İnsanları bir araya getirmek maharet ister; hoşgörü, geniş bir bakış
açısı ve sağlam karaktere sahip olmayı gerektirir. Sadece büyük karakterler, insanların,
herkesin faydasına olacak taraflarına odaklanarak, kapris ve negatifliklerini
göz ardı ederek toplulukların oluşmasına vesile olabilirler. Kendi menfaatleri,
insanların zor taraflarıyla uğraşmalarının yanında sönük bir nokta olarak
kalır. Zaten beklenti sınıfına bile sokmamışlardır kendi faydalarını. Tek hedeflerinin,
insanlık namına güzel gelişmeler görmek olduğu o büyük insanlardan birini
tanıdım…
Teşekkür, takdir ya da minnet edilmeyi beklemezler. Duruşlarında bir
ağırbaşlılık, oturmuşluk ve doymuşluk vardır. İyinin yanında kötüyü, hak yerine
haksızlığı, inceliklerin zıttındaki duyarsızlığı, kucaklanmanın ötesinde
yalnızlığı çoktan hazmetmişlerdir. Siz bu yolları gelirken o geri döneli çok
olmuştur…
Böyle insanlardan biriyle karşılaşmak, tanışmak ve iletişim içine
girebilmek bir lütuftur bana göre… Hele ki karşılık beklemeden yapmaya alıştığı
iyiliklerden nasiplenmek, açmayı kanıksadığı yeni yollardan yürüyebilmek,
sırtınızda güven sağlayıcı bir sıcaklık ve güveni onun sayesinde hissetmek,
paha biçilemez zenginliklerdir. Yeri gelip de ana - babanızın, kardeş
dediklerinizin, eşinizin ya da evladınızın, ortağınızın ya da kader birliği
ettiklerinizin yapmadığını, hesapsız kitapsızca önünüze sunduğunda şaşkınlıkla
karışık bir sevinç kaplar içinizi…
Bitti dediğiniz yerde yeniden başlamanıza vesile olan gücü ve cesareti
bulmanıza neden olur. Sırtınızdaki bıçak yaralarını, gönlünüzdeki derin
kırıklıkları ve tam da ortada bırakılmışlığın yalnızlığıyla çaresizliğini
unutturacak bir siper hissedersiniz etrafınızda… Büyük insan, büyüklükler
yapmakla öyle meşguldür ki, size uzattığı elin ifade ettiği anlamın farkında
değildir. Söyleseniz de kabul etmez ve “ne yaptım ki” deyip işine devam eder.
Yapılacak çok işleri vardır; düzelteceği ve güzelleştireceği başka karmaşalar
uzanmaktadır önünde…
Herkese yetişebilecek midir?
Bilinmez…
Kanun gibi bir adam, kitap gibi bir insan… İçinde öyle bir iyilik,
hassasiyet ve vericilik barındırmaktadır ki, onunla aynı dünyada yaşayıp
yaşamadığınızı sorgulatırken, nasıl olup da bu kadar egosuz, kibirsiz ve
bozulmamış kalabildiğine hayretler ettirmektedir…
Kendisini ön plana çıkarmak için ilgili ilgisiz herkesi seferber etmiş
sütü bozukların dünyasında, esas yüceltilmeyi hak edenlerin içten gelen
mütevazilikleriyle gizlenmiş bir büyük adam o…
O kendisini övmüyorsa, iyilikte ve faydada bulunduğu kişiler onu
değerlere ve kıymetlere bindirmeli…
Onun ellerinden öpülmeli…
Önünde saygıyla eğilmeli…
Kötü dünyada iyi insan olarak kalmak öyle zordur ki… Bu zoru başarmış
özel kişilere yürekten geçen güzel duygu ve düşünceleri sunmanın bir yolunu
bulmalı…
Kan bağım olan birine benzeyen görüntüsü ve kişiliğinden ayrıca derinden
etkilendiğim bu özel insan, artık muhakemesini ve işlevini yitirmeye başlarken
beni sahipsiz bırakan kişinin yerini devralmış gibi… Yaratan hiçbir zaman
sahipsiz, kimsesiz ve çaresiz bırakmaz bizi. Bunu hatırlatan özel bir görevli
gibi karşıma tam da zamanında çıkmış bu güzel insana müteşekkirim…
İnsanların isim ve soyadları özel ipuçları taşır. Hakkı Gümüştaş,
insanlık, sanat, hak ve değerler için yeryüzünde nefes alan, koşuşturup duran ve
yorulmayan, hayatın keyfini sosyal değerlerden aldığını düşündüğüm özel
insanlardan biri…
Cebindekinin ağırlığına, portföyündeki kalabalıklığa ve bunların
kendisine getireceklerine odaklanmayan, ender bulunan temiz niyetli bir adam…
Onu izlediğimde görebildiğim ve söyleyebileceğim tek tanımlama;
İnsan gibi insan…
Birlikte paylaştığımız günün sonunda, kendiyle barışık, şükür içinde ve
memnuniyetle standını toparlarken ondaki gönül gözüne takılıp kaldım ben… Her
birine tek tek anlam ve önem verdiği kitaplarının önünden gün boyunca
kalabalıklar gelip geçmişti… Kayıtsız, umursamaz ve duyarsızca sadece fiziksel
ihtiyaçlarını doyurmanın peşinde giden insan yığınlarını birlikte izlemiştik.
Onun bu manzarayı kabullenişi, hazmedişi ve hoşgörüsü eskilere dayanıyordu.
Erişilmez bir olgunlukta ve ayakta durmayı biliyordu. Bizi buluşturan nokta,
karanlıklarda küçük de olsa bir ışık yaratma çabamızdı…
O kendi varlığıyla bile bir ışık yaratmaktaydı zaten.
Günün başında özenle masaya yerleştirdiği kitapları, küçük miktardaki azalmışlıklarıyla
kutusuna geri kaldırırken, onları birer evladıymış gibi sevgiyle sahiplenişi ve
memnuniyet hali görülmeye değerdi… Ben o noktada dalıp gittim kendisine ve
uzaklara…
Buradan kendisine seslenmek isterim;
Dünyadaki insanlar çok şanslı biliyor musunuz? Sizin gibi bir değer
yaşamakta olduğu için…
Öğreneceğimiz çok şey var biriktirdiklerinizden…
Sanattan ve inceliklerden ötede bir büyüklüğünüz var…
İçimde hissederek ve gözlerim dolu dolu yazıyorum ve aynı şekilde
okuyacağınızı biliyorum.
Size “hocam” demeli insanlar. Öğrenciler eğitmelisiniz, sizin gibi ışık
tutacak nitelikleri olan.
Ve okul, dört duvar arası ve bir tahtaya ihtiyaç duymayan engin bir
öğretim alanıdır. Her yerde, her zaman ve her koşulda öğrenebiliriz sizden…
Hakkı Hocam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder