Çantasından
arayıp tarayıp sonunda çıkarabildiği ruju gerilmiş dudaklarında acele ve
acemilikle gezdirdikten sonra yarı gülümsemeyle, “rujumu da sürmezsem kendimi erkek gibi hissediyorum” demişti. Gerçekten
de çoğu zaman kadınsal süs, detay ve inceliklerden uzak olduğunu fark etmiştim
öyle söyleyince. Nereden gelip de hayatıma girmişti. Bana uzun uzun akıllar verişi,
kendi kullanmadığı şeyleri bir çantaya veya torbaya sıkıştırıp insanın eline
tutuşturmak gibi bir şeydi. Gülümsemesi erkeksiydi, ses tonu hem nazik hem de hoyratça
net. Hareketleri, yüreğinin büyük yalnızlığını gizlemeye çabalayan bir
dobralıktaydı. Erkeksi mizacına rağmen, her kadın gibi bolca konuşurdu. Kaç kişi
dinlerdi onu bilmem…
“YAP” deriz
başkalarına en güçlü halimizi takınarak. Çünkü kendimiz yapamayız.
Kendimizi
başkalarının üzerinden yaşamaya çalışırız.
Doğarken tüm
sahne doğanındır bir de ölürken. İkisi arasındaki sürede ise daha çok köşelere
çekilmece oyunları oynanır. Oysa hayat, yaşayanındır.
Küçük bir eve
hapsederdi kendini çoğu zaman. Sonra da yurtdışında yaşamaktan bahsederdi.
Basit yaşar, hızlı konuşur, hızlı susardı. Hızlı giderdi insanın hayatından.
Hatta bir anda var olup bir anda kaybolurdu ortadan. Hani çocuklarla
oynadığımız ce-e oyunları gibi.
Deli diyen de
vardı onun için iyi diyen de. Ne kadar değişken ve çelişkendir yargılarımız,
birbirimizden. Hep işimize geldiği gibi konuşur, işimize geldiği kadar anlarız
hayatı, insanları.
Yalnızlık kalesinde
büyük duvarlar örerdi etrafına, sonra da hiçbirşey yokmuş gibi özgürlükten
bahsederdi. Dengesizdi biraz. Ama çok iyi niyetliydi.
Artık iyiniyetin
karın doyurmadığını iyice öğrendiğimiz yaşlarda, onunla geçen günleri
hatırladığımda, keşke iyi insan değil de mutlu insan olsaymış diyorum.

İyi ki diyorum
şimdi. İyi ki aklıma yatmayan yollardan gitmemişim. Ve iyi ki bir aklım varmış.
İyi ki ağzım, dilim başka kalbim başka kararlarım başka yaşamamışım. Hücrelerim
birbirinden bihaber değil de bir bütün olarak yaşamışım, iyi ki.
İyi ki makyaj
yapmışım. İyi ki açık havaya çıkmışım. İyi ki içimden geçenleri söylemişim. İyi
ki bildiğimi okumuşum. İyi ki büyük dünyaların içinde görünmez çizgilerle
oluşturulan o sahte kafeslere tıkıştırıp kalbimi gömmemişim daha yaşarken. İyi
ki BEN olmuşum. BENİM olmuşum. Bir kadın kadar ve bir kadın gibi, içimden
geldiği gibi; öğretildiği gibi değil de anladığım gibi, inandığım gibi
yaşamışım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder