10 Mayıs 2013 Cuma

KARABASAN


Ne zamandır yatıştırdığımı sandıklarım içimden taşmak üzereymiş meğer… Kapının ağzında olup da beni zorlayan birikmişlikleri, birini arayıp haykırmak istedim ben de bugün. Bana her gün birilerinin yaptığı gibi… Role girmeden, kendim gibi, tam olarak içimden geldiği haliyle böğüre böğüre ağlamak istedim. Ama olmadı… Güçlü oluşuma, sakin duruşuma alışmış bünyeler bunu kaldıramazdı... Susmakla haykırmanın arasında gidip gelen çelişkili hallerim havada asılı kaldı.
Herkese çareler yaratırken, ışık saçtığım söylenirken ve umutlar dağıtmaktayken, yolun sonuna gelmiş tükenmişliklere can verirken, muazzam sanılan enerjim sıra kendime gelince sektelere mi uğrayacaktı böyle? Benim de derdim olabileceği kimselerin aklına sığmaz mıydı?
Sizler gülen yüzümü, gülümseten ya da özendiren haberlerimi gördükçe, cephemdeki her şeyi tozpembe sandınız. Her şey yolundaydı ve ben ışık saçıyordum etrafıma… Nasıl da aldandınız… Ben acıyı güce çevirmenin zorluğuyla kıvranıyordum o sırada; hem kendim hem de başkalarının adına… Nasıl da yanıldınız…
Kadim dostum kâğıt ile kalem olmuştu kendimi bildim bileli... Kimileri gibi rakı sofraları değil… Bugün kâğıt ve kalemin bile bana tahammül edemediği, yetersiz kaldığı, çaresiz kaldığım noktada serzenişteyim anlasanıza!  Doldukça dolmuşum ve çok yorulmuşum…
Bir sarayda yaşadığımı, hizmetkârlarımın her dediğimi harfiyen yaptığını ya da elimin altındaki sihirli düğmeye bastıkça isteklerimin olduğunu anlatan bir masal mı yarattım gözlerde? Yok, öyle değildi işte… Ben yaralarımı, kırgınlıklarımı ve yalnızlıklarımı kanırtarak, ucu bucağı olmayan karanlıklarda ışıklar yaratmak için çırpınıyordum.
Şikâyet etmediğim için, olgun ve mağrur durabildiğimden sizler o masala inandınız. Kıskanmalara bürünürken hesaba katılmayan şey, ruhumu kazıya kazıya bir yol çizmek için debelendiğim zamanları görmeyişinizdi.
Şimdi karnımdan böğrüme doğru yükselen bir volkan var; her an patlamaya hazır... Bedenim isyanlarda ne yazık ki… Sebepsiz gelivermiş gibi gözüken tarifsiz bulantılar çalkalarken midemi, durmayacak bir ateş ele geçirerek yakıyor etimi, kemiğimi, derimi, her bir paremi. Aklım ve kalbim bu savaştan çıkamayacak sanki… Tutulup kalmış olabilir miyim? Bir noktada tutuklu kalmış olabilir miyim gerçekten? Ne yerimden kalkabiliyorum ne de olduğum yerde kendimi susturabiliyorum. Kontrolden çıkmakta olan gerçekle yüzleşme zamanı; Yoruldum…
Sizler gülen resimlerime bakıp aldanırken ben arka planda, göremediğiniz başka bir boyutta kıvranmaktayım.
Ben de insanım… Benzettiğiniz meleklerden, ermişlerden ya da doğaüstü varlıklardan değil…
İçimden taşanları ne haykırabiliyorum ne de susup içime geri gönderebiliyorum.
Bir karabasan var göğsümde, her ne kadar ışıklar sızsa da çehremden… Kendimi yaktıkça o ışıkların çıktığını kim anlayabilir ki… Tüm bildiklerimi unutmak ve belki de teslim olmak istiyorum artık. Çok yoruldum…
Hazmedemediklerim, ne kusarak çıkarıp temizleyebileceğim ne de sona ererek beni rahat bırakacak gibi…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder