Kalabalığı
bırak, tenhaya gel.
Bir dolu özlem
birikmiştir, yüzünü görmeyeli.
Bir adım atsan
şimdi, kimselere hesap vermeden. Örtülü bir yalnızlığa sebep olmuştur belki
hareketin. Aşamadığın bir gurur, bencillik veya akıl yoksunluğu olmalı. Bu
yüzdendir gün yüzüne çıkamamış nefretin ve illetin.
Her telden yokluğun, önceleri derin bir sancıydı. Yalnızlıktı,
kadersizlikti, haksızlıktı. Çokça dinledim herkesten, etle tırnak hikâyeleri.
Aradım taradım ben bir sebep bulamadım. Senin seçimin bizim bedelimiz olalı,
bıraktım peşini bu garip hasretin.
Karanlığı bırak, aydınlığa gel.
Kendim için istiyorsam namerdim.
Tokadı kime savurduğuna bakmadan, kendini dövermiş insan. Senin karışık
kafanda örümcekleşmiş bir hastalık mıdır bu dava, yoksa kalbine inmiş soğuk bir
rüzgâr mı?
Kapattın barış defterlerini de ne oldu değişen? Geldin işte bu yaşlara,
eskimiş aklınla. Çok el uzattıysam geri çekmesini de bildim haddimle. Ancak
yalnızlığını sürgülersin katılaşmış kalbinle. Bende bir duygu da yok artık inan
ki. Solgun benzine üzülüyorum sadece. O güzel yüzde, böyle ölmüş ifadelere
yazık…
“Ne yaptım ben sana?” diye
sormanın işe yaramazlığını da öğretti şu hayat. Hem de çoktan beri. Birinin
sadece var olması, acıtıyor bazen diğerini. İnsanoğlunun bu tahammülsüzlüğü
neye dalalettir bilmem. Tanrı içimize böyle bir his koymamış ki…
Şimdi her şey var elimizde, hem de son model. Kalplerimiz ise hiçbir
şeysiz. Şu köşedeki çingene bizden daha mutlu hâlâ. Çok çocuklu hali, yarı aç
karnı, satılmamış çiçekleriyle.
Bir hastalık olsaydın mesela, bir isim koyamazdım sana.
Bir çiçek olsaydın, dikenlerin sebepsizce etime batardı.
Bir kitap olsan, sayfaların ellerimi acıtırdı.
Yaz sıcağında beklenmedik soğuk bir rüzgâr olursun sen ancak.
Yokluğa yokluk katışınla hatırladım ben hep seni. Bir çare, bir umut, bir
güneş, bir şefkat olmaz senden. Daha çalmadan yüzüme kapattığın kapılardan
belli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder