11 Nisan 2020 Cumartesi

KUŞ SESLERİ


Bu sabah bir köy yerinden farksız İstanbul.
Sadece kuş sesleri var…
İnanabiliyor musunuz?

Zaten kuşlar da şaşırmış gibi bir başka türlü ötüyorlar. Veya önceden biz bu kadar net duyamıyorduk seslerini.
Hafta sonları çekip çekip gitmek isterdik yeşile, doğaya, nefes almaya. Oysa burası da öyleydi eskiden. İnsan eli değdikçe bozuldu, yıkıldı ve çürüdü. Yüzsüzce başka yerleri kirletmeye gitmeyi düşlerken, köy yeri ayağımıza geldi.
Nasıl bir dinginlik… Nasıl bir huzur…
Gençten taze bir kızı kirletmeye benzemiyor muydu bizim yaşadığımız yerlere yaptığımız?
Bembeyaz bir kumaşa çamurlu ellerini silmeye benzemiyor muydu?
Çıt yok bu sabah İstanbul’da. Bir de bakmışım büyükçe bir ağaç dikiyorlar bahçeye. Ne güzel görüntü aslında. Daha birkaç hafta önce hadım edilircesine güya budanan ağaçların yerine geçmese de güzel bir görüntü… Neden öyle kökünden kökünden kestiniz dalları her yerde? Ne bahçede ne parklarda gölge de kalmadı yeşil de… Dalları öyle dikkatsiz kesiyorlardı ki arabaların camlarına ve sokak lambalarına üzerine düşüp onları kırdılar. İnanır mısınız yeni ağaçlar dikilmeden önce yenilendi lambalar ve camlar. Bu kadar da şekilciyiz yani…
Şimdi sadece kuş sesleri…
Gözler kapalı dinlerseniz asla İstanbul demezsiniz.
Korna yok, tak tak sesleri yok, bağırtılar yok. Sokağın ve doğanın kalan kırıntılarının esas sahiplerinden başka herkes kendi inine tıkılmış. Evlerin duvarlarını yeriz şimdi ne güzel. Lakin dışarıda izleyecek, yiyip içecek, soluyacak bir şey bırakılmamıştı zaten…
Nasıl bu kadar doluştuk… Ne zaman bu kadar kokuştuk da bir büyük cenneti cehenneme çevirdik?
Bir zorlu dönemin içinde güzellikler yakalıyoruz. Ölümle yaşam, iyiyle kötü, korkuyla sevgi iç içe yine.
İzliyorum martıları, kedileri ve köpekleri. Hiçbiri zarar vermiyor. Yaşamak ve sevilmek istiyorlar sadece. Haddini aşan tek varlık insan.
Tek tek ve ayrı ayrı kaderlerimizden gelen derslere alışığız da böyle toplu ve birlikte sınanacağımız kimin aklına gelirdi ki? Yine de herkesin kâğıdı ve notu ayrı olacak. Hep birlikte akıllanacağımıza asla inanmıyorum.
Bilimsel bir gerçek, duyusal bir anlamlandırmaya dönüştürülmeye çalışılsa da, öğretmen arkasını dönünce yine yaramazlık yapacak bu veletler.
Tuhaftır ki nefesten kesen bu baskın hastalık, nefes kalitemizi düzeltecek engellerle terbiye ediyor bizi.
Gitgide daha çok insanların sesini kesen bu hastalık, birilerinin duası sanki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder