Hep uzak diyarlardan anlatırlar değil mi? Hikâyeleri, masalları,
hayalleri, olayları… Hepsinin merkezinde olduğumuzu ya da merkezimizde bir oyun
döndüğünü saklarlar akıllarınca. Benim farkım ne mi? Ben saklamıyorum.
Kartlarımı açık oynarken, telaşlı yüzlerinde eski hallerimi görüyorum bazen.
Açık olmayan tek bir şey bulamazsınız dünyamda, o kadar uzak ve ulaşılmaz
görürken beni. Tıpkı anlattıkları birtakım şeyler gibi…
-
“ Bana ulaşmak
istiyorsan, önce kafandaki örümcekle vedalaşman şart.
-
“ Kafamın içinde
örümcek yok ki”
-
“ Aslında sen de
ondan rahatsızsın. İnsan kendini göremezmiş dışardan.
-
“ …….”
-
Vücuduna dolanmış
bir çeşit yaratıktır o düşünceler. Beni senden ayıranın ben olduğumu sanırsın.
Oysa hücrelerine yapışıp kalmış kalıplarındır, bizi birbirimize uzak eden,
düşman eden, ayrı düşüren.”
-
“ Anlamadım…”
- “ Anlarsın.
Zamanın birinde beni kaybettiğine aklın kestiğinde, kış ayazı gibi gönlüne
oturan bensizlikle sarmaş dolaş olurken ya da bir işaret olsun gelmeyince
benden yana, acıtsa da anlarsın.”
-
“ ……..”
- “ Onu da sen
yarattın, bensizlik veya ne bileyim kimsesizlik acı vermesin diye. Beynine
kordonlar doladın, onu sıkıştırdın. Beni de sıkıştırdın. Çok ama çok sıktın…”
- “ Öyle mi yaptım?
Yani hiç farkında değildim. Bu söylediklerini çözmek bile çok uzun sürer… Kaldı
ki seni nasıl anlayacağım?
- “ Beni değil,
önce kendini anlayacaksın. Ancak o zaman bana yaklaşabilirsin. Beklentilerinin
karşılığı değilim. Ben yalnızca benim. Olduğum gibiyim. Aklından fikirlerine,
sözlerine sarkıveren o örümceği zapt etmelisin, hem de bir an önce…”
-
“ O zaman seni
bulabilecek miyim?”
-
“ Hayır”
-
“ Neden peki?
- “ Çünkü yanlışlar
insanı başka yanlışlara çeker. Beni kafandaki kalıba sokmaya çalıştıkça
uzaklaşıyoruz anlasana. Ben kafanın içindekinden, arzuladığından,
düşündüğünden, hayal ettiğinden önce ve daima, sadece BENim. Gördüğün kadar…”
-
“ Neden böyle
zorsun?”
-
“ Sadece
dürüstüm. Oyalayıcı yalanlarla işim olmaz. Yüzüne vurur da öyle giderim. Ama
seni kandırmamdan daha az acı verir, inan bana.”
-
“ Gitme…”
-
“ Kafanı ve
kalbini temizle. Sonra belki yine gelirim, hem de sen hiç çağırmadan…”
-
“ Özleminle nasıl
başa çıkacağım peki?”
- “ Merak etme
yakında öğreneceksin. Zaten herkes öğrenmeye çabalıyor.”
-
“ Zaten öyle”
-
“ O zaman neden
hissedemiyorum?”
- “ Ben
hissediyorum ve sana yolu gösterdim. Fikirlerini temizle. Beni de kendini de
özgür bırak. O zaman her şey daha farklı olur.
-
“ Ah bir
becerebilsem!”
-
“ Merak etme, her
şey yoluna girecek.
-
“ Gerçekten mi?”
-
“ Evet,
kesinlikle…”
Doğrudan hapishaneler var yüreğimizde, sevdiklerimizi de kendimizi de
içine tıktığımız, anahtarlarını denize attığımız. Oysa hayat öyle güzel ki, sen,
ben, onlar, geçmiş ve gelecek… Her şeyin gitgide daha çok yoluna girmekte
olduğunu göremeyecek kadar yalnızlaştırıyoruz kendimizi.
Hepimiz bu oyunun içindeyiz. İnkâr etmenin bir anlamı yok, faydası yok.
Ama merak etmeyin, her şey güzel olacak.
Pek yakında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder