29 Mayıs 2014 Perşembe

“YUKARDA! TADİLAT VAR”…


Of be Mayıs, yordun beni… Geldiğin gibi değişim rüzgârıyla çarptın yüzüme… Tokat yemiş gibi kızaran yüzüm yetmedi, bir de kendimi habersiz çıkıp gelen misafirler gibi hazırlıksız yakalayan yeniliklere uyum sağlamaya çalışırken buldum. Duydum ki bu aralar herkes böyleymiş. Ne Mayıs yaptın 2014, başın ayrı sonun ayrı efsane…

İnsan değil miyiz, değişime direniriz önce. Daha güzel olacağına dair yalanlarla kendimizi ikna etmeye çalışırız.
Gözyaşları sel olduğunda, bu son olsun diye yalvarırız Tanrı’ya.
Göğsümüzü sıkıştırıp boğazımızda yumruya dönüşen, saklamaya mecbur bırakıldığımız duygular çoktan yola çıkmışlardır. Belki de yoldan çıkmışlardır.
Yaz gelmiş olabilir ama yaz aslında gelmedi.
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir şu hayatta…
Bir enerji uzmanının deyişine göre bu ay, değişim ayıymış. Beni ilk uyandıran bu olmuştu. Silkinmeme, etrafa bakmama neden olan acımtrak bir bilgiydi bu. Ama daha çok etkilendiğim, bir başka uzmanın yorumu oldu. Geçenlerde tesadüfen bir arkadaşım söyledi. “Ne oluyor herkese böyle” diye tartışıyorduk. Anlamlı bir şekilde gülümseyerek,
“Yukarda tadilat varmış” dedi.
Yüzümde muziplikler gezinmeye başladı hemen!
Gözlerimi arkadaşımdan ayırmadan havayı işaret edip “orada mı?” diye sordum.
Anlaşılmanın verdiği rahatlıkla göz kırptı,
“Evet, orada”.
Şimdi oldu işte. Tanrının planları karıştıysa, orada bir şeyler değişiyorsa, burada kendimizi kaybetmemiz falan çok normal…
Çılgınlıklarım, denge dışı devinimlerim şimdi anlam kazandı! Demek ki delirmemişim, delirtiliyormuşum bilerek. Uçurumdan yuvarlanmamıza ramak kalmışken gerekli bilgiyi  ulaştıran yaratıcımıza teşekkürü borç bilirim.
Arada bize sinyal gönderse; çapkınca veya cilveyle göz kırpsa; “karışmayın, bende” falan dese, azıcık rahatlatsa ya bizi. Hep takipte olmamız, iz sürmemiz, gördüklerimize anlam yüklememiz lazım. Valla zor iş!
Ne zor zanaat şu kendini kaybetmeler…
Alın size hiçbir tesellinin fayda etmeyeceği, gerçeklerle çatır çatır yüzleşmekte olduğumuz bir Mayıs ayı.
Ne uzun sürdü, her günü ayrı bir ölümdü. Ama yeniden ve yeniden başladık her gün. Bir gün uzaklara gitmeyi, bir başka gün sıkı sıkıya toprağımıza bağlanıp kök salmayı istedik.
Ne faydası var ki şu saatten sonra? Olup bitti işte…
Mayıs deyip geçmedim; geçemedim. Her şey yeniden başladı. Ezberler bozuldu, renkler bulandı, alışkanlıklar yerle bir oldu.
Yerle bir oldum. Dürüst ve net.
Küllerimden doğuş zamanı, en sevdiğim diyememekle beraber, beni en çok geliştirdiğine inandığım kısmıdır hayatın.
Aşk yeniden öğrenilir mi?
Seks yeniden şekillenir mi?
Doğru bildiğin tekrar sorgulanır mı?
Sanat ile hayat iç içe geçer mi?
Tek bir gün kıymetliyse o gün bugün müdür?
Düşünülmesi, üzerine titrenmesi gereken tek an şimdi midir?
Hepsine EVET.
HAYIR tıkanıklık yaratıyormuş meğer.
Tanrı sınır koymamış da hayata, biz kim oluyoruz ki setler çekip sınırlar koyacağız? Birbirimizi kınayacağız ya da kopacağız. Görünmez bağlarla sıkı sıkıya bağlıyız, gerisi hikâye…
Daralma fenadır.
Sıkar, boğar, sınırlar.
Bir de yüzyılın acılarına uyanış hareketiyle yıldönümünü getiriyor ki Mayıs.
Çok sıra dışı bir ay oldu.
Yordu valla…
Kopsun inceldiği yerden.
Ne bitecekse bitsin, ne başlayacaksa başlasın artık.
Sen de ustaların başında dur da, bu tadilatı uzatma Tanrım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder