İçine dalıp gittiğimiz hayat gailesini renkli, eğlenceli, heyecanlı zannediyorduk.
Sonra bir bakıyorduk ki yaşantımız yalnızca ayakta kalma çabasından ibaret. Arada
kalan boşluklara kendimizi şımartma kılıfını uydurduğumuz bazı kaçamaklar da
olmasa yaşıyor bile sayılmayacaktık SENDEN ÖNCE… Hayatın anlamı senin aldığın
nefeste; bu nefese sebep olmakta, kalp atışını sürdürmekte ve kalbimizin
atışını hızlandırmanı bir mucize gibi deneyimlemekteymiş meğer güzel çocuk…
Sen geldin geleli bize bir haller oldu. Her şey yeniden başladı sanki.
Geçmişi unutup yeni bir gelecek kurmaya başladık seninle birlikte… Oyuncaklar,
parklar, okullar daha bir güzel gözükmeye başladı gözümüze. İçinde senin
olacağın her şey; resimler, partiler, özel günler daha da anlamlı olacaktı
artık…
“Baktık ki bir şeyin düzeleceği yok;
bari çocuk yapalım dedik” diye açıklayan babanı duyduğum an öylece
bakakalmıştım. Bilen bilir, benim çalışma konularına ters bir fikir…
Oysa sen geldin geleli bana da bir haller oldu be çocuk…
Dünyada en mutluluk verici duygu nedir? Bir yavruyu sevebilmek,
anlayabilmek, koruyabilmektir. Seni yüreğime nasıl yerleştirdiğime ben bile
inanamıyorum. Her şey daha bir parlak, renkli ve umut verici oldu… Bir yandan
da daha kuralsız, plansız ve şaşırtıcı…
SENİNLE toparlanışımız çok hızlı oldu. Bizi kuvvetli bağlarla adeta
birbirimize yapıştırdın. Kopmaya yüz tutmuş aile bağlarını yeniden bir araya
getiriverdin. Seninle aklımızı başımıza alışımız mucize gibi… Gün be gün büyüyorsun
ya, hayatı nasıl kaçırdığımızı hatırlatıyor, sanki “gelin benimle yakalayın” diyorsun. Birimiz elini, birimiz ayağını,
diğerimiz göbeğini severken, hepimiz aynı anda senin menfaatlerin için
birleşebiliyoruz. En güzeli de bu…
Seni gece koynuma saklayıp uyutmanın büyülü enerjisi bedenimin her yanını
kaplarken, annenle babana duyduğum minnet gözlerime yansıyıp zaman zaman
gözyaşına dönüşürken, bir hareketini kaçırdığım için günlerce üzülürken ya da
senin için planlar yaparken, gülüşüne ve kokuna kapılıp masumiyet rüzgârlarıyla
uçuşup giderken, hissettiğim tek şey senin için koşulsuz bir sevgi…
Sana birçok özürler borçluyuz be yavrum. Senin için en iyisini yapmaya
çalışırken senden mahrum kaldığımız için. Çocuk ağlamaları normaldir. Ama seni
daha az ağlatmak mümkün olabilirdi belki… Büyüklerin süslü püslü hazırlıklar
içinde gösterişli partilere hazırlanırken senin kimyan bozuluverdi işte… Uyku
saatin şaştı, kalabalıktan bunaldın, pastandan bir şey anlamadın, hediyelerini
bile biz açtık senin yerine…

Bu anneciğinle babacığına bir eleştiri değil. Sen büyürken pek çok
hatalar yapılacaktır... Yüzde yüz doğruyu hangimiz yapabiliyoruz ki… Tek bir
yavrusun, gözbebeğisin, ilk yaş gününün en iyi koşullarda yapılması
kaçınılmazdı.
Annenle babanın, sevgili kardeşlerimin bana verdiği en güzel ders,
seninle birlikte olmanın her şeye değeceğidir. Bu duyguyu yaşattıkları,
ailemizi genişletip herkesi yeniden bir araya getirdikleri için, seni bize
bağışladıkları için minnetim sonsuzdur.
Anneciğinin seni doğurmadan önce yakıştırdığı teyzeliği iliklerime kadar
yaşıyorum artık. Evet teyzelik anlatılmaz, yaşanırmış…
Kan bağı, soy – sop, gen haritası gibi geleneksel verilere fazla
bağlılığın kıyameti getirdiği şu günlerde daha iyi anlamalıyız ki, SEVGİ
ayrımsızdır. Sevgi, kan bağıyla değil gönül bağıyla beslenir. Fotoğraflarımıza
bakanlardan seni benim çocuğum zannedenler oluyormuş. Bu yansımaya neden olacak
kadar seni sevmek ne güzel… Ne mutlu bana, sevmenin doğurmaya bağlı olmadığını
gösterebildiysem eğer…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder