7 Temmuz 2017 Cuma

ESKİ DOST

Anlattıklarında inanılması güç olan vahşet türlerinden biriydi. Dilsiz olduğu için kendini savunamayacak, yardım isteyemeyecek güzel bir kadını sakat bırakmaya benziyordu yapılan. Her şey olup bittikten sonra onun hakkını arasanız ne olur ki? Kaybettiklerini geri verebilir misiniz? O güzelliği yeniden yaratabilir misiniz?
Deniz kokusuna dağ yellerinin karıştığı bir cennete benzetirdim orayı. Akşam yemeğinin üzerine yürüyüşlere çıkardık. Mis gibi kokardı hava… İçimize dolan huzuru yaratan şeyin ne olduğunu çok düşünürdüm. Doğadan gelen ne varsa, özünden kopup bize sunulduğu bakir haliyle güzeldi. Orada hayat, dağların havasıyla içimize dolardı. Bazen yürürken elektrikler kesilirdi. O zaman gökyüzünün yere yaklaştığını sanırdık. Yıldızlar gecenin lacivertinde o kadar net, öyle parlak görünürdü ki... Onlara gözümüz takılır, bastığımız yere bakamaz olurduk. “Bu gece çatıda yatalım” derdik hevesle. Yıldızları üstümüze örtecekmiş gibi gelirdi gece. Sonra elektrik gelirdi, vazgeçer yatağımıza dönerdik. Elektrik gidince fark ediliyor aslında, hayatta gerçek ne kadar mutluluk varsa…
Dünyada cennete benzettiğimiz yerlerin, esas cennetten farkı, esas cennetin insan eliyle bozulamayacak kadar kutsal ve korunaklı olmasıdır belki. Umarım dünyada yaşadıklarımız gerçekten bir yansımadır. Buradaki haksızlıklar, yersizlikler, yolsuzluklar gerçek değildir. Gerçek cennet, gerçekten hak edenlerindir, umarım…
Önce uzaktan gördüm onu. Eski bir dost çok acı çektiğinde ona nasıl yaklaşacağınızı bilememenin şaşkınlığıyla kalakaldım. Yanına hemen yaklaşamadım. Gözlerimi kapayıp bir his yakalamaya çalıştım. Yine içimden geleni yapacaktım.
Ona doğru yürüdüm. Heybetli gövdesine yakışmayan bir başı vardı. Dövülmüş, saçları yolunmuş bir kadın gibiydi. Ya da erken yaşta başına vurula vurula aptal edilmiş bir çocuk. İşkence görmekten beyni zarar görmüş bir hükümlü.
Birkaç adım kalmıştı aramızda. Duraksadım. Hıncımı, üzüntümü, öfkemi hala sindiremiyordum. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Ona tüm şefkatimle sordum,
“Sana bunu nasıl yaptılar?
İyi ki ona verilen zamanın üzerinden bir süre geçmişti. Yoksa yanına gidemezdim. Kendimi toparlamaya çalıştım. Gözlerimi kurulayıp derin bir nefes aldım. Hastaları teselli ederken üzüntünüzü saklamanız beklenir. Saklamalıydım. Gülümsemeye çalıştım. Yanına giderken güzel bir renk seçmiştim giymek için, saçıma bir çiçek takmıştım. Ona moral olmalıydım görüntüm ve yaklaşımımla.
Özlemle, sevgiyle, içten gelen tüm hislerimle sarıldım kopuk boğazına. Yine gözlerim dolacaktı, zor tuttum kendimi. Bu sefer içime akıttım yaşları. Darağacına giden birinin boynuna sarılmak gibiydi inanın.
Tek suçu, bulunduğu, kök saldığı yerin konumuydu. Duygusuz, düşüncesiz, ona el uzatmaya yetkisiz kişi tarafından kafası kesilmişti. Evinden baktığında deniz manzarası görmesini engellediği için...
Bu cahilliğe, aptallığa ve korkusuzluğa duyduğum öfkeyi koyacak bir yer bulamıyordum. Bir ağacı kesmenin cezası 13 bin TL. Paraca çok zengin olan bu insanlar gidip bu meblağı ödedikten sonra mesele kapanmış. Boynunu vurduran padişaha isyan edemeyen bir köle gibi kafasız kalıvermiş öyle, ağacın gövdesi. Kimsesiz, yeşilsiz. Etrafı gölgesiz.
Denize bakarken kafası kopuk bir ağacı izlemek nasıl zevk verecekti ki bu insan kılıklılara? Ben günlerce aylarca kendimi yedim. Gidip kapılarına dayanmamı zor engellediler. Gitsem de  bu şekilde bir yere varılamayacağını biliyordum. Yetkililer bile 13 bin lirayla kapattıklarına göre mevzuyu…
“İyi tarafından bak” dedim kendime. “Hadi, iyi tarafından.”
Eski dosta sıkıca sarıldıktan sonra geri adım atıp, “dur sana bir bakayım şöyle” denir ya… İşte öyle geri çekildim. Baktım ki onun canını kendi keyfi için alanların inadına, üzerinde yeni yeni dallar yeşeriyor.
Ondan tüm kalbimle özür diledim.
“Sana bunu yapanlarla aynı dünyada yaşadığım için, onlara engel olamadığım ve seni koruyamadığım için affet beni…”
Bir bebeğin doğuşunun yarattığı umutlarla sevindim onun yeşeren dallarına. Kötülüğün acımasızca dünyayı sarıyor olmasına rağmen iyiliklerin de azar azar doğmasına şükrettim. Yaratan’ın sessiz ve çekimser kalıp bizi izlediği yönündeki fikrim, o dalların yeşermesiyle duraksamaya geçiverdi. O’nun hesabı bizim tahminimizden çok başka türlü olmalı…
Dünyadaki cennetimize göz dikenlerin, el uzatanların içindeki cehennemi söndürecek bir şey bulunmalı yine de…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder