29 Aralık 2011 Perşembe

ZAM MI? TASARRUF MU? KÜÇÜLMEK Mİ?

Elektriğe yüzde ona yakın zam yapıldığında yazmaktı niyetim… Bir de baktım ki günler, haftalar geçti. Elektriğe zam yapıldı. Her olumsuz haberin arkasından olduğu gibi, önce kıyametler koparıldı. İsyanlar ve eleştiriler sıralandı. Günlerce konuşuldu, düşünüldü, gündemden düşmedi. Sonra ne oldu? Tabi ki unutuldu ve alışıldı… Her kötü haberin arkasından olduğu gibi…
Ne duyduğumda isyanlar ettim faydasızca, ne de zamana kapılıp yeni kötü haberleri karşılamak üzere unuttum ben bu gelişmeyi… Sadece erteledim. Nedenini bilmeden. Tekrar hatırlatmak da bugünlere kaldı. Herkes yeni yılın telaşındayken. Yeni yıla ilişkin beklentilerine kapılmışken… Durun hele, eski yıl bitmedi ki!
Evet, zam yapıldı. Zamlar yapıldı ve yapılacak. Önüne geçmenin bireysel olarak mümkün olmadığı durumlarda, madalyonun diğer yüzü her zaman daha işe yarar haldedir.
Evet, zam yapıldı elektriğe. Her şeye olduğu gibi.
Evet, yüksek oranda yapıldı.
Evet, geçim sıkıntısı zaten var.
Bir de zam geldi ne olacak, nasıl olacak…
Peki, bu tantananın kime ne faydası oldu? Bir şey değişti mi? Bir işe yaradı mı? Sonuçta ne oldu? Unutuldu ve alışıldı…
Oysa eskiden elektrik yoktu. Elektrikle çalışan araçlar da yoktu. Elektrikle çalışan nesnelere “bağımlılık” da yoktu.
Her gün daha fazla hapsine girdiğimiz teknolojinin bir numaralı yakıtı değil mi elektrik? Hep daha fazlasına meyil ettiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuzu zannettiğimiz teknolojinin…

Geçenlerde şöyle bir espri dolaşıyordu internet ortamında;

Google: "Ben herşeye sahibim"

Facebook: "Ben herkesi tanırım"

İnternet: "Ben olmasam bir hiçsiniz"

Elektrik: “Yürüyün gidin işinize”

Bunu okuduğumda çok hoşuma gitmişti. Pek çok şeyi özetliyordu aslında…

Zam geldi de tasarruf etme bahanesiyle uzaklaştık biraz teknolojiden. Pek çoğumuz uzaklaşmadı bile, daha da cazip gelmeye başladı hatta… Yasak arzu doğurur misali. Pahalılaştıkça değerli oldu.
Ne elektriğe, ne internete, ne teknolojiye ne de gelişime karşı değilim. Ama bir şeyi gerektiği kadar kullanma alışkanlığımıza ne oldu?
Zam gelmesi konusunda ise düşündüğüm şey, hayatımızın bir parçası haline gelmiş bir şeye isyan etmenin kimseye bir faydası olmadığıdır.
Zam gelmesiyle belki eskilerden kalma bazı güzellikleri hatırlarız diye ümit ediyordum.
Kâğıt kalemle yapılan sıcak ve yakın mektuplaşmaları…
Odun ateşinde pişen yiyeceklerin ve Türk kahvesinin kokusunu…
Mum ışığında baş başa yenen akşam yemeklerini…
Denizin, toprağın, İstanbul’un havasının ve rüzgârının kokusunu içine çekmenin keyfini…
Martılara simit atmanın heyecanını…
Esnafı bir bir gezerek ağırdan ağırdan alışveriş etmenin güzelliğini…
Pişirilen herhangi bir şeyden bir tabak da komşuya götürülmesini…
Dikkatimizi tamamen birbirimize yoğunlaştırabildiğimiz, insan insana paylaşımlar içinde olduğumuz günleri…
Bunların yerini neler aldı hepimiz çok iyi biliyoruz ve bu listeyi uzatmak mümkün…
Eskiden birine bir şey anlatırken dinlediğine emin olabiliyorduk. Çünkü gözlerimize bakabiliyordu. Şimdi ise eli tuşlara dokunurken ya da gözü başka noktalara takılırken ondan biraz olsun ilgi ve dikkat dileniyoruz.
Zamlardan dolayı fakirleşmiyoruz. Unuttuğumuz ve kaybetmeye yaklaştığımız değerlerin eksikliğinden dolayı fakirleşiyoruz. Küçülüyoruz…
Dünyaya ulaştığımızı sanırken kendimize yabancılaşıyoruz. Kendimize ve sevdiklerimize…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder