22 Ağustos 2013 Perşembe

SIRTIMIZDAKİ BIÇAKLAR

“Başla” diyordu gelen mesajda… “Artık bekleme, harekete geç”… Beklenmedik sonlara şahit olurken, bitişlere imza atılırken, canından can koparken insan harekete geçmeyi nasıl düşünebilir ki? El kol bağlı, uyuşmuş, tükenmiş bir vaziyetteyken iradeyi ortaya çıkarmanın, her işi teker teker yeniden eline almanın gücünü bulmak imkânsızlaşıyor… İşte böyle zamanlarda yine felsefeye sığınıyorum (aklıselim insanlar gibi);

 “Her bitiş yeni bir başlangıçtır”

Yeni başlangıçlar, gidişini hüzünle izlediklerinize teselli olamıyor her zaman. Ne bileyim, her şeyin yeri ayrı sanki. Hele ki kayıplara neden olanlar, yeni bir şeye başlamanıza, emeğinizi sahiplenmenize izin vermiyorsa… İnsanoğlu mazoşistlikten kurtulmalı ve geçmişe sıkı sıkı tutunarak acı çekmek yerine geleceğine doğru bakmalı… Zaten önümüzde karartılmaya çalışılan bir gelecek varken şansımızı zorlayacağımız belli oldu artık. Bize neler bırakacağınızı düşünmemişsiniz, bırakın da kendimizi toparlayalım bari…
Dünyayı değiştirmesi gerektiğini söyleyen arkadaşım geliveriyor aklıma. Uç bir inanışa sahip olduğunu düşünmedim hiçbir zaman. Ama neyi beklediğini sormak isterdim ona. Değiştirmeye başlamazsak, pek yakında elimizde ne kalacak ki?
Dünyayı değiştirmeye de ancak kendimizden başlayabiliyoruz işte. Başkalarını değiştirmek öyle zor ki… Yaptıkları hataları izlerken gün gelip de hatalarının getireceği sonuçları öngörmek ve onlara bir türlü anlatamamak öyle zor ki… Adam yerine konmadan çocuk muamelesi görmek belki de en zoru… Oysa ben onların hepsinden önce büyümüştüm.
Büyümüştüm de ne oldu sanki?
Takdir mi gördüm destek mi?
Kıvanç mı duyuldu benimle?
Övgüler yağmuruna mı tutuldum?
Oofff offf… Bir de çokbilmişlikle suçlandım yazık ki…
Her şey yerle bir olup, altı üstüne gelse de birilerinin ders almamakta inat etmesi ne tuhaf.
Dünya çalkantılarla yerinden oynarken, yeni bir çağa girişimizin sinyallerine odaklanmaktan başka çaremiz kalmadı belli ki. Yepyeni bir dönemin başlangıcında olmanın sancıları olmalı bunlar. Tahammül etmekte güçlük çektiğimiz durumlar fazlasıyla ağır geliyor. Daha da özelde çalkantılara kapılıp gittiğim için, aynaya bakmayı unutacak kadar kendimi kaptırışım bana doğal geliyor, kimilerine de yersiz ve gereksiz.
İşte, her gecenin sabahı olduğuna, şafaktan tam önceki vaktin en karanlık an olduğuna, her şerde bir hayır olduğuna inanma vakti. Lakin hem özele indirgenebilen boyutta hem de genel olarak hepimizi etkileyen saflarda, sırtımıza batırılmış bıçakların yarasını iyileştirmenin başka çaresi yok.
Bir gün dert edindiklerimiz, bir sabah bir uyanıyoruz ki güncelliğini kaybedivermiş. Bir gün her şey güncelliğini kaybedecek. Kara toprak baskın gelip de, hepimizi birer birer yuttuğunda boşuna mı çekmiş olacağız bu acıları? Tanrının bu dünyayı bir sınav yeri olarak düzenlediği ihtimali giderek zayıflıyor… Bence başka bir planı olmalı…
Yaşamın dolaylı mesajı ara ara kulağıma gaipten çalınmayı sürdürüyor: “Başla…”
Kafamın içi ambale olmuş, gözüm gönlüm kararmış, yüreğim kırgın ama benliğimde bir noktacık var ki hala ışıl ışıl yanmakta, dimdik kalmakta ve yaşamakta direniyor.
Yaklaşık otuz yıldır yaptığım gibi yıllar sonrasının çözümlerini düşünmeyi bir kenara bırakıyorum. Günü yaşamanın bir yolunu arayacağım. Bulan varsa, bilen varsa haber versin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder