gözlerinden.
Kimseye anlatamazsın. Acıyarak sırtını sıvazlarlar, görünüşte üzülürler. Kimse
bir şey yapamaz ki… İnsan kendisi bile bilmemektedir. Acı sona ermeli mi, yoksa
birilerine acındırmaya devam mı etmeli?
Birinci kesik oluştu. Fena halde acıttı.
Ağlamak, bağırmak, haykırmak yetmedi. Acımasızca gerçeği yüzüme püskürdü ve
sessizce geri çekildi. Manzara iç karartıcı... Aslında geleceği bilmeden acıdan
yana yordamalarda bulunmanın neresi akıllıca olabilir ki?
İkinci kesikten çok korkuyorum. Eğer
gerçekleşirse, dönüm noktasında ya her şey bitecek ya da yeniden başlayacak.
Gerçeğe fazla yakın olduğu için, ümit kalmadığını kanıtlayacağı için çok daha
acıtıcı olacak.
Başka bir kesik olup olmayacağını
gerçekten bilmiyorum. Belki bir şans daha vardır, belki de zaten hiç
olmamıştır.
Kesiklere karşı umutlar yaşar.
Belki ben öleceğim,
Belki de sen.
Belki ben gideceğim.
Belki de sen gitmeyeceksin.
Kim bilir belki de kıyamet kopacak.
Bir daha sabah bile olmayacak belki.
Yaşayacak tek bir günümüz kalmış olsaydı,
ne yapmak isterdik sahi?
Bir yandan acıtacak kadar ciddiye almamak
gerekirken hayatı, diğer yandan edebiyat ile sanat keskin acımalarla kendini
geliştirecektir.
Aforizma, felsefe, düşünce gibi gözle
görünmeyen yardımlar, aksine bedende hissedilen acıya çare olabilir mi?
-
Acı geliştirir, rahat ise genişletip
gevşetir.
Ama yine de zekâ, mantık ve pozitifliğin
yetersiz kaldığı durumlar var işte... Özene bezene satın aldığımız, kapağını
okşadığımız, bitirmeye kıyamayıp azar azar okuduğumuz kişisel gelişim
kitaplarını bile yakmak isteriz o zaman.
Kül olmadan yeniden başlayamaz, ağzımızı
açıp tek kelime söyleyemez, dar boğazlardan çıkamayız bir türlü.
Aynı gözden bakamadıklarımızla aramızda
büyüyen uçurum öyle uzamıştır ki, en büyük ödüller bile yemyeşil bir zehir gibi
görünür körleşmiş gözlerimize…
Acı tam anlamıyla hissediliyorsa zamanı
gelmiştir.
Yangın sonrası boşa çıkacak bir alan
yaratmadan, bütün dünyadakileri kalbimize nasıl sığdırabiliriz ki?
Gözyaşı, çözüm üretmez.
Sadece biraz temizlik yapar.
Her bitiş, yeni bir başlangıç olmanın
eşiğine yerleşmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder