Bu sabah gündemin kadınlara bakan yüzü yine kapkaranlıktı. Mideme
kramplar girmesine, inanç ve akıl dengemin olabildiğince sarsılmasına, empatik
yapımın etkisiyle bedenimde sızılar oluşmasına neden olan pek çok şiddet haberi
okudum yine… Kadınlara kalkan eller, kadınları küçücük leş gibi odalara
kilitleyen aileler, kadınları aç bırakan ve her türlü pisliğe bulayıp kaderine
terk eden zihniyetler vardı… O kırılası ellerin sahiplerinin suçlarından
feragat edip serbest bırakılacağı ihtimalleri... Ve daha da akıl almazı, kadınların
ev ve koca kıymeti bilmesini sağlayacağını gerekçe göstererek bu iğrenç
hareketleri destekleyenler vardı. Hiç birini paylaşmak ve yorumlamak
istemediğim bir dizi olumsuz haber…
Bütün gün, kadınlar için ne yapabileceğime kafa yordum. Zaten
planlanmakta olan ve kısa zamanda hayata geçecek olan projelerim vardı. Ama
daha çabuk sonuç verecek irili ufaklı bir şeylere de ihtiyaç duyuyordum. Pratikte
kadınlara hemen iyi geliverecek bir şeylere…
Karşıma çıkan tüm kadınlara iyi davrandım öncelikle…
Sağanak yağmura ve çıldırmakta olan İstanbul trafiğine rağmen, karşı
kaldırıma geçmeye çalışan tüm kadınlara yol verdim. Uygun olsa da olmasa da… (yanlış
anlaşılmasın erkeklere de ayırt etmeden yol veririm hep ama bugün özellikle kadınlara
dikkat ettim). Zayıfı kilolusu, örtülüsü açığı, genci yaşlısı, çocuklusu
çocuksuzu, iyi ya da kötü giyimlisi demeden hepsine… En azından bir değer
gördüklerini hissedebilirlerdi belki. Bir adım daha çabuk ulaşabilirlerdi
gidecekleri yere…
Kadına şiddet sadece erkeklerden mi geliyor sanki? Biz kadınlar
birbirimize sahip çıkmadan ve değer vermeden olabilir mi? Olmaz…
Bugün aklıma bunlar geldi, elimden bunlar geldi derken meğerse bitmemiş
yapabileceklerim…
Akşam saatlerinde bir adam bir anısını anlatıyordu. Annesi her sabah onun
yaptığı gerinme hareketlerine şaşırır ve anlamlandıramaz, “Ne yapıyorsun oğlum?”
diye sorarmış. O da “yaa git başımdan, bana kahve yap” diye cevap verirmiş.
Bunu bir şakaymış ya da mizansenmişcesine anlatan adamın diğer söylediklerini
dinleyemedim. Ben bu noktada kalmış olmalıyım.
Kalabalık dağıldı ve ben onu yalnız yakalayabildim. Onun rencide etmiş
olduğu annesi ile ilgili konuşmak üzereyken bile, ben onu rencide etmek
istemiyordum başkalarının yanında…
“Annenize gerçekten ‘yaa git
başımdan, bana kahve yap getir’ demiyorsunuz değil mi? diye imalı sorumu
yöneltirken, bana gülerek hayır diyeceğini biliyordum ama yine de ona bazı
incelikleri hatırlatmak istedim. Beklediğim cevap tahmin ettiğim şekilde geldi…
Beni dostane bir tavırla kolumdan kavrayarak ve yüzünde umursamaz, güleç ve
ciddiyetimi sezinleyememiş bir ifadeyle, “haaayır tabi, espri yapıyordum ben
orada” dedi. Sanki bu nerden de çıktı der gibiydi.
“Espri bile olsa güzel bir laf değildi sizinkisi” diye eleştirime devam
edince şaşırır gibi olsa da bozuntuya vermedi.
“Hele ki bir anne için konuşuyorsanız daha dikkatli olmak gerek. Bir de
kendi anneniz... Kadınlara şiddet olaylarının arttığı şu günlerde bu konularda
biraz hassasiyet göstermek gerektiğini düşünerek, espri de olsa o cümlenizi
kınıyorum” diye devam ettim.
İlgisizce sordu: “Öyle olaylar mı varmış?”
“Hiç haber takip etmiyor musunuz?”
“Yok, bunları duymadım!”
İncinmişliğin eşlik ettiği ezik bir gülümsemeyle tam oradan ayrılıyordum
ki, yakınımızda bizi dinleyen diğer genç kadına gözüm takıldı. İlgiyle bize
baktığını fark edince ben de ondan desteklenmeyi bekledim ve sordum, “haksız
mıyım?”
“Aaa anneye olmaz aaaa” diye gevşek, özensiz ve gereksiz bir cevap verdi.
Hiç bir şey demese daha iyiydi.
Anneye olmaz, başka kadınlara olur. Anne zaten kadın bile sayılmaz, başka
bir varlıktır. Saygı ve incelik de gereksiz şeylerdir. Ha o cevabı vermiş ha
bunlardan birini…
Birkaç dakika sonra, o cümleyi benim gibi duymuş olan bir başka kadınla
tuvalette karşılaştım. Kendime bir yandaş ararcasına sordum: “O kadar insanın
içinde bir tek ben mi rahatsız oldum o cümleden?”
“Aslında ben de bir irkildim… İlerde oğullarım büyüyünce benden böyle
bahseder mi diye aklımdan geçti.” diye yanıtladı, kırılgan ve düşünceli bir ruh
hali ile.
“Bu sizin elinizde” dedim. “Nasıl yetiştirirseniz öyle olurlar…”
Biraz düşündü ve “Çok haklısınız” dedi.
“Ben dayanamadım ve kendisine duyduğum rahatsızlığı söyledim.”
“İyi yapmışsınız, o da farkına varsın yaptığı gafın…”
Annesini bir kalabalığın içinde alayla anan bu adam, sakin mizaçlı,
kibar ve entelektüel biri olarak adlandırabileceğim kişilerdendi şimdiye kadar.
Mesleğine, tarzına ve kişiliğine saygı duyuyordum. Bugün bir şey değişti mi
fikirlerimde? Onunla ilgili bir ipucum var.
İnsanlar iyi niyetli ve başarılı da olsa hata yapabiliyor, hatalı
konuşabiliyor. Onu mimlemiyorum ama dikkatini çekebilmek istiyorum bu hassas
konuya…
Anne olsun olmasın bir kadın narindir… İncitmeyiniz… Seviniz… Onunla
ilgili sözlerinizde bile…
Erkeklerden beklenenler gerçekleşene kadar biz kadınlar da birbirimiz
sevip sayalım ve sahiplenelim derim. Birbirimizi tanımasak da…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder