17 Ocak 2013 Perşembe

ÇALKANTILI İSTANBUL HALLERİ ve MELİS DANİŞMEND

Bir konser gecesiydi aslında en basit ifadeyle… Ne zaman basit yaşayabilmişim ki, bu sefer öyle olsun? Duygular iç içe geçmiş yine… Ruh hallerimiz çalkalanmaktayken, heyecan ile durgunluk savaşırcasına birbirine geçmekte... Aşk gecesi… İsyan ve haykırışların gecesi… Sanat, hayranlar ve hayranlık. Olduğun gibi olma gecesi, kendini hüznün ve müziğin koynunda serbest bırakma gecesi… Öyle kolay kolay götüremezler beni konserlere…
Melis Danişmend dediler, akan sular durdu yine… Yağmura ve trafiğe rağmen bin bir koşturmaca geçildi karşıki yakaya… Yakamız paçamız telaş içinde, çamur içinde, alelacele…
Bir İstanbul macerası oldu gece… Birimiz daha buluştuğumuz anda kafası kıyak, birimiz ağır ağır çıkar merdivenleri, gece ortası olmuş kafası iyi ve bendeniz yine içmeden, diri ve uyanık! İstanbul gibi yerde, en az birimiz her zaman tetikte kalmalıydı…
Lüksü ve rahatı yaşatan arabaları bıraktık yerinde… Minibüs, vapur ve tünellere doluştuk. İnsan içine karıştık, trafiğe karışmamak için. Herkes süslü herkes bir özenli, malum bu bir cumartesi gecesiydi…
Ne lazımdı bize? Biraz duygu, biraz müzik ve eğlence, tanıdık ve tanımadık yüzler, kalp çarpıntıları… Biraz değişiklik ve kafa dağıtmak derken, karşımızda acılar…
Bir sanatçı karşımızda öyle gerçek, öyle dürüst. Hüznün gölgesine sığınmış ama isyanlar dilinde… Bir muazzam ses ki, ne söylese dinlenir…
Dinlerken düşündüm, acı çekmeden yazılıp bestelenir mi aşk acısı, beklenti ve bazen de yalnızlık… Yapılmaz bilirim, bir zamanların şiir yazmaya sığınmış âşık insanı olarak. Aşk; acımadan, yazılıp çizilmeden, çalınıp söylenmeden, ölüp de dirilmeden yaşanır mı?
Tercüman oldu yine yüreğimizin en susmuş çığlıklarına… Sanat böyledir, sanatçı böyledir; herkes kendinden bir parça bulur eserinde, hem de öyle böyle değil. Kopup da yeniden yamalanmış, kana bulanmış, karalara bağlamış da sesini çıkaramamış bir parça… Tercüman oldu sanatçımız tüm gücüyle…
Hem solist hem de bizden biri olarak katılırken gecemize, alabildiğine doğal ve olduğu gibi… Unuttuğu yeri itiraf edebiliyor, şarkılara gelince zaten kendi kendini anlatan şarkılar vardır ya… “İşte, ben de böyle hissediyorum tam olarak” dedirten. Demek ki aynı şeyleri başkaları da yaşıyormuş dedirten… Zaten biz hep ünlüleri ilah gibi görürüz ya, oysa onlar da etten kemikten insanlardır ya… Etten kemikten insanlar da âşık olur ve acı çekerler. Onların farkı cesaretle alıp ellerine çalgılardan birini, tüm yüreklerini sermeleridir gözler önüne hem de herkesin adına…
Ama her şeyden önce bir ses vardır ki sanatçıda, gözün kapalı dinlersin ve yaşarsın birlikte. Konuşur gibi rahat seslendirirken ezgilerine dalar gidersin, o ise şarkısının içinde yaşamaktadır. Öylesine hissetmektedir ki ve öyle mükemmel ifade eder ki hayranlıkla bakakalırsın, dinleyedurursun, vakit nasıl geçmiş anlamazsın…
Ne kadar karalar bağlamaya yüz tutmuş bir ruhun kalkanlarını sergilese de, aslında parıltılar saçmaktadır bu sanatçı… Sesiyle, nefesiyle, gücü ve cesaretiyle…
Bizler kendimize kılıflar uydurmaya, içselliğimizi perdelemeye çalışırken ve hislerimizden utanırken, sanatçı inadına ben buyum böyleyim demektedir. Hepimizin adına…
Melis Danişmend… Birkaç saat dinlemekle doymanın mümkün olmadığı… Sesinin rengine dalıp giderek ruhu dinlendirmenin ve yaralara merhem bulmanın mümkün kılındığı… Bizden biri ve bizi bizden iyi anlatıyor diye tanımlayabileceğimiz gibi…
“Her şey normal” dese de, aslında her şeyin yoldan çıktığını vurguladığı…
Saçlarının dans ederken yüzünü gözünü örtmesiyle duygu dalgalarının gizlenemediği…
Nerede çıksa ve ne söylese dinlenebileceği gibi…
Gerçek ve olduğu gibi…
Yağmurlu, fırtınalı buz gibi kış gecesini ısıtmaya yeten kadife gibi sesini, hayranlıkla dinledim yine…



1 yorum:

  1. Selam Berrak!Ben Berk'in bolumden arkadasi Beste :) Yazin super olmus, senin de Melis hayrani oldugunu bilmiodum...bana hala canli dinlemek kismet olmadi. konserlerini kolluyorum durmadan. Bruksel'e gelirseniz beklerim! Selamlar!

    YanıtlaSil