27 Ağustos 2018 Pazartesi

CEVİZ


İnce ince kıydım cevizleri. O gece kafaya koymuşum bir kere. Mutfak robotu yok diye vazgeçmedim. Önce mutfak örtüsünün içine koyup katladım. Üzerinden boydan boya geçerek kavanozla ezdim. Bunu anneanne göstermişti bir keresinde. Gördüğünü kolay unutmuyor insan. Keşke hep iyi şeyler görsek işte bu yüzden.

Yumuşacık mutfak örtüsü, içine aldığı cevizlerle bütünleşip onların rengine boyanmıştı. Ezmeyi tahtanın üzerine döküp büyük bir bıçakla kıymaya devam ettim. Bir daha bir daha, çapraz boydan boya. Ülkemin insanları gibiydi cevizler; ezildikçe kucaklaşıyor, sonra yağı çıkana kadar tekrar eziliyor, alt alta üst üste birbirine karışıyordu. Ayrılmıyorlardı hiç. Yine birlikte aynı yola gideceklerdi. Ne kadar ayrışır gibi olsalar da özünde hep aynı yapıyı taşıyacaklardı. Robot olmayınca 15 dakika falan sürmüştü. Robot olsa bzzzt 15 saniye… Kadın eli değmiş, şefkatle birleştirilmiş, sabırla çevrelenmiş bir şeyler kokardı eskiden mutfaklarda… Yeniliklerin ışığında kurumaya yüz tutmuş eski zevklerimizle değerlerimizin uzaklığını hatırlattı bana. Kadınların nasıl da içini yemeklerine döktüğünü ve sanatçıların eserlerine ve annelerin çocuklarına…
Ne kadar alışmışız aslında işlerimizi kolayca halletmeye…
Eskiden her yere yürürdü insanlar, arabalar yokken. Ağrı kesmeden olurdu ameliyatlar ve doğumlar. Çaresizdi kimi zorluklar…
Daha bir vakit aldı ama daha bir tatlı geldi yemesi sonra…
Zorlaştıkça daha kıymetli oluveriyor bazı şeyler. Kolaylaştıkça daha sıkıcı, daha sıradan ve daha monoton bazen. Hayatın kendisi gibi.
Cevizleri diğer malzemelerle buluşturup yoğurdum. Gece gece aklıma koyduğum o tatlıyı yaptım. Yarı karanlık bahçeden, etrafı şırıl şırıl dolaşan bir su sesi geliyordu. O günlerde büyük bir enerjiyi etkisi altına alan Dolunay yaklaşıyordu hem de en kanlısından. Her şey karışmıştı birbirine. İnsanlar, kavramlar, duygular, amaçlar, hayatlar ve kafalar... Zaten kafa kalmamıştı kimsede. Ve yürek desen çok az kişide…
Gökyüzünü tüm cömertliğiyle boyayan parlak, iddialı, huzurlu bir lacivert hâkimdi geceye. Komşu evlerden bitmeyen sohbetlerin ısrarlı sesi geliyordu. Bizim gibi değillerdi. Kimse kimse gibi değildi zaten. Güzeldi sesler; sesleri duyabilmek. Sesleri sevebilmek güzeldi. Sert başlayan günlerin yumuşak gecelerindendi. Hayat zorlaştıkça yılmamalı, daha çok çalışmalıydık. Bize ucu değdirilmemiş hiç bilinmeyen düşünceleri keşfetmeli, mutlaka farklı yollar aramalı, farklı şeyler denemeliydik. Daha az sızlanmalı, daha çok üretmeliydik. Cevizleri ince ince kıymalıydık. Ama yalnız ama beraber…
Cevizleri kıyarken bu satırlara koşması çekiciydi. Sonra bu satırları yazarken tekrar dönmek cevizlere…
Rende, tahta, bıçak, kaşık ve ele geçen her şey ama her şey arkadaş olur bazı gecelere, yoldaş olur bazı sıkıntılara ve en çok da tercüman olur. Kelimelere dönüşemeyenler yemeklere dönüşür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder