9 Nisan 2014 Çarşamba

YILIN ANNE-BABASI

Hep diyorum ya, büyükler küçüklerin yaşamını rezil edebiliyor, önce büyükleri eğitmek lazım diye; sistemin çürüklükleri giderilmedikçe bilinçli yetişkinler de yetmiyor çocukların dünyasını kurtarmaya… Akıldan yana durmak, düşünceli olmak, itinalılık, öngörüşlülük, hassasiyet de merhem olmayabiliyor, çocukların geleceklerine doğru uzanan henüz açılmamış yaralara…
 Ben incik cıncık düşünceli, bir anne aday adayıyım.
Düşüncelerimle ve duygularımla yapayalnızım.
Derken bir de bakıyorum ki benim çeşitli benzerlerim de yaşıyor çevrelerimde…
Öyle ailelerle tanışıyoruz ki uzaktan, onları tanımaya vakit ayırmadığımız için geç öğreniyoruz karakterlerini, seçimlerini ve dertlerini…
Boşuna dememişler “tanışmak, tanımak değildir” diye…
Pek çok eleştiriye maruz kalan iç sesimi dinlediğim günlerden birinde, evinin birtanesi, prensesi olan Huriye’nin anne - babasıyla sohbetimi ilerletiyorum. Ne kadar da mantıklı, şaşırtıcı cümleler dökülüyor genç annenin ağzından…
“Bu yıkım işi olunca ikinci çocuğu erteledik” diyor.
Yıkılmasını hiç istemediğim ama gündemi buna eşdeğer bir apartmanın bakımından sorumlu hanım ve kocasıyla yıllardır tanışıyor, selamlaşıyoruz. “Keşke yıkılmasa, bu doğal bahçe yok olmasa” dediğim gün tesadüfen konu konuyu açıyor. Nereden nereye geliyoruz…
Apartmanın yıkılma kararı bir türlü uygulanamadığı için, anne tekrar anne olmayı göze alamıyor. Çünkü hem taşınmaları gerekecek hem de karı koca işsiz kalacaklarmış. Apartman yönetimi, binanın yenilenişi sırasında onlara barınak ve iş sağlamayacakmış, resmen onları kapının önüne koyacakmış, inanılır gibi değil…
Etraftaki alternatif binaların bakımını üstlenmeyi düşünmüş, değerlendirmişler ama hiç birinin kesinliği olmadığı için tedbirli olmayı uygun görmüşler. İlk ve tek prensesleri Huriye bu yıl ilköğretime başlıyor. Ona bir kardeş yapmayı istiyor ama koşulların belirsizliğinden geri duruyorlar. Hem kendi düzenlerini alt üst etmekten, hem de çocuklarını sefil etmekten çekiniyorlar.
YIKIM nedir?
Binaları yıkarken insanların geçmişini, hatıralarını da yıkıyor, geleceklerini belirsizleştiriyor, iyi yaşama haklarını ellerinden alıyorsunuz. Esas yıkım insanlar üzerinden gidiyor…
Madem yıkılacak, neden sağlam yapmıyorsunuz? Evet, belli bir ömrü olduğunu kabul ediyorum ama yeni yapılan koca koca binaların eski samimi mahallelerdeki binalarla alakası yok. Bahçelerinde doğal meyve ağaçları yok… Yaşanmışlık yok… Yeni, buz gibi, yeşilden ve sevgiden uzak…
Sırf para için…
Satan para için satıyor, alan gösteriş için…
Herkes de pek bir meraklı binasını koşa koşa müteahhide vermeye…
Daha geçen gün bir komşumdan duydum;
“Aman yeni olsun da küçük olsun razıyım.”
Be kadın, her sene evin bir tarafını tadilat ettirip duruyorsunuz zaten. Yıktırıyorsunuz, tekrar yaptırıyorsunuz. Banyoyu, mutfağı, pencereleri, kapıları… YETMİYOR MU?
Doymuyorsunuz billahi…
*
Uzun boylu, ince yapılı anne adayı yemenisini düzelterek devam ediyor.
“Akrabalarım artık yaşımın geçeceğini söyleyip duruyorlar, doğur diyorlar…”
“Kaç yaşındasınız?”
“Otuz yedi…”
Güler yüzlü anne ile konuşurken güler yüzlü baba da yanımıza geliyor. Bu aileye öyle bir içim ısınmışken daha da şaşıracağım görüntüler gösteriyorlar bana…
Evlerinin kapısının hemen yanında, tüm binanın elektrik sayaçlarının bulunduğu, üzeri kapaklarla örtülü bir bölüm var. Kapakların üzerine Huriye’nin yaptığı resimlerle el işlerini, hulahopunu, aldığı belgeleri kenarlarına mıknatıslı reklâm yapıştırıcılarıyla tutturarak asmışlar. Bu emek köşesini görünce ağzım açık kaldı…
Gözlerim dolunca yan dönüp çantamı karıştırıyor gibi yaptıysam da duygularımı pek fazla saklayamadım.
“Size hayran kaldım”
Bu devirde kızlarını el üstünde tutmanın bu kadarı hayret verici… Hem de sosyo - kültürel ve ekonomik düzeylerinden beklenemeyen bir olgunlukla… Demek ki bu iş eğitim düzeyinin ispatı sayılan kâğıt parçalarında ne yazdığına bakmıyormuş…
“Elimizden geldiğince ona imkân sağlamaya çalışıyoruz ama fazla da bir şey yapamıyoruz ki” diyor baba…
“Siz en büyüğünü, en önemlisini yapmışsınız zaten…” diye yanıtlıyorum onu. İçimde bir şeyler cız ediyor, böyle düşünceleri olan bir ailenin daha fazla çocuk sahibi olabilmesini isterdim. Hayat koşullarının insanları getirdiği duruma lanet okuyorum. İş kaygısıyla, çocuklarını mağdur etme kaygısıyla akılcı davranan bu aileyi YILIN ANNE-BABASI seçtim bir kere…
Huriye de geliyor yanımıza cıvıl cıvıl. Sıcacık gülüşüne dalıp gidiyor gözlerim. “Gel” diyorum “gel sana bir sarılayım”. Sanki öz be öz akrabasıymışım gibi atılıyor kucağıma… İçimden “şanslısın be çocuk” diyorum. İlerde anlayacaksın bunu…
Hem içime umut veriyor hem hayal kırıklığı…
Bir yere yıllarca hizmet ediyorsunuz, birlikte bir aile gibi yaşıyorsunuz. Sonra çocuğunuzun geleceğini hiçe sayarak sizi kapının önüne koyabilmeyi düşünebiliyorlar. Kim sahiplenecek yılın ailesini?
Kendi kendilerine duruma bir çözüm bulmaya çalışacaklar; eş dost, tanıdık, onlara iş imkânları araştıracaklar. Ama işler toparlanana kadar, yaşam kalitelerini korumak adına belki de ikinci çocuklarından vazgeçmiş olacaklar. Elde olanın hakkını vermek, hakkını yememek için… Hem helal olsun hem de yazıklar olsun.
Bu güzel aileye helal olsun.
Bu topluma yazıklar olsun.
Endişelerin yumağına onları iten her şeye ve herkese yazıklar olsun.
Aklıselim insanları yüceltmeyen bu düzen değişmeli her ne olursa olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder