Bir konser gecesiydi aslında en basit ifadeyle… Ne zaman basit yaşayabilmişim
ki, bu sefer öyle olsun? Duygular iç içe geçmiş yine… Ruh hallerimiz çalkalanmaktayken,
heyecan ile durgunluk savaşırcasına birbirine geçmekte... Aşk gecesi… İsyan ve
haykırışların gecesi… Sanat, hayranlar ve hayranlık. Olduğun gibi olma gecesi, kendini
hüznün ve müziğin koynunda serbest bırakma gecesi… Öyle kolay kolay
götüremezler beni konserlere…
Melis Danişmend dediler, akan sular durdu yine… Yağmura ve trafiğe rağmen
bin bir koşturmaca geçildi karşıki yakaya… Yakamız paçamız telaş içinde, çamur
içinde, alelacele…
Bir İstanbul macerası oldu gece… Birimiz daha buluştuğumuz anda kafası
kıyak, birimiz ağır ağır çıkar merdivenleri, gece ortası olmuş kafası iyi ve
bendeniz yine içmeden, diri ve uyanık! İstanbul gibi yerde, en az birimiz her
zaman tetikte kalmalıydı…
Lüksü ve rahatı yaşatan arabaları bıraktık yerinde… Minibüs, vapur ve tünellere
doluştuk. İnsan içine karıştık, trafiğe karışmamak için. Herkes süslü herkes
bir özenli, malum bu bir cumartesi gecesiydi…
Ne lazımdı bize? Biraz duygu, biraz müzik ve eğlence, tanıdık ve
tanımadık yüzler, kalp çarpıntıları… Biraz değişiklik ve kafa dağıtmak derken,
karşımızda acılar…
Bir sanatçı karşımızda öyle gerçek, öyle dürüst. Hüznün gölgesine
sığınmış ama isyanlar dilinde… Bir muazzam ses ki, ne söylese dinlenir…
Dinlerken düşündüm, acı çekmeden yazılıp bestelenir mi aşk acısı,
beklenti ve bazen de yalnızlık… Yapılmaz bilirim, bir zamanların şiir yazmaya
sığınmış âşık insanı olarak. Aşk; acımadan, yazılıp çizilmeden, çalınıp
söylenmeden, ölüp de dirilmeden yaşanır mı?
Tercüman oldu yine yüreğimizin en susmuş çığlıklarına… Sanat böyledir,
sanatçı böyledir; herkes kendinden bir parça bulur eserinde, hem de öyle böyle
değil. Kopup da yeniden yamalanmış, kana bulanmış, karalara bağlamış da sesini
çıkaramamış bir parça… Tercüman oldu sanatçımız tüm gücüyle…
Hem solist hem de bizden biri olarak katılırken gecemize, alabildiğine
doğal ve olduğu gibi… Unuttuğu yeri itiraf edebiliyor, şarkılara gelince zaten
kendi kendini anlatan şarkılar vardır ya… “İşte, ben de böyle hissediyorum tam
olarak” dedirten. Demek ki aynı şeyleri başkaları da yaşıyormuş dedirten… Zaten
biz hep ünlüleri ilah gibi görürüz ya, oysa onlar da etten kemikten insanlardır
ya… Etten kemikten insanlar da âşık olur ve acı çekerler. Onların farkı
cesaretle alıp ellerine çalgılardan birini, tüm yüreklerini sermeleridir gözler
önüne hem de herkesin adına…
Ama her şeyden önce bir ses vardır ki sanatçıda, gözün kapalı dinlersin
ve yaşarsın birlikte. Konuşur gibi rahat seslendirirken ezgilerine dalar
gidersin, o ise şarkısının içinde yaşamaktadır. Öylesine hissetmektedir ki ve
öyle mükemmel ifade eder ki hayranlıkla bakakalırsın, dinleyedurursun, vakit
nasıl geçmiş anlamazsın…
Ne kadar karalar bağlamaya yüz tutmuş bir ruhun kalkanlarını sergilese
de, aslında parıltılar saçmaktadır bu sanatçı… Sesiyle, nefesiyle, gücü ve
cesaretiyle…
Bizler kendimize kılıflar uydurmaya, içselliğimizi perdelemeye çalışırken
ve hislerimizden utanırken, sanatçı inadına ben buyum böyleyim demektedir.
Hepimizin adına…
Melis Danişmend… Birkaç saat dinlemekle doymanın mümkün olmadığı… Sesinin
rengine dalıp giderek ruhu dinlendirmenin ve yaralara merhem bulmanın mümkün kılındığı…
Bizden biri ve bizi bizden iyi anlatıyor diye tanımlayabileceğimiz gibi…
“Her şey normal” dese de, aslında her şeyin yoldan çıktığını vurguladığı…
Saçlarının dans ederken yüzünü gözünü örtmesiyle duygu dalgalarının
gizlenemediği…
Nerede çıksa ve ne söylese dinlenebileceği gibi…
Gerçek ve olduğu gibi…
Yağmurlu, fırtınalı buz gibi kış gecesini ısıtmaya yeten kadife gibi
sesini, hayranlıkla dinledim yine…
Selam Berrak!Ben Berk'in bolumden arkadasi Beste :) Yazin super olmus, senin de Melis hayrani oldugunu bilmiodum...bana hala canli dinlemek kismet olmadi. konserlerini kolluyorum durmadan. Bruksel'e gelirseniz beklerim! Selamlar!
YanıtlaSil