12 Mart 2019 Salı

ÇOCUKLARA HİKAYELER


Çocukluğumun çok da tatlı geçtiği söylenemez. Şimdiki aklımla bakınca, her çocuk gibi, heyecanla yeni maceralara açılan günlerin keşfinde kaybolmak isterken, nedenini bilmediğim dehlizlerde bulurmuşum meğer kendimi… Bu karmaşıklığın, tezatlığın bir kısmını anlayabiliyordum o zaman, bir kısmını ise hâlâ anlayamıyorum.

Karanlık hissetmek nedir? Bilenler belki bilir. Ne büyük günahtır hâlbuki çocuklarla karanlığı tanıştırmak, bunu hissettirmek ve onlarda bunu yerleştirmek. Kim kesecek hesabını çocuklara karanlık hissettirilmiş günlerin?
Mutlu olduğum şeyler hatırlamak bile, bu işe yani hayata iyi bakabilmek için bir neden teşkil ediyor sanırım. Mesela Pazar sabahları Barış Manço’nun çocuklar için hazırladığı programı seyretmek.
“ Adam Olacak Çocuk”.
Ah Barış Abi ah nasıl da anlardı çocukların dilinden. Onların dünyasına ne tatlı dokunuşlarda bulunur, onları onure eder, onlara saygı gösterir, kendilerini keşfe katkıda bulunurdu. Birer kıymetli taş gibi sunardı onları, gözlerimiz kamaşırdı. Oraya çıkmayı hiç düşlemedim ben bir çocuk olarak. Ama onun sıcak sesine, şefkatine, babacanlığına kendimi kaptırır giderdim düşler ülkesinde yaşayan kahramanlar gibi. Çocuk ruhuma uzaktan bile dokunuyormuş meğer o güzel yüreğiyle. Adam olamayanların ülkesinde böyle bir programı yapmış olmasına sevinsek mi üzülsek mi bilemedim. O program neden devam ettirilmedi bir daha? Veya benzeri programlar yapılamadı? Çünkü onun güzel yüreğinden kopup bize sunulmuş bir parçaydı, adam olacak çocuk fikri. Şimdi öyle güzel adamlar kaldı mı…
Çocuklar zorla sevilmez ki. Bu içten gelen bir şeydir. Bu toplumda gerçekten çocuklar seviliyor olsaydı, gündemimiz bambaşka konularla dolu olurdu. Bir Atam bir de Barış Manço kalkıp geri gelebilse keşke...
Çok üzülürken hallerine, elinden bir şey gelmemesi ne acı çocuklarımızın iyiliğine.
Özenti, taklit, kopya, vitrin toplumu olmuşuz biz. Çocuklara ve iyiliğe çok aykırı bir düzenimiz var. Hüzünlü geçmiş çocukluğumu bile özletecek kadar hem de…
Seksenlerde çocuk olmak… Ne çok yazılıp çizildi bununla ilgili. Ne çok içimizi dökmüşüzdür sosyal medyada. Kirli bir dünyada çocuk gibi çocuk kalabilmiş, çocukluğun ucundan da olsa bir şeyler yaşayabilmişiz.
Seksenler dizisinde yakalayabilmiştim çocukluğumun kokusunu adeta. Giderek yok olan değerlerimize son tutunuşlarımızmış belki de o günler. Tüm kavga gürültüye rağmen, çok güçlü dinamikleri varmış büyüdüğümüz mahallelerin, sokakların, evlerin. Çok şey berbatmış ama yaşatabilenlerin gerçek sevgileri, gerçek hikâyeleri varmış o zamanlar. Şimdi herkes kendi paçasını kurtarmanın derdinde…
Şimdi açıp gökyüzüne ellerimi, bir çocuk aklının masumiyeti ve tarafsızlığıyla sorsam, neden hep iyi şeyler bitiyor diye, meleklerden samimi bir cevap gelir miydi?
Bir aksakallı dede çıksa, her şeyi tek tek açıklasa, kara tünelin sonunda bir aydınlık umudu gösterse, yeniden güzel biten hikâyeler anlatabilir miyiz çocuklarımıza?

1 yorum:

  1. Çocuklar çocukluk eskiden güzeldi, şu an ki cocuklar kuşlar musalı koyduk bir kafesin içine menfaat çıkar gösteriş uğruna, sevgi saygı güven vardı,

    YanıtlaSil