Bu ülkenin kıymeti bilinmemiş nice kadınından biriydi bence. Onu tanımam
geç oldu, güç olmadı. Öyle olağan, öyle sıradan günlerden biriydi. Ama şimdi
hiç de sıradan değil ayrılışımız… Sağlık için çalışan insanların sağlıklarından
olmasına içim gitmiştir hep. Terzi kendi söküğünü dikemez misali… Dışardan
anlaşılmıyordu hiçbir şey. Meğer içerden çürüyormuş belli etmeden, inceden
inceye…
Zamanla eriyip gittiğine hiç inanamadım zaten; yolun sonuna yaklaştığını,
göz göre göre bittiğini, şu beş para etmez düzende kendini heba ettiğini, hiç
birimizin ona yardım edemediğini hiç kabullenemedim. Dilim varmıyor, varmıyor
ama… Temelli gidişlerin hepsi birer vazgeçişmiş. Onun vazgeçtiğini
söyleyebiliyorum yalnızca.
Kaybetmeye oynayan insanları anlayabilirsiniz az çok. Dilleri tatlı,
bakışları acıdır. Dikkatle izlerseniz görürsünüz ki, onlar bir şeyler
vermediklerinde yalnızdır. Başkalarına verdikçe kendilerinden azalırlar. Böyle
böyle de yok olurlar.
Herkesi kendinden daha fazla beslemek de nedir? Bu ancak öğretilmiş, dayatılmış,
zorla yaptırılmış olabilir bir insana… “Ah
ne kadar da iyi niyetli bir insan” dersiniz. Ah bilmezsiniz o kendini
unutalı çok olmuştur… “Melek gibiydi
melek” dersiniz. Melekler bu dünya için değildir. Ancak insan kadar
acımasızsanız kazanır ya da kazanmış görünürsünüz buralarda… Kalbinden koparıp koparıp
hiç düşünmeden dağıttığı iyiliklerle geri planda kalmış hayallerinin imkânsızlaşmasına
yanar dururuz şimdi arkasından. Hiç kırmazdı insanları... Hep kendisi kırılırdı...
Hiç “hayır” dediğini duymadım. Hiç
“olmaz” dediğini hatırlamıyorum. Kendisi zor durumda kalma pahasına insanlara
verdiği hizmetler, bedeninden koparıp koparıp attığı çiçekler gibiymiş meğer.
Sonunda nefesine yetecek bir tek çiçeği bile kalmadı…
Hanım hanımcık, itaatkâr dişi kuşlar yetiştirmenin bir marifet sayıldığı
bu kirli toplumda, hatta azar azar ezilen kişilikleri, yok edilmiş hayalleri ve
eyledikleri insan çokluğuna göre birikmiş “aferin”leriyle nice kayıp kadınımız
var onun gibi.
Kadınların sesini, bedenini, niyetlerini ve isteklerini, en sonunda da
nefeslerini kökten, derince kesmeye kimin nereden hakkı olduğunu bilmiyorum ama
bunun bir cezası olacağına kesinlikle inanıyorum. İster dünyada ister Allah
katında, bir kadını ezmiş, ezdirmiş veya ona sahip çıkamamış herkes hesabını
verecek!
Gülnaz Hemşire bugün yarın unutulup gidecek.
Yakınları dışında onu kimse tanımayacak.
İsmi bir yerlerde geçmeyecek.
Bir sağlık ocağının sıradan bir çalışanı olarak bilinecek sadece. Kıymeti
bilinmemiş, baş tacı edilmemiş kalbinin güzelliğine yakışmayan gidişine yanarım
şimdi...
Yitip gitmiş nice sessiz kadınımız gibi onun arkasından da hiçbir şeyin
değişmeyeceğine, düzelmeyeceğine öfkelenmek ve üzülmekten, çekilmiş ruhuna
dualar etmekten daha fazla yapacak şeylerimiz olmalıydı.
Bilgisayarını, kalemlerini, önlüğünü kaldırmamışlardı oysa. Hep geri
gelecek diye beklemiştik. Gelmedi…
Tatlı sesi hâlâ kulaklarımda bugün gibi… Onun adına tek tesellim bu kirli
dünyadan kurtulmuş olması. Nedendir bilinmez kötüler hep daha uzun barınır
buralarda… Bu düzene uyum sağlayamamış temiz yüreğinin yorulup pes ettiğini,
direnmeye gücünün yetmediğini biliyorum Gülnaz Hemşire.
Yüzünün ağır ağır solduğu gibi adın da solmasın istedim.
Kalbimin ta içinde, işte tam da burada bir yerin olsun istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder