18 Nisan 2013 Perşembe

AYŞE HATUN


İlerleyen zamanlara doğru uzanan belirsiz tarihlere ertelediğim, gözümde ve gönlümde büyüttüğüm, nasıl tanımlayacağımı bilemediğim özel insanlardan oluşuna yüklediğim ciddiyeti ikinci plana atan şartlar öyle gerektirdi ve bugüne bir vesile yarattı işte…  Yapılacakların listesi, yazılacakların kalabalıklığı yığınlar halinde dururken, fikrin rahat bırakmadı ki beni… Sanki bugün içimden bir ses, “önce onu yaz, önce onu” deyip duruyor… Kafamın içindeki kalabalık ve karışıklıktan sıyrılıp o sesi dinlemenin eşiğine geldim mecbur… Kalemim, yazmakla, anlatmakla bitmeyecek gibi oluşunu bir kenara bırakarak hissimden, gördüğüm ve işittiğimden, inandığımdan yana sağa sola savrulmaya koyuldu; senden yana…
Dışarıdan bakıldığında iddialı görünebileceği için, şifreli yazıp yazmamayı sorguladığım oluyor ama yine içimden gelenlerde karar kılıyorum.
Sabır, emek, niyet üçlüsünün tam da ortasındayız seninle birlikte… El ele, yürek yüreğe, omuz omuza, ne dersen de… Bir gerçek var ki, ne tanışmamız ne de anlaşmamız tesadüf değildi…
Tarih yazmak kolay değildir… Gerekli unsurların bir araya gelmesi, sebeplerin örtüşmesi gerekir. Geldik işte…
Sesini ilk duyduğumda bende bir çekince yaratan tatlı-sert asaletinin önünde eğilmiş olmalıyım ki önce saygıyı belledim. Saygı yoksunu bir insan olduğumdan değil de, senin buna çok layık oluşundan ötürü…
Nicelerinin göremediği, görenlerin de görmezden geldiği, çoğu zaman kıskandığı veya akıl erdiremediği bir ışığı bende görmüş olmalısın ki, umulmadık bir günde masanın iki yanına oturttun bizi… Hiç susmayacakmış gibi anlatışlarının esasında beni dinlemek amacıyla başladığını, bildiklerime danışma inceliğini göstereceğini ve ortak bir nihayete ereceğini bilemezdim tabi… Nasıl bir enerji ve güven bulduysan bende, şimdiye kadar verilmediği kadar söz hakkı, fırsat, umut ve güç verdin. Güven duyulmayacak biri olduğumdan değil de, sen ötesini görebildiğinden dolayı…
Kısa zamana sığdırdığımız anlamlı yaşantılar, imkânsız diye bir şeyin olmadığına olan inancımı kuvvetlendirirken yeni öğretilere açılmış kapılarımdan içeri doldu taştı… Akıl süzgeçlerinde buluştuğumuzda ortaya çıkan yeni fikirler, keşfedilmeyi bekleyen becerilerle imza atılacak başarıların temellerini oluştururken, öncesine göre aslında ne kadar ilerlediğimizi göstermekle kalmayıp küçümsenmeyecek kadar önemli noktalara parmak bastığımızı gösteriyor. İnsanların tanıştıkça ve yakınlaştıkça bıkmaya yöneldikleri şeyleri biz birer yapıya, yapılanmaya çevirebilmenin farklılığı ve üstünlüğü ile büyüyoruz. Yıkıcı ve zedeleyici dönemin yapıcı kardelenleri olmaya gönül koyuşumuz, yolumuza yenilik, güzellik ve fırsatlar çıkmasına neden oluyor…
Yaşamaktan yazmaya sıra gelmediği için seni satırlara dökmeyi ertelemiş olabilirim. Layık olduğun gibi ifade edebilmeyi sağlamak için, muazzam yaşantıların etkisiyle ustalaşmış yazma becerileri edinmeyi beklemiş olmam da ihtimal dâhilindedir… Diğer yandan da teşekkürü ve güzelliği tam da yaşatıldığı ve söyletildiği anda anlatmalı diye tavsiyeler veriyorum insanlara… İşte bugün bu çelişkiden kurtuluyorum.
İsminin anlamlarına bakmanın bile sendeki enginliği anlamaya giden bir yol olabileceğini söylemek gerek… Rahat, huzur gibi beklentilerin, bolluk ve bereket gibi isteklerin merkezinde yer alman, niteliğini anlamak isteyene bir işaret olabilir.
Osmanlı tarihinin hüküm sürmüş önemli kadınlarından bu nadide ismi taşıyanlar olduğu, dini yerinden dolayı vazgeçilmeyen isimlerden biri haline geldiği için mi sana bu kadar uygun ve yakışmıştır bu isim bilmem ki… İsminin gücünü fark edip ona sahip çıkan tüm kadınlara mistik, egzotik ve hükümran bir aura yaratışının en güzel örneklerinden biri olmalısın…
Büyük ve önemli kişi olma potansiyeline sahip kadınlar Ayşe ismini alır bana göre… Bu ismin ağırlığını taşıyabilen kadınlar hayatta muvaffak olur… İleriyi gören, akıllı ve sağduyulu, farklı düşünen, yol yordam bilen, yönetimin inceliklerine hâkim, “İNSAN İÇİN” ve “İNSAN GİBİ” yaşayan nadide kadınlardan olur… Aynı senin gibi…
Yüzündeki yaşanmışlığın, olgunluğun, asalet ve güzelliğin birleşimi, hep içindeki iyiliklerin yansıması olarak düşünülmeli… Ve karşınızda,
Şarap gibi bir kadın…
Hayat kadar canlı, renkli ve gerçek…
İçinde vakur ve engin bir yürek…
Terslik, olumsuzluk ve huysuzlukların içinde umut ve ışık ile kalmayı başarmış…
Cesaretini ve etkinliğini kanıtlamış…
Anlatmakla bitmez, şiir gibi, roman gibi, tablo gibi, sanat gibi…
Özel insanlar diğer özel insanlarla kaçınılmaz olarak buluşur bir noktada.
Başkaları için yaşamaktan bunaldığımız zamanlarda yollarımızı kesiştirerek mucizelerinden birini sunmuş olan Tanrı’nın, kendi yolumuzda ilerleyişimiz sırasında da bizden beklediği mucizeler olmalı…
Yaşananların da gösterdiği gibi; iş, mevki, şöhret, para gibi geçici araçları kullanmamız gerektiğinde bile, gözden kaçırmaya veya ihmal etmeye kıyamayacağımız, cam fanuslarda saklanacak bir elmas kadar değerli bir dostluğumuz olduğundan şüphem yok…
Kimi zaman sabrımızı denemek için oluştuğuna yorduğumuz durgunluklar, önümüze çekilmekte olan çeşit çeşit setler, arkadan vuran ya da yarı yolda bırakanlar bizi yıldırmak yerine kamçılamış gibi… Hiç biri inancın önüne geçemedi ve geçemeyecek…
O yüce gücün etkisiyle, inceden inceye hayata sızdırmaya başladığımız nihai amaçlarımız hiç de yarıda kalacağa benzemiyor.
Gözle görülmesi mümkün olmayan ancak yüreğimizin orta yerinde sıcak ve capcanlı hissettiğimiz, adına inanç dediğimiz ama ondan çok daha ötede bir duyguyu, bir amacı taşıyoruz birlikte. Zafer her şeye rağmen şimdiden bizim… Madalyamız ise, insanlardan duyduğumuz binlerce güzel söz olacak… Senin, benim ölüm ihtimalime kızdığında, benim adıma cesur ve kendinden emin bir şekilde yazdıkların gibi…
Bana ben hayattayken, ün kazanmadan, zirveye ulaşmadan önce inananlardan oluşuna müteşekkirim…
Benden, en az kendin kadar emin olduğun için,
Bazen, kendinden daha fazla benden emin olduğun için,
Hüznümü, gözyaşımı, içimdeki yumruyu hafifletmeye gönüllü olduğun için,
Eksiğimi eksik olarak görmediğin, tamamladığın ve yargılamadığın için,
Sevdiğin, saydığın, el üstünde tuttuğun için.
Daha pek çok şey için…
Sevgili Ayşe Hatun,
Dostum, ortağım ve değerli yol arkadaşım,
Bizi zorlayan günler geride kaldığında şenlikler içinde, beyazlar içinde, çiçekler içinde görüyorum bizi hayalimde… Şimdilerde çekilmiş resimlerimize bakıyorum, akraba benzerliğiyle yüzümüzde yerleşivermiş gülümseme daha şimdiden tam da böyle…
Ayrıca sen, şarap gibi, şiir gibi, tarih gibi, hükümet gibi kadın;
Henüz hak ettiğin yerde değilsin.
Bir gün tarih ismini önemli sayfalarda yazacak. Aynı geçmişte olduğu gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder