12 Aralık 2014 Cuma

MEMELER FORA II

Hormonların pençesinde yaşıyoruz. Basit, vahşi ve hür… Diğer yandan da bastırılmış olarak ne yazık ki…
Büyük, eşsiz ve tek bir kahraman ararken ya da beklerken, aramızdaki uçurumlara serpiştirilmiş birçok mütevazı kahramanları gözden kaçırıyor, onların cesaretini kırmaya yelteniyor, önem arz eden işlere ön ayak olmalarını engelliyor, hatta onları acımadan aşağılıyoruz.
Küf kokusu en çok nerede biliyor musunuz? Beyinlerde…
Hadi biraz dürüst olalım; “Ben hiç bu konularda okumam, bir şey izlemem – hemen kanalı değiştiririm ya da gözümü kaparım, hele ki hiç konuşmam” diyen ortaya çıksın!
Bir yanık “Ah!” sesi çıksın istiyor kadının ağzından, erkekler. Ve mümkünse bu sesi kendi çıkarttırmış olsun… Ama zevkle ama acı vererek… Önce zevki deniyorlar sonra da acıtmayı. Yani önce güzellikle sonra da seve seve… Bir noktadan sonra ikisi de aynı yeri tetikliyor zaten. Ha zevk ha acı… Erkekler bunu dürtüsel olarak çözmüş olmalı…
Şeytanın Fısıldadıkları’nda Emre Yılmaz’ın olayı yorumlayışı gayet açık;
— Bir milyon dolara benimle yatar mısınız hanımefendi?
— Ne münasebet! Siz beni ne sanıyorsunuz?
— Kaltak! Elli dolara bir düzerim seni Kasımpaşa’dan bağırdığını duyarlar.
— Pis herif…! Ne zaman?
-
Entelektüel, ODTÜ mezunu adamımıza sitem ediyorum tabi.
“Ama sadece memeli yazıyı okudun!”
“Ne bekliyordun ki Berrakçım…”
 “İki memeyle mi kandıracaktık senin gibi aklı başında adamı?”
Şaşkınlıktan öleceğim! Aklıbaşındalık derken neyi kastediyordum ki… Aklı, uçkurundan daha fazla başında olan bir erkek var mıydı ki?
Birasından bir yudum alıp gözlüklerini yerinde düzeltince ciddileşeceğini sanmıştım…
“Berrakçım gece gece alkol almış adama yanlış sorular soruyorsun.”
Ooo bayılıyorum deşelemeye, daha neler çıkacak bunun altından!
-
Memelerden, “Dünyayı yöneten yuvarlaklar” diye bahsediyordu Yusuf Atılgan kitabında…
Ah evet…
“Dünyayı yöneten yuvarlaklar”ın arasında, biraz da içinde saklanıyor, bir bütün dünyanın ta kendisi… Kadının kalbinde…
Kadınlar nereye gideceğini bilemez bazen. Alışveriş, kuaför, sırdaş, geziler, yoga - terapi masaj, spor salonu…
Umumi soyunma odalarında çığırından çıktıklarına şahidim…
Bütün kalkanlarını yere indirip çırılçıplak kaldıkları yerlerden biri… Soyunmaya doymuyorlar bir türlü… Mahremin öldüğü noktada izledim ben onları… Bazen erkek gözüyle bakmayı bile deniyorum, mesela erkek olsaydım hangisiyle yatmak isterdim diye… Fiziğin çekiciliğinde, kalçanın sıkılığında, memenin büyüklüğünde değilim ben - erkekler gibi. En egzotik olanına kayıyorum… Erkeklerin de önlerinde hazır sunulana, çabucacık soyunana dirsek çevirme huyunu anladığım nokta bu işte… Onlar açık olandan tahrik olduklarından daha fazla kuduruyorlar gizlenen bölgeler için… En iyisi de gönlünü gizlemek onlardan.
Memeler ortada bizim soyunma odasında. Erkek soyunma odasıyla aramızda duvar oluşu fena… diğer taraftan görünüyor olmayı mı isterdi yoksa bu anadan doğma gezinen hatunlar… Bir fantezi ürünü olduğunu düşünmüyorum, hemcinslerine göstermek istiyorlar;
“Baaak bende neler var!”
“E tamam, bende var. Ne olacak ki…”
Kalıplara, sınırlara, kurallara sığmıyor kadın beyni. Kadın beyni, kalbindeki yaralarda gizlidir. Erkeklerin ise çoğu zaman uçkurunda… İşte bu nedenle hep kopuyor kıyametler…
Harem psikolojisi. “Ben daha güzelim, padişah benimle yatacak…”
Bütün dünyamız seks… Yine de kendisi hiç yokmuş gibi davranıp eğreti roller yapıyoruz.
Yatakta mutsuz bir insanoğlunun gözlerinde ışıltı, parlama göremezsiniz. Kadınların arasında ısrarla soyunan kadınların da tatmine erişemediğini, dikkat çekmenin bir yolunu aradığını, bu toplumda erkeklerin yanında soyunamayacağı için de hemcinslerinin yanında bunu yaptığını düşünüyorum hâlâ. Ben bile görünce bir tuhaf oluyorum. Bazılarına gözüm kayıyor, “estetik mi” diye düşündüklerim var. Sınır tanımayan bazıları anadan doğma yürüyor, öylesine üstüne tutturuverdiği havluları ansızın sağa sola fırlatabiliyorlar. Sonra alandan ayrılma vakti gelince bir sıkıntı;  “İnsan içine mi çıkacağız şimdi, amaaan böyle iyiydik neyse azıcık giyinelim bari…”
O kadar kolay olurdu ki orada hamam ortamı yaratmak, birkaç çalgı çengi, kokulu sabunlar, tellak ile yoğurma masajı, kahve falı… Kadınların bittiği nokta… Ortalık gırla giderdi… İçeri kazara bir erkek girse, hemen ışıldamaya başlarlar -yalandan giyinerek!
Kadınları bastıran, aşağılayan toplum bilinci değiştirilmezse bu tablo değişmeyecek. Kadın erkek ile mutlu; erkek de kadınla. Bu yüzden uygun partneri bulana kadar kadınların kış uykusuna yatmasını beklemeyin. Sevilmek, sevişmek kadının da hakkı. Çok sevişince kaşar, motor, orospu damgalarını yapıştıran zihniyetlerinizle ağızlarınıza bir çeki düzen verin. Bir “orospuluk” varsa iki taraflı olmalı.
Kadın, bedenini dinleyerek ve memnun ederek mutlu yaşayabilir.
Onu hemcinslerinin yanında soyunmaya zorlayan hâlet-i ruhiyeyi yaratan herkes suçlu. Belki kendisi bile…
Madalyonun diğer yüzü… Meme kanseri ile ilgili farkındalık yaratmayı amaçlayan çalışmalar önemli. Ama meme sağlığını korumak kadar gerekli başka bir şey var kadınlar için. Meme hastalığı olan kadının yanında memelerinizi sergilemeyin hanımlar. Onu bu kadar üzecek başka bir şey olamaz. Hatta sırf bu yüzden bile, çatalı ve ikizleri, çift taraflı dolgunluğu saklamak gerektiğini düşünüyorum bazen. Kendinizi memesini kaybetmiş kadının yerine koymaya çalışın. Bu işkenceyi ona yapmayın. İşte bu yüzden bir şeyi kaybetmiş insanlar hep uzaklaşır, kaçar, saklanır, kalabalıktan soyutlar kendini. İnsanların acımasızlığı yüzünden. Yapmayın lütfen. Biraz duyarlı olun.
Meme, Allah vergisi ama onu kullanmak da bir sınav. Bizim sınavımız. Nerede açıp nerede kapayacağımıza dikkat etmek lazım sanki...
Benim herkese tavsiyem, gönlünüzce sevişin. Çünkü aksi halde daha büyük rahatsızlıklar çıkıyor. Freud çok haklıydı, üstadım benim.
Bizim soyunma odasına bir gün ansızın erkekler tarafından bir baskın yapılmasından çekinmiyor değilim. Kendileri gelmese de akılları orada olacak zaten…
Sürç-ü lisan ettiysem affolsun. Ama size bir sır vereyim mi? Herkes aslında gerçeği duymak bilmek ister. Kabullenmese bile…
Biz memeliler arasında olaylar son bulmuş değil. Yine yer yer karşımıza çıkacak… aaa pardon gözümüzün önünden gittiği yoktu değil mi zaten… Erkeklerin frekansıyla doğru orantılı hem de…
Bol sevişmeli geceler dileğiyle… Çünkü gece soyunan gündüz de soyunmaya pek gerek duymaz gibi geliyor bana… 

Not: “Memeler Fora” ilk yazı için;  http://www.berrakinkaleminden.com/2012/07/memeler-fora.html


2 yorum:

  1. slm merhaba iyi akşamlar berrak; içten ve samimi yazından dolayı teşekkür derim. Tespitlerinde ve yazılarında gayet net oluşun,bakış açın güzel umarım biz insanlar bir gün medeniyet doğrultusunda içteki dışa vuramadığımız o dürtülerden kurtulup hayat'a daaiar insanlığa dair kapılar ardında yada sokak ardlarında olan yaşantılara ve kadın erkek ilişkisindeki herşeyin belkide gerçekten sexten ibaret olmadığını duygularında insanların hayatında öenmli bir yeri olduğunu insanlara anlatabiliriz.. böylesi fevkalade bir yazı dizisi için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Osman Bey, ben de öyle umuyorum.

    YanıtlaSil