Arap saçına döndü hayat. Eli kolu dolu, beli bükülmüş, tırnakları
kırılmış kadının. Başı nasıl da ağrıyor. Eteklerine yapışan küçük çocuklar.
Hava da zaten çok sıcak. Gönlü daralmış, içi bunalmış… Gitmek ister, kaçmak
ister de nereye?
Çözülesi sorunlar, toplanası dağınıklıklar, yıkanacak daha bulaşıklarla çamaşırlar. En çok da saçı başı girmiş birbirine; bir bulmacayı andırır gibi
olmuş hayatının her yanı. Onu oradan alıp buraya koysan, diğerini nereye
uydursan, hele ki kendini kaç harfle kaç sütunda tanımlasan… Hadi çöz
çözebilirsen…
Hiç mi çalınmaz insanın kapısı? Var mıdır acaba bir derdi tasası? Yalın
ayak gezmekten nasırlaşmış, kir toz toplamış ayakları, uzatsa uzatamaz lüks
olur…
Sokaklar doluşmuş, işler karışmış yine. İnşaat tozu dalgası geliyor
insanın üstüne üstüne. Doktorlar yazıyor bir reçete, ilaçlar çok satılsın ama o
kamyonların taşıdığı pislik hiç azalmasın.
Yamalı asfaltların yer yer çökmüş kenarları gibi hayatlarımız da.
Neresinden tutsan kurtaramıyorsun. Temeli sağlam değil de ondan. Sen üstten
yamadıkça alttaki boşluk aşağı doğru çekiyor.
Altı ay yazlığa kaçanlara özenirken gönlü, eliyle çocuğun sümüklerini
sildi kadın. Ne çok mendil gidiyor, ıslağı kurusu, el bezi, alt bezi, üst bezi
derken kafası da bir bez gibi oluvermiş kadının. Yıkasan arınmaz, atsan yenisi
bulunmaz.
Bankanın çağrı merkezinde yine gerçek bir insana ulaşılamıyor. Onu
tuşlayın bunu tuşlayın, olmadı yanlış giriş yaptınız. Süreniz doldu iyi günler
dileriz, bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Kadın saçını başını
yolacak artık. Üç dakika vakti var onu da otomatik banka sistemi yedi bitirdi.
Birkaç gündür hava serinledi de camlar karşılıklı açılabiliyor bari. Bu
sefer de toz oluyor her yer kardeşim. Kadın kaçmak istiyor ama nereye?
“İyiyim teyze siz nasılsınız? Yok
bu sene gelemeyiz yazlığa. Çocuklar daha ufak sizin yeriniz de bize baya uzak.”
Tanıdık ses duymak iyi de anlaşılamamak kötü. Ununu eleyip duvara
asmışların rahatlığıyla ve düşüncesizliğiyle söylenivermiş o cümle havada asılı
kalıyor;
“Bırak işleri çık evden kızım.
Arkandan da gelmezler ya!”
Ne kolay uzaktan konuşması. Bir çıktın iki çıktın. Sonunda yine aynı yere
dönmeyecek misin?
Bir deniz havası almaya çıksa aslında. Çoluk çocuktan, işten güçten uzak.
Saçlarını salsa, rüzgâr oradan oraya savursa… Tertemiz yıkamış olsa da yasemin
koksa saçları… Gece olunca adamı saçlarına gömse yüzünü, onu derin derin koklasa...
“Artık saçlarımı hiç okşamıyor”
demişti arkadaşı, her şeyini kaybetmişçesine. Boşanmalarından iki üç yıl önceydi galiba. Acıklı bir gülümse yüzüne yerleşirken dili
varıp da “benimki hiçbir zaman okşamadı”
diyememişti ona.
Hangisi daha kötüydü acaba, hiç okşanmamış olmak mı yoksa artık
okşanmıyor olmak mı?
Çekip gitmek ister kadın, ister ama nereye? Gözü dönmüşlerin şehrinden uzaklara,
incelikli bir diyara, tıpkı kendi yüreği gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder