Hep diyorum ya, büyükler küçüklerin yaşamını rezil edebiliyor, önce
büyükleri eğitmek lazım diye; sistemin çürüklükleri giderilmedikçe bilinçli
yetişkinler de yetmiyor çocukların dünyasını kurtarmaya… Akıldan yana durmak, düşünceli
olmak, itinalılık, öngörüşlülük, hassasiyet de merhem olmayabiliyor, çocukların
geleceklerine doğru uzanan henüz açılmamış yaralara…
Ben incik cıncık düşünceli, bir
anne aday adayıyım.
Düşüncelerimle ve duygularımla
yapayalnızım.
Derken bir de bakıyorum ki benim çeşitli benzerlerim de yaşıyor
çevrelerimde…
Öyle ailelerle tanışıyoruz ki uzaktan, onları tanımaya vakit
ayırmadığımız için geç öğreniyoruz karakterlerini, seçimlerini ve dertlerini…
Boşuna dememişler “tanışmak, tanımak değildir” diye…
Pek çok eleştiriye maruz kalan iç sesimi dinlediğim günlerden birinde,
evinin birtanesi, prensesi olan Huriye’nin anne - babasıyla sohbetimi
ilerletiyorum. Ne kadar da mantıklı, şaşırtıcı cümleler dökülüyor genç annenin
ağzından…
“Bu yıkım işi olunca ikinci çocuğu
erteledik” diyor.
Yıkılmasını hiç istemediğim ama gündemi buna eşdeğer bir apartmanın
bakımından sorumlu hanım ve kocasıyla yıllardır tanışıyor, selamlaşıyoruz. “Keşke
yıkılmasa, bu doğal bahçe yok olmasa” dediğim gün tesadüfen konu konuyu açıyor.
Nereden nereye geliyoruz…
Apartmanın yıkılma kararı bir türlü uygulanamadığı için, anne tekrar anne
olmayı göze alamıyor. Çünkü hem taşınmaları gerekecek hem de karı koca işsiz
kalacaklarmış. Apartman yönetimi, binanın yenilenişi sırasında onlara barınak
ve iş sağlamayacakmış, resmen onları kapının önüne koyacakmış, inanılır gibi
değil…
Etraftaki alternatif binaların bakımını üstlenmeyi düşünmüş,
değerlendirmişler ama hiç birinin kesinliği olmadığı için tedbirli olmayı uygun
görmüşler. İlk ve tek prensesleri Huriye bu yıl ilköğretime başlıyor. Ona bir
kardeş yapmayı istiyor ama koşulların belirsizliğinden geri duruyorlar. Hem
kendi düzenlerini alt üst etmekten, hem de çocuklarını sefil etmekten
çekiniyorlar.
YIKIM nedir?
Binaları yıkarken insanların geçmişini, hatıralarını da yıkıyor, geleceklerini
belirsizleştiriyor, iyi yaşama haklarını ellerinden alıyorsunuz. Esas yıkım
insanlar üzerinden gidiyor…
Madem yıkılacak, neden sağlam yapmıyorsunuz? Evet, belli bir ömrü
olduğunu kabul ediyorum ama yeni yapılan koca koca binaların eski samimi mahallelerdeki
binalarla alakası yok. Bahçelerinde doğal meyve ağaçları yok… Yaşanmışlık yok… Yeni,
buz gibi, yeşilden ve sevgiden uzak…
Sırf para için…
Satan para için satıyor, alan gösteriş için…
Herkes de pek bir meraklı binasını koşa koşa müteahhide vermeye…
Daha geçen gün bir komşumdan duydum;
“Aman yeni olsun da küçük olsun
razıyım.”
Be kadın, her sene evin bir tarafını tadilat ettirip duruyorsunuz zaten.
Yıktırıyorsunuz, tekrar yaptırıyorsunuz. Banyoyu, mutfağı, pencereleri,
kapıları… YETMİYOR MU?
Doymuyorsunuz billahi…
*
Uzun boylu, ince yapılı anne adayı yemenisini düzelterek devam ediyor.
“Akrabalarım artık yaşımın
geçeceğini söyleyip duruyorlar, doğur diyorlar…”
“Kaç yaşındasınız?”
“Otuz yedi…”
Güler yüzlü anne ile konuşurken güler yüzlü baba da yanımıza geliyor. Bu
aileye öyle bir içim ısınmışken daha da şaşıracağım görüntüler gösteriyorlar
bana…
Evlerinin kapısının hemen yanında, tüm binanın elektrik sayaçlarının
bulunduğu, üzeri kapaklarla örtülü bir bölüm var. Kapakların üzerine Huriye’nin
yaptığı resimlerle el işlerini, hulahopunu, aldığı belgeleri kenarlarına
mıknatıslı reklâm yapıştırıcılarıyla tutturarak asmışlar. Bu emek köşesini
görünce ağzım açık kaldı…
Gözlerim dolunca yan dönüp çantamı karıştırıyor gibi yaptıysam da
duygularımı pek fazla saklayamadım.
“Size hayran kaldım”
Bu devirde kızlarını el üstünde tutmanın bu kadarı hayret verici… Hem de sosyo
- kültürel ve ekonomik düzeylerinden beklenemeyen bir olgunlukla… Demek ki bu
iş eğitim düzeyinin ispatı sayılan kâğıt parçalarında ne yazdığına bakmıyormuş…
“Elimizden geldiğince ona imkân
sağlamaya çalışıyoruz ama fazla da bir şey yapamıyoruz ki” diyor baba…
“Siz en büyüğünü, en önemlisini
yapmışsınız zaten…” diye yanıtlıyorum onu. İçimde bir şeyler cız ediyor,
böyle düşünceleri olan bir ailenin daha fazla çocuk sahibi olabilmesini
isterdim. Hayat koşullarının insanları getirdiği duruma lanet okuyorum. İş
kaygısıyla, çocuklarını mağdur etme kaygısıyla akılcı davranan bu aileyi YILIN
ANNE-BABASI seçtim bir kere…
Huriye de geliyor yanımıza cıvıl cıvıl. Sıcacık gülüşüne dalıp gidiyor
gözlerim. “Gel” diyorum “gel sana bir sarılayım”. Sanki öz be öz
akrabasıymışım gibi atılıyor kucağıma… İçimden “şanslısın be çocuk” diyorum. İlerde anlayacaksın bunu…
Hem içime umut veriyor hem hayal kırıklığı…
Bir yere yıllarca hizmet ediyorsunuz, birlikte bir aile gibi
yaşıyorsunuz. Sonra çocuğunuzun geleceğini hiçe sayarak sizi kapının önüne
koyabilmeyi düşünebiliyorlar. Kim sahiplenecek yılın ailesini?
Kendi kendilerine duruma bir çözüm bulmaya çalışacaklar; eş dost,
tanıdık, onlara iş imkânları araştıracaklar. Ama işler toparlanana kadar, yaşam
kalitelerini korumak adına belki de ikinci çocuklarından vazgeçmiş olacaklar.
Elde olanın hakkını vermek, hakkını yememek için… Hem helal olsun hem de
yazıklar olsun.
Bu güzel aileye helal olsun.
Bu topluma yazıklar olsun.
Endişelerin yumağına onları iten her şeye ve herkese yazıklar olsun.
Aklıselim insanları yüceltmeyen bu düzen değişmeli her ne olursa olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder