8 Mayıs 2014 Perşembe

BİRİNCİ KESİK

Bugün öldürsem kendimi, arafta kalmaktan korkarım.
Yaptıklarımdan değil, yaşayamadıklarımdan pişmanlık duyardım.
Bir an için her şey gözden çıkarılabilir mi?
Ya da her şeye bir anda yeniden başlanabilir mi?
Kötekten dört yana dağılmış et parçaları; etlerin içine saklanmış duygu artıkları…
Yanlış özdeşleştirmeler yapıldığında, hayat bunu göstermek için harekete geçer; doğru yerleştiremediğimiz ama sıkı sıkıya yapıştığımız parçaları kopara kopara alır.
Acının kaynağının çıktığı yerde bir bomba atılsa, kökten kazınması mümkün olmaz mı? Kan kırmızının siyaha karıştığı, damar damar üstüne binerken kıyametin koptuğu, insanın kendi kendine yarattığı veya yaşadıklarından ürettiği acı, kopma noktasına gelirse, hepsini yok etmek mümkün olsaydı bunu yapar mıydık gerçekten? Yoksa yana yakıla bağrımızın sökülmesini seviyor muyuz mazoşistçe?
Kangren olmanın içi dışı birdir. İçinin işlediği yerde bir kök salış olduğuna inanırım. En çok kurtulmak istediğim anlarda, kesip atmak mümkün olsaydı, her şeyi yerle bir etmek ve yeniden başlamak mümkün olsaydı eğer, bir mucize mi olurdu yoksa çarelerin efendisi mi?
Ne kadar sağlıklı hücre varsa, mikrobu bulaştırmayı göze almak pahasına vazgeçmeyiz acıdan. Tam ölmeye yakınlaşmışken bir mucize olur ve “aaa hayat güzelmiş” deriz aptalca.
Nasıl çıkılır ki bu bataklığın, pisliğin içinden?
Tam “Bu saçmalıkla mı vakit kaybedeceğim?” ,“Mutlu olmayı ben de hak ediyorum” gibi zırvalarla güya pozitifleşirken, güya iyileşirken, olmadık bir yerin tam ortasında yaşlar boşalır gözlerinden. Kimseye anlatamazsın. Acıyarak sırtını sıvazlarlar, görünüşte üzülürler. Kimse bir şey yapamaz ki… İnsan kendisi bile bilmemektedir. Acı sona ermeli mi, yoksa birilerine acındırmaya devam mı etmeli?
Birinci kesik oluştu. Fena halde acıttı. Ağlamak, bağırmak, haykırmak yetmedi. Acımasızca gerçeği yüzüme püskürdü ve sessizce geri çekildi. Manzara iç karartıcı... Aslında geleceği bilmeden acıdan yana yordamalarda bulunmanın neresi akıllıca olabilir ki?
İkinci kesikten çok korkuyorum. Eğer gerçekleşirse, dönüm noktasında ya her şey bitecek ya da yeniden başlayacak. Gerçeğe fazla yakın olduğu için, ümit kalmadığını kanıtlayacağı için çok daha acıtıcı olacak.
Başka bir kesik olup olmayacağını gerçekten bilmiyorum. Belki bir şans daha vardır, belki de zaten hiç olmamıştır.
Kesiklere karşı umutlar yaşar.
Belki ben öleceğim,
Belki de sen.
Belki ben gideceğim.
Belki de sen gitmeyeceksin.
Kim bilir belki de kıyamet kopacak.
Bir daha sabah bile olmayacak belki.
Yaşayacak tek bir günümüz kalmış olsaydı, ne yapmak isterdik sahi?
Bir yandan acıtacak kadar ciddiye almamak gerekirken hayatı, diğer yandan edebiyat ile sanat keskin acımalarla kendini geliştirecektir.
Aforizma, felsefe, düşünce gibi gözle görünmeyen yardımlar, aksine bedende hissedilen acıya çare olabilir mi?
-
Acı geliştirir, rahat ise genişletip gevşetir.
Ama yine de zekâ, mantık ve pozitifliğin yetersiz kaldığı durumlar var işte... Özene bezene satın aldığımız, kapağını okşadığımız, bitirmeye kıyamayıp azar azar okuduğumuz kişisel gelişim kitaplarını bile yakmak isteriz o zaman.
Kül olmadan yeniden başlayamaz, ağzımızı açıp tek kelime söyleyemez, dar boğazlardan çıkamayız bir türlü.
Aynı gözden bakamadıklarımızla aramızda büyüyen uçurum öyle uzamıştır ki, en büyük ödüller bile yemyeşil bir zehir gibi görünür körleşmiş gözlerimize…
Acı tam anlamıyla hissediliyorsa zamanı gelmiştir.
Yangın sonrası boşa çıkacak bir alan yaratmadan, bütün dünyadakileri kalbimize nasıl sığdırabiliriz ki?
Gözyaşı, çözüm üretmez.
Sadece biraz temizlik yapar.
Her bitiş, yeni bir başlangıç olmanın eşiğine yerleşmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder