Bildiğin tüm doğruları unutmak istersen; daha öncesinin kimsesizliğine,
anlamsızlığına, amaçsızlığına kefilsen; yeni bir sayfa, yeniden bir anda, yeni
bir hayata uzanırcasına açmaya, sonuna kadar kendinden açılmaya hazırsan,
Annesin…
Uykusuz her gece, kendinden bir şey koparırcasına ve hatta yırtınırcasına
bir çaba, sonunda kazanması muhtemel çetin mücadele, güdülere teslim edilmiş
bir beden ve çıkarılmaya hazır tırnaklar… Var edeceksin, kolay mı?
Teninde yer yer tırnak izleriyle, tarayamadığın saçın ve dinlendiremediğin
nefesinle yeni bir hayata “merhaba” dersin
yorgun dudaklarınla… Annesin…
Kaç kişi anlayabilir, kaç kişi elinden tutabilir? İsyana dayanırsın da
kaç kişi sırtını sıvazlayabilir? Eninde sonunda herkes bir yere dağıldığında,
her kafadan ayrı yükselen sesler bir bir sustuğunda, küçük ve çelimsiz ve
ısrarlı bir ağlamayla baş başa kalmışsın. Sen bırakıp kaçamayan, kulağını
tıkayamayansın.
Kusursuz, derli toplu, bağımsız olamayacağın günlerin dibinde ama
halinden pek memnun bir kadın mı gördün aynada? İşte o sensin.
Kaç santim, kaç gram, kaç saat, kaç dakika, kaç saniye? Artık bunlarla
haşır neşirsin. Zaman ne kadar da değerliymiş meğer…
Kendi anneni hatırlayıp iç geçirirken; yavrunun doğumuna, kırkına, yaşına,
okuluna, diplomasına, nikâhına, başarısına dualarını bağlarsın. Kendini
unutmadan ama kendini yine de unutabildiğin noktada, bazen bir gülümseme bazen
de gözyaşıyla annesin.
Annesin, vazgeçemezsin.
Annesin, bırakıp gidemezsin.
Annesin, isyan edemezsin.
Annesin, artık her anneye daha yakın bir haldesin.
Sıradan, düşüncesiz ya da çaresiz olamazsın artık. Hesapta olmayan tüm
fedakârlıklarla aklına hayaline gelmeyen tüm mutluluklar paralel hızda
yaklaşıyor dünyana.
Şimdi daha kadın, şimdi daha insan, şimdi daha çok bir can oldun.
Annesin, yüreğinden ve rahminden aynı anda çıkarabildiğin o mucizeye
şahitsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder