Bende söz bitti artık.
Bunu söylemek için çok bekledim. Sabırlar, tahammüller, geçmişin
hayaletleriyle geleceğin siluetleri, iğne batışlarıyla nefes tutulmaları,
yalnızlık ve iç içe geçmişlik, her şey ama her şey havada uçuştu. Sonra
birbirine çarparak yerlere gelişigüzel savruldu. Kırıklara çıplak ayaklarım
bata bata yürüdüm uzun zaman.
Sustum olmadı, konuştum olmadı
Delirdim olmadı, akıllandım olmadı.
Sebeplerin ne kadarı benden kaynaklıydı bilemeden, kendimi anlatamadan,
bir de baktım ki derin kuyularda avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ama sesim
yok…
Duymak, bilmek midir?
Duymak, anlamak mıdır?
Pansuman.
Çok önemliydi. Doktorun bu kelimesi çok hoşuma gitmişti. Gelin size bir
pansuman yapalım demişti. Yapamadı. Onun kullandığı merhem, bizim kanlı
derinleşmiş çiziklerimize çok hafif kaldı. Şunu unutmayın, kimse size pansuman
yapamaz. Hakemlik yapabilir, sırdaşlık yapabilir, harita olup bazı yolları
çizerken ya da yol bulurken yardım edebilir. Pansuman imkânsızdır.
Yara yakmak belki… Belki bir çözüm belki bir umut belki yeniden başlamak.
Çok iyi, pürüzsüz görünen şeylerin altını bir kaldırsanız neler vardır
inanamazsınız.
Söz biter bazen. Bakışlar susar, bedenler uzaklaşır, paylaşımlar azalır
ve sonunda hayat otomatikleşir. Fırtınalı denize gönüllü kaptan yok. Karada bir
süre beklenecek, başka yolu yok.
Düşündüklerini sessizce iletmek gerekiyor bazen. İşe yarar mı bilmiyorum.
Tamamen susamıyorum en azından kendime karşı. Deli yaftası yapıştırılmayı kim
kabul eder ki şu hayatta?
Bir çıkış mümkündür illa ki karanlık gecelerden, güneşi tanıyanlar için.
Ve sabahı karşılarken bile çaresizdir atgözlüklüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder