“ Kendini iyi hissettiğin yerlere
git” dedi bilge adam.
Aklaşmış saçlarına ve sakalına, yüzünde yerleşmeye başlamış kırışıklara
bakıldığında dudaklarından dökülen, basit bir öneriydi. Ancak gözlerine
dikkatli bakarsanız görebilirdiniz o anlamlı derinliği… Yakınlaştıkça insanı
içine çeken bir kuyu misali, merak ile korku bir arada, gözü kapalı dalmak
isterdiniz içine. Hele ki kendinizi bir yerlerde kaybetmiş, unutmuşsanız…
“İyi hissettiğim yerler? Bunu uzun
zamandır düşünmemiş olmalıyım.”
Acemice ağzımdan çıkan sözleri sessizlikle karşıladı. Bulunduğumuz yer
çok huzurluydu. Uçsuz bucaksız bir yeşilliği tepeden izleyebiliyorduk. Hep
burada kalsam, bilgenin dizlerinin dibinde. Eski bir hayatım vardı ve onu bir
anda silip attım diyebilsem. Ah ben kendimi bir bulabilsem, götüreceğim zaten
iyi yerlere, iyi hissettiği yerlere…
Uzaklardan bir kuşun sesi yankılandı. Özgürlük çağrısı mı bu?
Büyükşehirlerin yalancı ve yabani kıskacında sıkışıp kalmış ölümlüler için ne
uzak bir şey o özgürlük. Ancak kameralara gözüken yüzünü bildiğimiz insanlar ve
yanı başımızdaki büyük boşluklar…
“Kendimi iyi hissedeceğim bir yer
kalmadı sanırım”
Utanarak çözülüverdim adamın sessizliğinde, durgun dinginliğinde. Ne
desem beğenmeyecekti. Kabul etmeyecekti. Gözlerini kırpmadan yüzüme bakarken,
tekrar yanıt verip vermeyeceğini kestiremedim. Öylece bekledim.
“Yolun sonunda değilsin”
Evet, büyük acılar çekmemiştim belki ona göre. İpin ucuna kendimi asacak
kadar kötü halde değildim. Çok büyük kötülüklere şahit olmuş, ağzımı açsam susturulmuş,
kendim zarar görmesem de gördüklerimle zehirlenmiş gibiydim. Artık içim
almıyordu. Dışardan tuzu kuru görünen hayatım, anlamına kavuşsun diye
çabalıyordum. Umutsuz vaka olmayışıma karşın, sıkı sıkıya tutunabileceğim bir
şey de yoktu.
Bilgenin çok fazla soruyu yanıtlamayacağını biliyordum. Kendim çözümlemem
gereken konuları ona devredemezdim. O sadece bir ışık yakacaktı. Ben o ışığı
büyütecek, içine girip aydınlanacak sonra da başkalarını aydınlatacaktım. Önce
kendim kurtulacaktım tabi. Sıkışmışlık hissi bazen en ağır işkencelerden bile
kötüdür. Gitsen gidemezsin, kalsan kalamazsın.
Keşke senin gibi biri olsaydı hayatımda. Her zaman danışabileceğim. Sığınabileceğim.
Gösterdiği yola güvenebileceğim. Yanında huzuru hissedebileceğim…
“Çok uzakta arama”.
Sanki beni duymuş gibi konuştu. Uzanıp tecrübeli ellerinden öpsem kızar
mıydı acaba? Bir Tanrı, bir lider ya da bir baba figürü ararız sanki hep. Sonra
da aradığımız şey kendimiz oluruz.
Bilgenin yanından ayrılırken, aradığım şey olmaya karar vermiştim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder