14 Aralık 2017 Perşembe

ALAYCI HAYAT

Değişik bir yağmurdu sokakları ısrarla ıslatan. Habersiz gelişine rağmen sevindiren bir misafire kapıyı aralar gibi kalbimizi açar olduk gökten yağan suya.

Vakit gece yarısını geçeli çok olmuş, yağmur taneleri seyrelirken etrafa çöken sessizliği bir kuşun ötüşü bozuyor. Alaycı bir kuş…

Peşinde koşup yakalamaya çalıştığımız da gerçek mi yansıma mı bilmediğimiz bir hayat.
Alaycı bir hayat.
Eşyalar kırıldı, pek çoğu bozuldu. Bazıları da değişti. En çok da kalpler kırıldı. Öyle olmamalıydı.
Kavga dövüş bitmiş. Herkes işine bakıyor mecbur. Yarına yemek lazım. Gecenin sessizliğinde mutfağın camını aralamış kadın, bir iki tüttürüyor. Çok yorgun ve çok kırgın. Alıp başını gitmek istiyor gönlünce. Gidemiyor… Pencereden uzanıverse de yağmura karışıp eriyiverse, yok oluverse. Ne çok isterdi. Sonra arkasından ne yaparlarsa yapsınlar! Nasıl olsa buradayken kıymeti yok. Gözlerini kurularken hatırlıyor ocaktaki yemeği. Kendi kendine söyleniyor.
“Çok acı koydum galiba tencereye. İnşallah çok dil yakmaz.”
Kırık kalpli güzel kadın, esas dil yakan yediklerimiz midir ki…
Herkesin bir öfkesi var, kusuyor onu.
Kustu kadın içindeki öfke birikintilerini tencereye, halıya, duvara, beşiğe; sonra geceye gündüze gelmişe ve geçmişe. Onu kıstıran kadere.
Sizce de çok kalabalık değil mi her yer? Çok uzun değil mi kuyruklar? Beklemekten vazgeçip u dönüşüne geçen arabaların tekerleri gibiyiz, sabrı tükenmiş ve yorgun.
Şehirler çok eskidi. Çünkü kafalar çok zamandan beri eskiydi. Dünyanın en güzel yerleri, kafaları aydın olanların yaşayabildikleri… Nerde bizde o şans.
Akıllılar, okumuşlar, enteller falan, hayvan gibi çoğalamadı da o yüzden bu yalnızlık, umutsuzluk. Dürtüleri dizginlerken, hayata estetik katarken, “dur ya insanca bir şeyler yapayım” derken, o tren çoktan kaçmış…
Hep yağmurlar yıkasa pislenmiş sokaklarımızı uzun uzun, sabahlara kadar… Sevgilinin tenine yeni kavuşmuş aşığın onu alıkoyması gibi sabahlara kadar bırakmasa. Tekrar ve tekrar yıkasa, akıp gider mi kapılıp suya bu yozlaşmış kirler, tozlar?
Pis kokuyor şehir.
Ama umut veriyor çocuklar.
Umut veriyor sabahlar.
Neyse ki hayallerimiz var. Alaycı bir hayata karşı başka da bir şeyimiz yok gibi şimdilik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder