Sus diyor bana. Susmak, gitmekle yarı yarıya aynıdır aslında. Anlamak için
bir ömür gerektiğine inanmaya başladığımız noktada, anlaşılmanın ve
anlayabilmenin güçlüğüyle burkuluyorum.
Yalan mıdır yanlış mı şimdiye kadar doğru bildiklerimiz? Aynıyken yediğimiz
içtiğimiz nasıl ayrı düşebilir bu kadar fikrimiz? Ben artık bilemiyorum,
anlayamıyorum nerede öldü bizim hayallerimiz? İçimdeki kırıklıklar bu kadar
gerçek olmasaydı, böyle derimi dele dele kanatmazdı herhalde… Çok sivridir bazı
sözler, ömür boyu batıp kalıp yüreğinin en hassas yerine…
Susmak, idare etmek değildir ki… Saygı değildir, sabır değildir susmak,
ayrışmaktır giderek birbirinden. Susmak, silinmektir; en taze hallerinden
koparak çürümeye yüz tutmaktır.
Sus diyorsun bana öfkeli yüzünde gezinen hiç tanımadığım gölgelerle. Susarsam
yok olmuşum demektir. Sen bunu kabul edebilir misin öyle hemen?
Yalnızlıkların en kötüsü de beraberken olan. Uzattığın elin havada
kalması kadar berbattır, aynı dili konuşamadıkça zehir saçan dillere hâkim
olamamak.
Ne acıdır bazen geçmişte yakalayabildiğin tatlı şeyleri gelecekte bir
yere yerleştirememek. Böyle böyle bugünü de ellerinden kayıp yitirivermek…
Battı ince ince bazı şeyler, dışarıdan kaya gibi sert görünen incecik
yüreğime. Anlatamadım kimseye, anlaşılamadan düğüm düğüm yok olup gitti
boğazımdan içime.
Bağırdım olmadı,
Bekledim olmadı,
Kendi haline bıraktım olmadı.
Bir tek gitmeyi beceremedim işte. Gitsem özgürleşirken iyileşirdim belki
de. Bencilleşerek duyarsızlaşırdım ve batıkları, kesikleri, kan sızdıran
yaralarımı hissetmezdim belki de.
Siz söyleyin, bir duygu nasır bağlar mı?
Yoksa kabuğunun altında hep derin derin sızlar mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder