Bu sabah bir köy yerinden farksız İstanbul.
Sadece kuş sesleri var…
İnanabiliyor musunuz?
Zaten kuşlar da şaşırmış gibi bir başka türlü ötüyorlar.
Veya önceden biz bu kadar net duyamıyorduk seslerini.
Hafta sonları çekip çekip gitmek isterdik yeşile, doğaya,
nefes almaya. Oysa burası da öyleydi eskiden. İnsan eli değdikçe bozuldu, yıkıldı
ve çürüdü. Yüzsüzce başka yerleri kirletmeye gitmeyi düşlerken, köy yeri
ayağımıza geldi.
Nasıl bir dinginlik… Nasıl bir huzur…
Gençten taze bir kızı kirletmeye benzemiyor muydu bizim
yaşadığımız yerlere yaptığımız?
Bembeyaz bir kumaşa çamurlu ellerini silmeye benzemiyor muydu?
Çıt yok bu sabah İstanbul’da. Bir de bakmışım büyükçe bir
ağaç dikiyorlar bahçeye. Ne güzel görüntü aslında. Daha birkaç hafta önce hadım
edilircesine güya budanan ağaçların yerine geçmese de güzel bir görüntü… Neden
öyle kökünden kökünden kestiniz dalları her yerde? Ne bahçede ne parklarda
gölge de kalmadı yeşil de… Dalları öyle dikkatsiz kesiyorlardı ki arabaların
camlarına ve sokak lambalarına üzerine düşüp onları kırdılar. İnanır mısınız
yeni ağaçlar dikilmeden önce yenilendi lambalar ve camlar. Bu kadar da
şekilciyiz yani…
Şimdi sadece kuş sesleri…
Gözler kapalı dinlerseniz asla İstanbul demezsiniz.
Korna yok, tak tak sesleri yok, bağırtılar yok. Sokağın ve
doğanın kalan kırıntılarının esas sahiplerinden başka herkes kendi inine
tıkılmış. Evlerin duvarlarını yeriz şimdi ne güzel. Lakin dışarıda izleyecek,
yiyip içecek, soluyacak bir şey bırakılmamıştı zaten…
Nasıl bu kadar doluştuk… Ne zaman bu kadar kokuştuk da bir
büyük cenneti cehenneme çevirdik?
Bir zorlu dönemin içinde güzellikler yakalıyoruz. Ölümle
yaşam, iyiyle kötü, korkuyla sevgi iç içe yine.
İzliyorum martıları, kedileri ve köpekleri. Hiçbiri zarar
vermiyor. Yaşamak ve sevilmek istiyorlar sadece. Haddini aşan tek varlık insan.
Tek tek ve ayrı ayrı kaderlerimizden gelen derslere
alışığız da böyle toplu ve birlikte sınanacağımız kimin aklına gelirdi ki? Yine
de herkesin kâğıdı ve notu ayrı olacak. Hep birlikte akıllanacağımıza asla
inanmıyorum.
Bilimsel bir gerçek, duyusal bir anlamlandırmaya
dönüştürülmeye çalışılsa da, öğretmen arkasını dönünce yine yaramazlık yapacak
bu veletler.
Tuhaftır ki nefesten kesen bu baskın hastalık, nefes
kalitemizi düzeltecek engellerle terbiye ediyor bizi.
Gitgide daha çok insanların sesini kesen bu hastalık,
birilerinin duası sanki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder