4 Ekim 2011 Salı

PERFECT SENSE

Karanlık… Her şeyin başı değil miydi ve de her şeyin sonu olmayacak mı? Yaşamın, kavgaların, duyguların ve dünyanın… Mücadele nerede başlamıştı ki zaten? Karanlıkta ve yalnızlıkta başlamıştı galiba… Henüz doğmadan… Tekmeler atmak, var olmak içindi. Kimseye zarar vermek için değil… Ama sonra ne oldu da tekmeler, tokatlar ve yumruklar başkalarının yüzüne doğru savrulmaya başladı?
Biz ilk olarak neden burada olduğumuzla ilgili inancımızı kaybettik. Dolayısıyla da amacımızı ve umutlarımızı da… Sonra da, bir anlamı kalmayan hayatta birbirimizi harcamaya başladık. Tüm uyarılara rağmen. Tüm sinyallere ve acil olarak değişimi vurgulayan çağrılara rağmen… Daha ne kadar uyarı gerekiyor ki insan olduğumuzu hatırlamak ve insan gibi yaşamak için? Hakkımız olduğu kadar ve başkalarının haklarıyla doğanın özüne zarar vermeden yaşamak için daha ne kadar uyarı gerekiyor?
Duygularımız törpülendiğine ve yok olmaya başladığına göre, duyularımız da elden gidebilir… Belki de bir filmde gördüğümüz kadar uzak ya da ütopik değildir. Acıma, anlama ve akıllanma işlevleri sıfıra yaklaşmış durumdayken, dünya insana daha ne kadar tahammül edebilir ki? Ve o büyük güç, her şeyi verdiği gibi almayı da deneyebilir mutlaka… Yavaş yavaş elindekileri kaybetmektense, layığıyla yaşamayı denemeye değmez mi?
Önce kokular gidebilir… Sonra tatlar… Bu ikisinin kaybı bile esas kıymetlerin anlaşılmasını çabuklaştırabilir belki. Tam da ders almaya başlamışken sesler kesilebilir. Görüntü var henüz ama sonsuz bir sessizlik. Ne bir kuş cıvıltısı, ne bebek ağlaması, ne kahkaha, ne korna, ne küfür… Duymayı sevmediğimiz seslerle birlikte sevdiklerimiz de kesilebilir. Fiş çekilmek üzereyken ya tek bir şans kaldıysa? Özrü, pişmanlığı ve ayrılığı sona erdirmek için. Acıyı dindirmek için. İşaret diliyle ya da yazarak anlatma şansı varken, oluşmaya başlayan korku azalan vakti hatırlatır. Korku büyür giderek… Büyüdükçe esir alır. Artık duygulardan geriye bir tek korku kalmıştır çünkü…
Görüntünün gitmesiyle birlikte artık korku yerini çaresizliğe bırakır. Sadece dokunabilirsiniz ama bunun yetmeyeceği belli. Yetinmek zorunda olduğunuz da… Doğanın bunu gerçekleştirmesi mümkün. Belki son vermek için belki de ders vermek için. Ama onun bizi sağır, dilsiz ve kör etmesinden çok daha önce SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR olduk biz. İnsanlar… Daha şimdi bile verdiğimiz zararın büyüklüğüne hayret etmiyoruz. Ama izlendiğimizi de unutuyoruz…
Dünyada yaşanan son aşk hikâyesi değil bütün bunları anlatan. Sadece dünyadaki aşklardan bir tanesini izliyoruz. Ama o bir araç aslında. Anlatılmak istenenler çok daha derin ve kapsamlı. Belki de dünya o hale gelirse tüm aşklar kıymetli oluverir zaten. Bütün aşklar büyür ve canlanır. Adeta dirilir. Çünkü artık şans kalmamıştır. Şans ve zaman. Bu iki değerli hediyeyi kaybetmeden önce, uyanmak ve düzelmek mümkün olsa keşke. Perde kapanmadan önce. Hem sinemada hem de hayat sahnesinde. Karanlık olmadan önce…
PERFECT SENSE… Bittikten sonra bir şeylerden ders almak üzere izlemeniz dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder