Ne zamandır yatıştırdığımı sandıklarım içimden taşmak üzereymiş meğer…
Kapının ağzında olup da beni zorlayan birikmişlikleri, birini arayıp haykırmak
istedim ben de bugün. Bana her gün birilerinin yaptığı gibi… Role girmeden,
kendim gibi, tam olarak içimden geldiği haliyle böğüre böğüre ağlamak istedim.
Ama olmadı… Güçlü oluşuma, sakin duruşuma alışmış bünyeler bunu kaldıramazdı...
Susmakla haykırmanın arasında gidip gelen çelişkili hallerim havada asılı
kaldı.
Herkese çareler yaratırken, ışık saçtığım söylenirken ve umutlar
dağıtmaktayken, yolun sonuna gelmiş tükenmişliklere can verirken, muazzam
sanılan enerjim sıra kendime gelince sektelere mi uğrayacaktı böyle? Benim de
derdim olabileceği kimselerin aklına sığmaz mıydı?
Sizler gülen yüzümü, gülümseten ya da özendiren haberlerimi gördükçe,
cephemdeki her şeyi tozpembe sandınız. Her şey yolundaydı ve ben ışık
saçıyordum etrafıma… Nasıl da aldandınız… Ben acıyı güce çevirmenin zorluğuyla
kıvranıyordum o sırada; hem kendim hem de başkalarının adına… Nasıl da yanıldınız…
Kadim dostum kâğıt ile kalem olmuştu kendimi bildim bileli... Kimileri
gibi rakı sofraları değil… Bugün kâğıt ve kalemin bile bana tahammül edemediği,
yetersiz kaldığı, çaresiz kaldığım noktada serzenişteyim anlasanıza! Doldukça dolmuşum ve çok yorulmuşum…
Bir sarayda yaşadığımı, hizmetkârlarımın her dediğimi harfiyen yaptığını
ya da elimin altındaki sihirli düğmeye bastıkça isteklerimin olduğunu anlatan
bir masal mı yarattım gözlerde? Yok, öyle değildi işte… Ben yaralarımı,
kırgınlıklarımı ve yalnızlıklarımı kanırtarak, ucu bucağı olmayan karanlıklarda
ışıklar yaratmak için çırpınıyordum.
Şikâyet etmediğim için, olgun ve mağrur durabildiğimden sizler o masala
inandınız. Kıskanmalara bürünürken hesaba katılmayan şey, ruhumu kazıya kazıya
bir yol çizmek için debelendiğim zamanları görmeyişinizdi.
Şimdi karnımdan böğrüme doğru yükselen bir volkan var; her an patlamaya
hazır... Bedenim isyanlarda ne yazık ki… Sebepsiz gelivermiş gibi gözüken
tarifsiz bulantılar çalkalarken midemi, durmayacak bir ateş ele geçirerek
yakıyor etimi, kemiğimi, derimi, her bir paremi. Aklım ve kalbim bu savaştan
çıkamayacak sanki… Tutulup kalmış olabilir miyim? Bir noktada tutuklu kalmış
olabilir miyim gerçekten? Ne yerimden kalkabiliyorum ne de olduğum yerde kendimi
susturabiliyorum. Kontrolden çıkmakta olan gerçekle yüzleşme zamanı; Yoruldum…
Sizler gülen resimlerime bakıp aldanırken ben arka planda, göremediğiniz başka
bir boyutta kıvranmaktayım.
Ben de insanım… Benzettiğiniz meleklerden, ermişlerden ya da doğaüstü
varlıklardan değil…
İçimden taşanları ne haykırabiliyorum ne de susup içime geri gönderebiliyorum.
Bir karabasan var göğsümde, her ne kadar ışıklar sızsa da çehremden… Kendimi
yaktıkça o ışıkların çıktığını kim anlayabilir ki… Tüm bildiklerimi unutmak ve
belki de teslim olmak istiyorum artık. Çok yoruldum…
Hazmedemediklerim, ne kusarak çıkarıp temizleyebileceğim ne de sona
ererek beni rahat bırakacak gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder