Sonbaharın
kıymetini bilmek için yazın illa kavrulup cayır cayır yanmak mı lazım? Hoş
geldin demek için ayrılmak, durulmak için önce kudurmak, tatlanmak için önce acımak mı lazım?
İyi
düşün iyi düşün diyorlar ama…
Gel
de bunu içimdeki kurtlara anlat…
Manik
depresif bir varoluşumuz var. Türlü türlü oyunlar ve telafisi olmayan hayat
yelpazelerine dağıtılmış piyonlardan başka bir şey değiliz. Açıldıkça azaldığımız
ve bazen kapandıkça çoğaldığımız bir bütünün zavallı çelimsiz parçaları kadar
ancak gücümüz.
Herkesin
içinde bir yanık cehennem fokurduyor. Ondandır bu sürtüşmelerimiz.
Yazın
sıcağını hiç yakalayamayan akıl çemberinde boğulmuş hayallerimiz. Mutlu olmak
için birazcık aptal olmak lazımmış gerçekten.
Birazcık
mı?
Baya
baya bi aptal olmak. Hatta bayağı olmak belki. Kalite iyi yerlerde yaşayamıyor.
Çünkü ışıl ışıl parlıyor ve parlak yıldızlar diğerlerinin gözlerini
kamaştırıken acıtıyor.
Neden
herkes birbirini acıtıyor sahi?
Hep
vakti dolmuş yapraklar gibi rengimizi kaybedip birer birer dökülüyoruz, neden?
Bir
hayat yaşıyoruz ki gözlerimiz kapalı. Açtığımızda da herşey bitmiş olacak
zaten.
Hediyeler
hiç beklemiyorken gelirmiş ve bunun şokuyla biz mucize dermişiz onlara.
Yanıp
kavrulmuşken tatlı serinliğe soyunmak gibidir hayat. Sıcağın ilacıdır soğuk. Ve
kavrulmuş ruhların gizli merhemidir aşk.
Karın
kokusunu müjdeleyen soğuğuna, toprağı yumuşatan yağmuruna, hüzünlerimize sahip
çıkan kahverengimsi dokunuşuna hep hayrandım.
Ben
sana hiç veda etmedim ki zaten.
Bir
söz hakkım olsaydı, diğer mevsimlerden vazgeçerdim ben senin için. Seninle doğuşumdan
değil de, seni derinden hissettiğim için sanırım. Önünde saygı ve itaatle
eğilirdi ruhum, sorgulamadan sarılıp teslim olurdum rüzgarına, yağışına ve
sersem eden fırtınalarına. Hep fırtınaların daha güçlüsüne hazırlayışına. Çünkü
ben onlardan daha güçlü çıkmayı sevmişimdir hep…
Bu
vesileyle hoş geldin sonbahar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder