25 Ekim 2018 Perşembe

ERKEK GİBİ


Çantasından arayıp tarayıp sonunda çıkarabildiği ruju gerilmiş dudaklarında acele ve acemilikle gezdirdikten sonra yarı gülümsemeyle, “rujumu da sürmezsem kendimi erkek gibi hissediyorum” demişti. Gerçekten de çoğu zaman kadınsal süs, detay ve inceliklerden uzak olduğunu fark etmiştim öyle söyleyince. Nereden gelip de hayatıma girmişti. Bana uzun uzun akıllar verişi, kendi kullanmadığı şeyleri bir çantaya veya torbaya sıkıştırıp insanın eline tutuşturmak gibi bir şeydi. Gülümsemesi erkeksiydi, ses tonu hem nazik hem de hoyratça net. Hareketleri, yüreğinin büyük yalnızlığını gizlemeye çabalayan bir dobralıktaydı. Erkeksi mizacına rağmen, her kadın gibi bolca konuşurdu. Kaç kişi dinlerdi onu bilmem…

“YAP” deriz başkalarına en güçlü halimizi takınarak. Çünkü kendimiz yapamayız.
Kendimizi başkalarının üzerinden yaşamaya çalışırız.
Doğarken tüm sahne doğanındır bir de ölürken. İkisi arasındaki sürede ise daha çok köşelere çekilmece oyunları oynanır. Oysa hayat, yaşayanındır.
Küçük bir eve hapsederdi kendini çoğu zaman. Sonra da yurtdışında yaşamaktan bahsederdi. Basit yaşar, hızlı konuşur, hızlı susardı. Hızlı giderdi insanın hayatından. Hatta bir anda var olup bir anda kaybolurdu ortadan. Hani çocuklarla oynadığımız ce-e oyunları gibi.
Deli diyen de vardı onun için iyi diyen de. Ne kadar değişken ve çelişkendir yargılarımız, birbirimizden. Hep işimize geldiği gibi konuşur, işimize geldiği kadar anlarız hayatı, insanları.
Yalnızlık kalesinde büyük duvarlar örerdi etrafına, sonra da hiçbirşey yokmuş gibi özgürlükten bahsederdi. Dengesizdi biraz. Ama çok iyi niyetliydi.
Artık iyiniyetin karın doyurmadığını iyice öğrendiğimiz yaşlarda, onunla geçen günleri hatırladığımda, keşke iyi insan değil de mutlu insan olsaymış diyorum.
Hep aman şöyle yap böyle yapma diye akıllar verişini hatırlıyorum. “Peki sen niye yapmıyorsun” demezdim ben ona. Diyemezdim işte. Ne bileyim, eksiğini veya kusurunu yüzüne vurur gibi, ortalık yerde çırılçıplak soyar gibi yüzleştiremezdim onu gerçeklerle; aslında kendisiyle.
İyi ki diyorum şimdi. İyi ki aklıma yatmayan yollardan gitmemişim. Ve iyi ki bir aklım varmış. İyi ki ağzım, dilim başka kalbim başka kararlarım başka yaşamamışım. Hücrelerim birbirinden bihaber değil de bir bütün olarak yaşamışım, iyi ki.
İyi ki makyaj yapmışım. İyi ki açık havaya çıkmışım. İyi ki içimden geçenleri söylemişim. İyi ki bildiğimi okumuşum. İyi ki büyük dünyaların içinde görünmez çizgilerle oluşturulan o sahte kafeslere tıkıştırıp kalbimi gömmemişim daha yaşarken. İyi ki BEN olmuşum. BENİM olmuşum. Bir kadın kadar ve bir kadın gibi, içimden geldiği gibi; öğretildiği gibi değil de anladığım gibi, inandığım gibi yaşamışım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder